26 Ocak 2009 Pazartesi

Encümen-i Daniş parti olsun / Mustafa Ünal

Ergenekon savcısı Tuncer Kılınç Paşa'ya Encümen-i Daniş toplantılarını sorunca dikkatler bir anda İstanbul Moda'daki bu esrarengiz buluşmalara çevrildi. Devletin en üst düzey makamlarında görev yapan isimler hiç aksatmadan belirli aralıklarla İstanbul'da bir araya geliyormuş. Hemen hepsi devlet gibi adamlar. Şu isimlere bir bakın... Eski Genelkurmay başkanları Hüseyin Kıvrıkoğlu, İsmail Hakkı Karadayı, Necdet Üruğ, eski Meclis Başkanı Necmettin Karaduman, eski MİT Müsteşarı Sönmez Köksal, ismine aşina olduğumuz eski siyasetçi ve emekli büyükelçiler...
Tuncer Kılınç, Encümen-i Daniş üyesi olmadığı için o toplantılara katılmamış. Üyeler arasında eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök de yok. Ne eksiği var acaba? Özkök'ü dışarıda tutan üyeliğin kriterleri neler olabilir merak etmemek elde mi? Kapılarını her çalana 'buyur' dememelerini anlamak mümkün de içeriye girmek için aranan şartlar ne ola ki. Üye kabulünde oybirliği şartı var.
Üyelerin her biri devlet gibi adamlar olunca... Zihinlere hemen 'Bu derin devlet mi?' sorusunu düşürdü. Encümen-i Daniş'in ne olduğu yıllardır biliniyor lakin künhüne tam vakıf da olunabilmiş bir kuruluş değil. Son 10 gün içinde medyaya yansıyan haber ve yorumlar bu esrarengiz kuruluşun üzerindeki sis perdesini biraz da olsa araladı. Encümen-i Daniş'in ne olduğundan çok ne olmadığını izah etmeye çalışanların açıklamaları çelişkilerle dolu.
Kıvrıkoğlu ve Karadayı'ya göre normal insanlar gibi kahvehaneye gidemeyen saygın devlet büyüklerinin sohbet için bir araya geldikleri sıradan toplantı. İçeride konuşulanların da pek önemi yok. O kadar önemsiz ki sanki 5 çayı. Kıvrıkoğlu ve Karadayı'nın Encümen-i Daniş'i neden bu kadar basitleştirmeye çalıştıklarını anlamakta zorlanıyorum. Başkanı olduğu açıklanan Safa Reisoğlu ise bambaşka anlam yüklüyor ve 'Konuştuğumuz şeyleri ailemize bile anlatmamız yasak.' diyor.
Orada konuşulanların rapor haline getirilip, cumhurbaşkanları ve başbakanlara gönderilirken Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan'ın istisna tutulduğu da ortaya çıktı. Peki neden? Gül ve Erdoğan o raporlara ihtiyaç duymadığı için mi? Yoksa raporlarda Gül ve Erdoğan'ı rahatsız edecek satırlar mı var? Sözgelimi o raporlarda AK Parti'nin iktidardan nasıl uzaklaştırılacağı mı yazılı? Encümen-i Daniş Abdullah Gül'ün Çankaya'ya çıkmasını engellemenin yolları üzerine bir çalışma yapmış olabilir mi?
Gül ve Erdoğan'dan saklanan raporlar acaba eski Genelkurmay başkanları Hilmi Özkök ve Yaşar Büyükanıt'a gönderildi mi? Encümen-i Daniş toplantılarında 28 Şubat'ın ayak izlerini bulmak mümkün. Demirel ve Çiller'e gönderilen mektupta nelerin yazıldığı biliniyor. Acaba 27 Nisan bildirisinde Encümen-i Daniş'in rolü var mı? Dönemin Genelkurmay Başkanı Büyükanıt da toplantılara katıldı mı?
Encümen-i Daniş doğrusu biraz Batı'daki düşünce kuruluşlarına benziyor. Kıvrıkoğlu da 'Düşünce kuruluşuyuz.' diyor. Batı'dakiler her çalışmasını yazılı hale getiriyor ve toplumun bilgisine sunuyor. Devlet gibi adamların bir araya gelerek yaptıkları 'beyin fırtınası' hem ülkeyi yönetenlere hem de üniversitelere yol haritası olabilir. Encümen-i Daniş'in ne bir kitabı ne de raporu var ortada. Raporlar nerede acaba? Arşivlerden ulaşmak mümkün mü?
Kimse örtmeye çalışmasın, Encümen-i Daniş bir nebze benzese de tam bir düşünce kuruluşu değil. Toplantılarda konuşulanlar ülkenin gidişatıyla ilgili. Ve daha çok da rejime dönük tehlike ve tehditler... Bu noktada bir önerim var: Ülkenin yönetimiyle bu kadar ilgili olduğuna göre Encümen-i Daniş partiye dönüşebilir. Meşru zeminini de bulmuş olur. Siyasette AK Parti'yi durduracak alternatif arayışı da var. Böyle bir parti için siyasi iklim elverişli. Üyelerin arasında liderlik kumaşı taşıyanların sayısı hiç de az değil. Mesela Hüseyin Kıvrıkoğlu'na yakışır da. Üyeler bakanlar kurulu gibi. Böyle kadro siyasi partilerde yok. Meşru olan, dışarıdan akıl vermek yerine Encümen-i Daniş'in doğrudan Türkiye'yi yönetmeye talip olması. Bunun tek yolu partileşmek...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder