8 Ocak 2009 Perşembe

Sol dalganın anlamı / M.Naci Bostancı

Ergenekon davası bir toplu dava. Türkiye toplu davalarla daha önceki dönemlerde de karşılaşmıştı. 1960 ihtilalinin özel şartlarında teşekkül etmiş DP yargılaması bir yana, çünkü bu yargılamaya ilişkin Salim Başol'un "Sizi buraya koyan kuvvet bunu istiyor" şeklinde itirafı da mevcuttur- genellikle yargılamalar hukuk sürecinde gerçekleşti.
En azından özel mahkemeler kurulmadı, hukuk keyfi bir şekilde yorumlanmadı, kamu vicdanı dikkate alındı. Bu toplu davalar tecrübesi bize işin içinde birçok insanın olduğu yargılamaların diğer yargılamalara nispetle önemli farklara sahip olduğunu gösteriyor. Soruşturma safahatında tüm delillere ulaşmak, ifadeleri almak, bağlantıları ortaya koymak, bu bağlantılardan hareketle gerekli yeni insanların ifadelerini almak, yeterli kanıt varsa tutuklamalarını gerçekleştirmek bir zamana tabi.
Ergenekon soruşturması başladığında bazı çevreler dağın fare doğuracağından bahsetmişlerdi. Dağın fare doğurmaması için gerekli unsurlardan birisi sağlam kanıtlar, ikna edici bir hukuki mütalaa, ilgili tüm kişilere ulaşmış, onları safahata katmış bir yaklaşımdır. Bu sözü kullananlar temelsiz bir iddianame murat etmiş olabilirler; fakat muratlardan öte, bir dava kendisine tekabül eden soruşturmalar yapılmadığı, yapılamadığı, bağlantılar yeterince ortaya konulamadığı için de hak etmediği halde dağın fare doğurduğu bir şekle gelebilir. O yüzden Ergenekon türü soruşturmaların mutlaka zamana ihtiyacı vardır. Bu zaman zarfında gerekli görülen yeni araştırma soruşturmalara ihtiyacı vardır. Dolayısıyla soruşturmayı yürüten ilgili kişilere bu zamanı tanımak bir hakkaniyetin gereğidir. Elbette kamuoyu nezdinde tanınmış birtakım isimlerin tutuklanmaları dikkat çekmekte, bunu ne ölçüde hak ettikleri yolunda soru işaretleri doğurmaktadır. Bunların anında cevaplandırılması, kamuoyunun tatmin edilmesi beklenemez. Fakat mahkeme safahatı herhalde bu tür soruların, istifhamların karşılandığı, her tür spekülatif yorumun mahiyetinin de ortaya çıktığı bir safahat olacaktır. Unutmayalım ki Türkiye demokratik bir hukuk devletidir. Hukukun en temel niteliklerinden birisi şeffaflığıdır. Herkes için aynı mahiyeti taşımasıdır. Bu mahkeme gizli kapaklı yürümeyecektir, sürekli kamuoyu gelişmelerden haberdar olacaktır, meri hukuki ilkeler ile bu yargılama arasında bağlantıların kurulmasına izin verecektir. O yüzden kamuoyunun biraz sabırla beklemesi, süreci takip etmesi, soruların ve istifhamların karşılanacağı yer olarak sürecin alenileştiği mahkeme aşamasını görmesi gerekir.
Ergenekon soruşturmasının ortaya koyduğu bazı önemli unsurlar vardır. Bunlardan birincisi, hukuk karşısında mesleki, sınıfsal imtiyazların olmadığı gerçeğidir. Bu önemlidir. Bir ülkenin demokratik karakterini belirleyen en temel hususlardan birisi hukuk karşısında insanların eşitliğidir. Cumhuriyet kurulduğunda "imtiyazsız, sınıfsız kaynaşmış bir kitle"den bahsedilmiştir. İktisadi, toplumsal farklılıklar elbette vardır, olacaktır da, fakat hukuk karşısında imtiyaz tanımamak çok önemlidir ve bu niteliğiyle cumhuriyetin en temel değerleriyle bağlantılı bir gerçeklikle karşı karşıya olduğumuz ortadadır. Hukuki süreçten geçmek kimse için onur kırıcı değildir, onur kırıcı olan bu süreç neticesinde suçluluğun anlaşılmasıdır. Dolayısıyla mevcut tutuklamaları onur kırıcı görmek, veya bu anlama gelebilecek yorumlarda bulunmak haklı ve yerinde değildir. Aksine, eğer tutuklanan kimi insanlar haksız yere bu muameleye maruz kalmışlarsa kamuoyu vicdanında o insanlar mağdur ve mazlum olarak baş köşeye otururlar, bunu da unutmamak gerekir.
Ergenekon soruşturmasının bir başka anlamı, Türkiye'nin demokratikleşme süreci içindeki yeri çerçevesinde okunmalıdır. Biliyoruz ki öteden beri Türkiye'de sandık marifetiyle iktidara gelen çevrelere karşı kimi insanlar, kimi geleneğin sahipleri hücumlarda bulunmakta, bu iktidarları önemsizleştirmek, vesayet altında tutmak, elindeki imkânları azaltmak, mümkünse muktedir olamayan bir iktidara dönüştürmek için tavır ortaya koymaktadırlar. Gerekçeleri, Türkiye'nin bugününe ve geleceğine karar verecek olan insanları halkın tayin edemeyeceği, halkın "yüksek siyasetten" anlamayacağı, maceracı eğilimleri öne çıkartacağı, ne yapılması lazım geldiğini ancak kendilerinin bildiği şeklindedir. Bu elitist bir yaklaşımdır ve temel niteliği halka güvensizliktir. Bu çevreler demokratik dinamiklerin belirlediği iktidarlara karşı tavırlarını sadece mahrem alanlarda değil kamusal alanlarda da ortaya koymuşlar, yürüyüşler yapmışlar, uluorta her yerde bu istikametteki görüşlerini dile getirmekte herhangi bir sakınca görmemişlerdi. Hatta bu tavrın sahiplerinin bir tür imtiyazlı muameleye uğradığı, siyasal iktidarlara karşı eleştirinin ötesinde onun varoluş şartlarına itiraz etmenin, bir seçkinci iktidar biçimini savunmanın neredeyse belli çevrelerde popüler olduğu malumdur. Bunun anayasanın temel ilkeleriyle çelişkili olduğu, bu tavrın sahiplerinin suç işlediği muhakkaktır. Ancak Türkiye'de böyle bir damar, gelenek mevcut olduğu, bu görüş sahiplerinin de bir bakıma sırtlarını buraya dayadıkları düşünüldüğü için adeta bu suç suç sayılmazdı. Ergenekon soruşturması bu elitist damarın kendisi kadar sırtını oraya dayayarak sandıktan gelen iktidarları vesayet altına alma girişimlerini de ilga edecek, bu ülkede iktidarın yegane kaynağının halk olduğunu ortaya koyacak bir anlayışın güçlenmesi iddiasını taşımaktadır. Dolayısıyla bu davanın sonuçları sadece ilgili kişiler bakımından değil çok geniş bir çevre için önemlidir ve buradan çıkacak sonuç sandıktan geçmeyen mahrem iktidar fantezileri bakımından da önemli anlamlar taşıyacaktır. Demokratikleşmek iktidarın alenileşmiş süreçlerle teşekkülü demektir bir bakıma da. Ergenekon soruşturması hiç şüphesiz bu alenileşmeyi sağlayacak bir kapasiteyi de içinde barındırmaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder