29 Ocak 2009 Perşembe

On sekiz yıl - Yirmibeşoğlu / Yıldıray Oğur

Tomris Giritlioğlu’nun Güz Sancısı filmi ile 6-7 Eylül olayları yeniden gündeme geldi. Geçen hafta sonu Habertürk’te Murat Bardakçı ve Fatih Altaylı’nın (hâlâ ordunun neresini koruduğunu açıklamayan) programına dönemin içişleri bakanı Namık Gedik’in oğlu Arda Gedik katıldı. 6-7 Eylül ile ilgili ilk elden tanıklıklarını ve bildiklerini anlattı.
Programın ilginç taraflarından biri 6-7 Eylül ile ilgili yıllardır sessizliği koruyan isimlerin artarda telefonla yayına bağlanmalarıydı. Selanik’te Atatürk’ün evine bomba attığı iddia edilen (daha sonra da valiliğe kadar yükselen) Oktay Engin’in ilk kez sesi duyuldu ekranda. Engin, iddiaları reddetti “Bunu yazan 20 kişiyi tazminata mahkûm ettirdim” dedi.
Keşke kendisine o günlerde MİT’in babası MAH (Milli Asayiş Hizmetleri) için çalışıp çalışmadığını, 1950’lerde okumak için neden Selanik’i seçtiği de sorulsaydı. Programa bağlanıp hakkındaki iddiaları reddeden bir isim daha vardı. Özel Harp Dairesi eski Başkanı, bir zamanların kudretli paşası Sabri Yirmibeşoğlu. Yirmibeşoğlu’nun reddettiği gazeteci Fatih Güllapoğlu’na 1991’de anlattığı 6-7 Eylül ile ilgili şu sözleriydi:
Sabri Yirmibeşoğlu: “– Sonra 6/7 Eylül olaylarını ele alırsak...” Fatih Güllapoğlu: “– Pardon Paşam, pek anlayamadım. 6/7 Eylül olayları mı?” SY: “– Tabii... 6-7 Eylül de bir Özel Harp işidir ve muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına da ulaştı. (Paşa bunları söylerken benden de soğuk terler boşandı) Sorarım size? Bu muhteşem bir örgütlenme değil miydi? FG: “– Evet Paşam !” Bu sözler Güllapoğlu’nun 1991’de yayınlanan Tanksız Topsuz Harekât adlı kitabında yer aldı. Aradan geçen 18 yıl boyunca Yirmibeşoğlu’ndan bu sözleriyle ilgili bir yalanlama gelmedi. Binlerce makale ve tartışmada bu sözlere atıf yapıldı, o yine sustu. Programda bunun sebebi de ona soruldu, cevabı da sahiden ilginçti: “Ne işe yarardı ki.”
Herhalde üç yıl boyunca başkanlığını yaptığı Özel Harp Dairesi, Ergenekon tartışmalarıyla gündemin ortasına oturunca 18 yıl önce edilmiş “tehlikeli sözlerin” yalanlanması “işe yarar” hale gelmiş oldu. Tabii bu görüşmenin bir tanığı daha vardı. Kitabın yazarı gazeteci Fatih Güllapoğlu. Ben de kendisini aradım ve Yirmibeşoğlu’nun 18 yıl sonra gelen bu yalanlamasını sordum. Güllapoğlu, Paşa’nın bu sözleri söylediği konusunda ısrarlı. “32 yıllık gazeteciyim. Bugüne kadar kimsenin söylemediği bir şeyi söylemiş gibi yazmadım” diyor.
Paşa ile Hürriyet gazetesinin Ankara bürosunda görüştüklerini anlatıyor. Yirmibeşoğlu programda “Ben oraya Ertuğrul Özkök’ü ziyarete gelmiştim. Sonra bu arkadaş gelip ayaküstü bana bir şeyler sordu” diye anlatmıştı görüşmeyi. Güllapoğlu görüşmenin ayaküstü olmadığını da vurguluyor. “Daha fazla da konuşmayayım” diyor. Aynı programda Yirmibeşoğlu’nun “Zaten 1955’de Özel Harp yoktu ki” savunması da bir özel harp taktiğiydi herhalde. Yoksa Özel Harp Dairesi’nin ilk hali sayılan Seferberlik Tetkik Kurulu'nun 1953’de kurulduğu bilgisi bir Google kadar uzağımızda.
Peki, 18 yıl aradan sonra gelen bu çelişkili yalanlama için ne diyebiliriz? Ergenekon telaşı?
Evet, bunlar Özden Örnek’in günlükleri
Nokta dergisi yayınladıktan sonra kıyametler kopmuştu Özden Örnek’in Darbe Günlükleri’ni. 1994’te iki darbe atlattığımızın açık deliliydi günlükler. Bugün Ergenekon’a fasa fiso diyenler o gün de bu günlüklere fasa fiso demişlerdi. Özden Örnek günlükleri yalanlamak için önce “Hiç günlük tutmadım” demişti ve yargıya başvurmuştu. Daha sonra Örnek’in Deniz Harp Okulu öğrencilerinin çıkardığı Pusula adlı dergide genç teğmenlere “Ben tuttum siz de tutun” diyerek günlük tutmayı tavsiye ettiği ortaya çıkmıştı. (Hatta röportajın bu kısmı bir ara bu derginin internet sitesinden çıkarılmıştı) Örnek daha sonra bu iddiasını fazla tekrarlamadı. Hatta Alper Görmüş hakkında açtığı tazminat davasıyla ilgilenmeyip davanın düşmesine neden oldu. Alper Görmüş’e röportajlarında “Peki günlüklerin sahte olmadığından nasıl bu kadar emin oluyorsunuz” diye sorulduğunda o günlüklerin yayınlamadığı kısımlarına dikkat çekmiş, ayrıntılara girmeden günlüklerin bu kısımlarının ancak Örnek’in bilebileceği ayrıntılarla dolu olduğunu anlatmıştı. Ama Görmüş tartışmaları tamamen bitirebilecek, başını da rahatlatabilecek günlüklerin Özden Örnek’in gençliği ya da özel hayatıyla ilgili kısımlarını yayınlamayı etik bulmadığı için hep reddetti. Hatta dergi çalışanlarına bile günlüklerin bu kısımlarını göstermediği söylendi. Bu tartışmalar sırasında hakkında ileri geri yazılan söylenen şeylere arşivlerden yeniden baktığınızda bunun ne kadar erdemli bir tavır olduğunu daha iyi anlayabiliyorsunuz.
İşte o günlüklerden bugüne kadar yayınlanmamış böyle özel bir bölüm üç ayda bir çıkan biyografi dergisi Chronicle’ın son sayısında yayınlandı. Yayınlanan bölüm Özden Örnek’in Heybeliada’daki Deniz Harp Okulu’na başladığı ilk gençlik günlere ait. Günlüklerde Örnek’i rencide edecek bir taraf yok. Tam tersine yeni bir hayata başlayan bir çocuk olarak Örnek’i çok da seviyorsunuz. Yine de yayınlanması tartışılacaktır. Ama bence daha önemlisi bu yayınla birlikte günlüklerin gerçek olup olmadığına ilişkin tartışmanın artık sonsuza kadar kapanmış olmadır. Şimdi sıra geldi o günlüklerde darbe hazırlıklarına katılan sivil ve askerlerden hesap sormaya.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder