29 Ocak 2009 Perşembe

ERGENEKON DALGALARI / Toktamış Ateş

Ergenekon örgütünün zanlıları; dalga, dalga kovuşturuluyor.
Doğrusu; kimin, ne derecede "suçlu" olduğunu bilmemiz, mümkün değil ama; atalarımızın dediği gibi, "ateş olmadan, duman çıkmaz". Ve şimdiye dek, bu konuda bir şeyler yazmamaya, ya da mümkün olduğu kadar, bu sürecin dışında kalmaya çalışıyordum ama; iş, öyle bir noktaya geldi ki; bu konuda bir şeyler yazmadığımız takdirde; "adamın fikri yok", denmeye başlanacak. Şimdiye dek, bu konuda yazdığım ender yazılarda, özenle vurguladığım gibi; bu Ergenekon örgütü, darbe yapmak değil, "bir darbe ortamı hazırlamak", için oluşturulmaya çabalanan bir örgüt olarak, değerlendirilmeli. Fakat, amaç ne olursa olsun, işin içine asker ve özel harekatçılar girince ve yasal yolların dışına çıkılınca; bunların, ciddiyetle ele alınması gerekir. Şimdiye dek, Ergenekon örgütüyle ilgili olarak gözaltına alınan; bir kısmı salıverilen, bir kısmı tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan ve bir kısmı da, tutuklu olarak yargılanan, "isimlere" baktığım zaman; birtakım kuşkularım olduğunu, itiraf etmem gerekiyor.
Hele, aylardır tutuklu bulunmalarına karşın; iddianamelerinin, henüz açıklanmamış olduğu kimi gözaltılar, insanı rahatsız ediyor. Bu yazımda, kimi tanıdığım isimler üzerinde durmak istiyorum. Bu azıyı yazmamın asıl nedeni, çok değerli arkadaşım ve gerek aklına, gerek iç ve dış politika analizlerine, çok güvendiğim Erhan Göksel'in de, gözaltına alınması oldu. Yıllarca önce kurduğu, "Verso" yayıncılık şirketiyle; çok değerli kitapları, dilimize kazandıran ve gene Verso adıyla kurmuş olduğu araştırma şirketiyle, çok önemli araştırmalara imza atan Erhan Göksel'in; demokrasi dışı yollarla çözüm arayabileceğine, asla ihtimal vermem. Fakat, en üst düzeyde ilişkileri olduğu için, belki de bir noktada, "ayağı sürçmüş" olabilir.(mi acaba?..) Belki de, bir komplonun ortasına düşmüştür ve fark etmemiştir. Hatta, böyle bir komployu fark etse bile; oradan uzaklaşmayı, kişiliğine yakıştırmamıştır. Bakalım; zaman içinde, ne olduğunu göreceğiz. Yargılanacak ama, tutuksuz olarak.
Mustafa Özbek'i; lanet bir hastalık nedeniyle, çok zamansız yitirdiğimiz, değerli arkadaşım Önder Güngör vasıtasıyla tanımıştım. Önder, çok parlak bir mühendisti ve Türk-Metal'in, inşaat işlerine bakıyordu. Fakat gönlünde, "tarih" yatıyordu ve ekonomik durumunu, bir noktaya getirdikten sonra; bizim bölümde, "Türkiye Cumhuriyeti Tarihi" alanında, çok parlak bir doktora yaptı. Daha sonra, Sarmal Yayınları tarafından, birkaç kez basılan, "Galesius'un Kılıçları", başlığıyla gün yüzüne çıkan doktora tezi, önemli bir boşluğu dolduruyordu. Maalesef, artık piyasada bulunmuyor. Tanıdığım kadarıyla Mustafa Özbek, (gözaltına alınması sırasında izlediğimiz gibi), sendika üyeleri tarafından, çok sevilen ve sendika çalışanları tarafından da; hem, sevilen- sayılan hem de, biraz korkulan bir başkandı. Bir işçi liderinin ulaşabileceği, en ileri noktalara ulaşmıştı. Demokrasi dışı yollardan, ne gibi bir beklentisi olabileceğini, anlamıyorum.
Hurşit Tolon Paşa'yı; en son, İzmir'de, Ege Kumandanıyken, ziyaret etmiştim. Birtakım gelişmelerden rahatsızdı ama, eski bazı üst düzey askerlerden zaman, zaman duyduğumuz üzere; "gerekirse bu işi silahla çözeriz", vb. gibisinden, söylemleri hiç dile getirmiyordu. Biz gençliğimizde; Faruk Güventürk gibi, Cemal Tural gibi, paşalar da görmüştük. Şimdi, bunların hepsi rahmetli oldu. Ve çabalarından, hiçbir sonuç çıkmamıştı. Beni hayretler içinde bırakan bir başka gözaltı; Kemal Yavuz Paşa'nın gözaltına alınması olmuştu. Kendisiyle, Akademiler Kumandanı olarak tanışmış ve daha sonra yollarımız, birkaç kez kesişmişti. Böylesine değerli bir askerin, demokrasi dışı yollardan medet umması, bence asla söz konusu olmazdı. Eminim; Kemal Paşa'nın da, Hurşit Paşa gibi, kimi rahatsızlıkları vardı. Fakat bu rahatsızlıklar nedeniyle, bir darbe ortamı yaratmaya çabaladığını, düşünemem.
Emin Gürses; doktora eğitimi sırasında, çok sık görüştüğüm bir öğrencimdi. Çok meraklı ve çok geveze idi. Fakat Emin'i, huylarıyla birlikte severdik. Bana öyle geliyor ki; eğer bu işlere bulaştıysa, "meraktan" bulaşmıştır ve "gevezelikleri" nedeniyle, iyice batağa saplanmıştır. Bakalım, bu işin sonunda, ne olacak? Ve Yalçın Küçük... Yıllar önce, "Yürüyüş" dergisinin çıkışını, her hafta heyecanla beklerdik. "Acaba Yalçın Hoca ne diyor?" derdik. İnanılmaz bir zekası ve analiz gücü vardı. Yalçın Küçük Hoca'nın, şimdi TV kanalları arasında dolaşıp, kontrolsüz davranışlarla konuşması, inanın bana ıstırap veriyor. Hem de, sonsuz bir ıstırap veriyor... Umarım Yalçın Hoca, "hoca" sıfatına uygun bir söylem ve davranış içine geri döner...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder