23 Mart 2009 Pazartesi

Dünyada ve Türkiye'de 28 Şubat'ın sonu / Mehmet Kamış

Neoconların imajını yerle bir ettiği Amerika, başkanını değiştirdikten sonra İslam dünyasıyla barışma sürecine girdi. Hatırlayacaksınız Başkan Obama, 20 Ocak'taki yemin töreninde Müslümanlara özellikle seslenmiş ve 'karşılıklı çıkarlara ve karşılıklı saygıya dayalı yeni bir gelecek'ten söz etmişti.
Obama, başkanlık koltuğuna oturduktan sonra da ilk röportajını, Dubai'den Arapça yayın yapan El Arabiye televizyonuna vermiş, "Müslüman dünyasına karşı görevim; Amerikalıların sizin düşmanınız olmadığını iletmek." demişti. Barack Obama, "Bazen hatalar yapıyoruz, mükemmel değiliz; ancak bizim geçmişimize bakarsanız, Amerika'nın bir koloni olarak doğmadığını görürsünüz. Amerika ile Müslüman dünyası arasında sadece 20-30 yıl önce mevcut olan saygı ve ortaklığı yeniden oluşturamamamız için bir sebep yok." diye konuşmuştu. Obama, Müslümanlarla daha çok ilişki içinde olacağını, onlarla daha çok konuşacağını ve onları daha çok dinleyeceğini ifade etmişti.
Türkiye, 90'lı yılların ortasından sonra, dünya ise 11 Eylül 2001 tarihinden beri adeta 28 Şubat süreci yaşıyordu. Müslümanların töhmet altında tutulduğu ve yumruk ile sindirme yolunun tercih edildiği bu süreç, dünyanın ateşini bir hayli yükseltmişti. Türkiye'de olduğu gibi dünyada da Müslümanlar, işlemedikleri suçlarla itham edilmiş, sürekli zan altında tutulmuştu. İki süreç de elle tutulur deliller olmadan bir imaj kampanyasıyla hayat buldu. İki süreçte de hukuk askıya alındı; siyasî tercihler, hukuku esir aldı. Güç sahipleri demir yumrukla yönetmeyi denediler; korkutma ile insanların hizaya getirilebileceğini düşünüyorlardı. Üstelik tarihteki bütün güç sahipleri gibi gücü sonsuza kadar ellerinde tutacaklarını zannediyorlardı. Hatırlayacaksınız, neoconların dünyaya yumruk ile nizamat verme düşüncesinin neredeyse aynısı Türkiye'de uygulanmak isteniyordu. Konuşmaları internete düşen emekli Orgeneral Hurşit Tolon'un cümlelerini hatırlıyor musunuz? İstanbul Emniyet Müdürü'nü kastederek: "Celalettin'i, emniyet genel müdürünü sıkar yaa. Şeyi sıkar yaaa, Vali'yi. Bu telefonu açar bu ordu komutanı, yapmayın etmeyin, çıldıracağım, açar 'bana bak vali, o emniyet müdürüne söyle, ayaklarını keserim haa' der, tak kapatır." Yani 'korkutursun, hizaya gelir' demek istiyor. Celalettin Cerrah'ın yerine falan hakimi, filan siyasetçiyi ya da başka bir devlet yetkilisini koyun. Yani 'elimde silah var, herkes sağdan hizaya girsin yoksa sıkarım' mantığı. Sizce de Hurşit Tolon ve benzeri adamların tavrı neoconların üslubuna çok benzemiyor mu?
Irak işgalinin 6. yıldönümünü yaşadığımız bugünlerde neocon politikalarının dünyada tam bir fiyaskoyla sonuçlandığını görüyoruz. Şiddet şiddeti doğurdu. Demir yumruk milyonlarca masum insanın ölümüyle sonuçlandı, hâlâ kimin yaptığı tam olarak belli olmayan 11 Eylül saldırılarında da binlerce masum Amerikalı hayatını kaybetti. Amerika, bugün bu anlayıştan kendini arındırmaya çalışıyor. İKÖ Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu'nun kendisine gönderdiği mesaja cevap yazan Obama, "Hiç şüphem yok ki; görev sürem olan gelecek 4 yıl içinde daha güvenli bir dünyanın kalıcı olarak inşası için barış ve dostluk ruhu içinde el ele çalışabiliriz." diyordu.
Obama, bu anlayışı daha da pekiştirmek ve Müslüman dünyanın desteğini alabilmek için Türkiye'ye gelecek. Türkiye ise bağırsaklarındaki çeteleri temizlemeye çalışıyor, herkesin yerinin belli olduğu, elinde silah tutanların siyaset yapmadığı bir ülke olmaya çalışıyor. Ama bence hem dünyada hem Türkiye'de 28 Şubat mantığı can çekişiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder