1 Nisan 2013 Pazartesi

Rusya’nın Karadeniz’deki Tatbikatının Anlamı / Rusya’nın Karadeniz’deki Tatbikatının Anlamı

  Rusya Devlet Başkanı Putin, 28 Mart’ta Güney Afrika’da gerçekleşen BRIC Zirvesi’nden dönüşte, Karadeniz’de askeri bir tatbikat yapılması emrini verdi. Emir üzerine gemiler, Ukrayna'nın Sivastopol limanından hareket etti. Teknik detaylara bakılırsa Rusya karasularında yapılan tatbikata 36 savaş gemisi ve 7 binin üzerinde askeri personel katılıyor. Putin’in basın sözcüsü Dmitri Peskov, asker sayısı 7 bin olduğu için uluslararası uygulama bağlamında tatbikatla ilgili Karadeniz’e kıyıdaş ülkelere önceden haber verilmesine gerek görülmediğini ifade etmişti.

Peskov, “Bu gelmiş geçmiş en büyük tatbikatın amacı savaş durumunda donanmamızın verilecek görevleri yerine getirip getiremeyeceğini kontrol etmek” ifadesini kullanarak tatbikatın amacının Rus donanmasının savaş gücünün geliştirilmesi olduğunu açıkladı. Esasında Rus ordusunun modernizasyonuna ilişkin tartışmalar Ağustos 2008’de gerçekleşen Gürcistan Savaşı sonrasında alevlenmişti. Zira bazı analistlere göre eski Sovyet coğrafyasında hâkimiyeti bırakmak istemediğini göstermeyi amaçlayan Rusya’nın, Gürcistan Savaşı sırasında ordusunun zafiyetleri açığa çıkmıştı.

Rus ordusu, geçen ay da ülkenin orta ve iç kesimlerinde silahlı kuvvetlerin katıldığı sürpriz bir tatbikat düzenlemişti. Rusya Genelkurmay Başkanı Valeri Gerasimov, bu tatbikatta ordudaki bazı sistematik sorunların ve eksikliklerin fark edildiğini belirtmişti. Askeri harcamalar ve ordunun modernizasyonu konusunda Putin Rusyasının eski reflekslerin devamına paralel hareket ettiğini ve önemli yatırımlarda bulunduğunu söylemek mümkün. Zira Moskova önümüzdeki 10 yıl içinde ordunun modernizasyonu kapsamında 600 milyar euroluk bir bütçe ayırmış durumda. Yapılan son tatbikat ile Gürcistan Savaşı sırasında açığa çıkan ve yetersiz olmakla eleştirilen Rus ordusunun imajının yenilenmesi de hedefleniyor.

Karadeniz Tatbikatının Akdeniz Yansıması

Rusya’nın Karadeniz’e kıyıdaş ülkeler ile olan ilişkileri ve Karadeniz’de istikrarın korunması ve sürdürülmesi konusunda Karadeniz’e kıyıdaş ülkeler arasındaki mutabakat düşünüldüğünde söz konusu tatbikatın bölgeyi aşan mesajlar barındırdığını söylemek mümkün. Özellikle Ortadoğu’da ve Suriye krizi özelinde hemen hemen her gün yeni bazı gelişmelerin yaşandığı da hesaba katıldığına dikkatlerin Karadeniz bölgesinden ziyade Ortadoğu ve Akdeniz’e verilmesinde yarar var.

Hatırlanacak olursa Moskova, geçen ay Suriye’deki çatışmalar nedeniyle Akdeniz’de kalıcı olarak savaş gemisi bulundurma kararı almış ve bu karar tartışma yaratmıştı. Kremlin’in bu kararı bazı uzmanlara göre “Rusya’dan Akdeniz’e dönme hamlesi” olarak nitelendirilirken bazı yetkililer ise “Rusya’nın burada gemi bulunduracak gücü yok” yorumunda bulunmuştu. BRICS zirvesinden dönüşte uçakta verilen Karadeniz’deki tatbikat kararı bu nedenle hem ülkenin askeri gücüne yönelik yapılan eleştirel iddialara Rus ordusu ve askeri güçlerinin jeopolitik rolünü sürdürmek konusunda yeterince güçlü olduğunu göstermek hem de olası savaş senaryoları bağlamında “hazırlıklı olduğu” mesajını veriyor.

Suriye’de iki yılı aşkın süredir devam eden iç savaş konusunda gelinen aşamada Rus dış politikasının esasını herhangi bir dış müdahaleyi engellemek oluşturuyor. Suriye’de rejim değişikliği gerçekleşecekse bile bunun siyasi diyalog yoluyla rejimi ve muhalifleri aynı masa etrafında oturtma planını uygulamaya çalışan Moskova, 2012 Haziran’ında yapılan görüşme sonrasında ortaya çıkan Cenevre mutabakatı esaslarına göre hareket ediyor ve uluslararası aktörleri söz konusu ortak payda etrafında toplamayı amaçlıyor.

20 Şubat 2013’te Arap Birliği Dışişleri Bakanları Moskova’da Rus Dışişleri Bakanı Lavrov ile görüştüklerinde rejim temsilcileri ile muhaliflerin masaya oturması fikrinde uzlaşmıştı. Ancak geçtiğimiz günlerde gerçekleşen Arap Birliği Zirvesi’nde Suriye’den boşalan koltuğun Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK ) Başkanı Muaz El Hatip’e verilmesi, Esed rejiminin diplomatik izolasyonu bağlamında değerlendirildiğinde Rusya’nın çabalarının boşa çıktığını gösteriyor. Rusya Dışişleri Sözcüsü Aleksandr Lukaşeviç, konuyla ilgili yaptığı yorumda, Arap Birliği’nin aldığı kararların, özellikle Suriye Eylem Grubu’nun 30 Haziran 2012 tarihli Cenevre Anlaşması’nda yer alan, Suriye’de barışçıl siyasi çözüme ihtiyaç ve çözüm yolları hakkında ortak anlayışa aykırı olduğunu belirtti.

Arap Birliği Zirvesi’nde muhalif lider Muaz El Hatip’in Suriye’den boşalan koltuğa oturmasına ek olarak geçtiğimiz haftalarda İngiltere ve Fransa’nın AB’nin Suriye’ye yönelik silah ambargosuna son vermeye yönelik girişimlerde bulunmaları gerek küresel gerekse de bölgesel aktörler nezdinde Kremlin’in dikkatini çekiyor. Dahası her ne kadar geçtiğimiz ay yayınlanan ve revize edilen dış politika konseptinde Rus dış politikasında yumuşak güç unsurlarına ağırlık verileceği vurgulanmış olsa da uygulamada sert güç unsurlarının en azından kısa vadede ağırlığını koruyacağı anlaşılıyor. Zira Moskova, 1990’larda Balkanlar’da yaşanan acı hatıralar ve Batılı ülkelerin tek taraflı inisiyatiflerinin önüne geçemediği gerçeğine dayanan tecrübeye binaen “uluslararası alanda hesaba katılan aktör” olmanın yolunu ekonomik ve askeri güce dayandırıyor. Bu noktadan hareketle Suriye krizi özelinde çözümün bir parçası olmayı hayati önemde gören Rusya, gerek ABD gerekse de AB ülkeleri ile müzakere masasına oturmanın yolunu “büyük güç” iddiası ile mümkün görüyor. Daha önce Akdeniz’de bugünlerde ise Karadeniz’de yapılan tatbikatlar esasında Rusya’nın müzakere edilen aktör olmasını amaçlıyor. Moskova açısından herhangi bir uluslararası müdahale büyük siyasi kayıplar anlamına geleceği için gelinen noktada rejim değişikliğinin Rusya’nın da dâhil olduğu bir siyasi diyalog yoluyla gerçekleşmesi ve herhangi bir askeri müdahalenin önüne geçilmesi ise hala öncelik durumunda…