13 Temmuz 2012 Cuma

"Tahliye bekliyoruz"

Güncel /
Yargıda 3. reform paketi Balyoz davasından tutuklu sanıkları olduğu kadar sanık yakınlarını da umutlandırdı. Tutuklu askeri personelin eşleri ve yakınları oluşturdukları Vardiya Bizde grubu ile yakınları için nöbete başladı. Ama bu kez umutla bekiyorlar, iple çekiyorlar duruşma gününü.
Balyoz davası sanıklarının eşleri ve çocuklarıyla bir araya geldik. 3. yargı paketinden umutlu olup olmadıklarını, bu süreçte neler yaşadıklarını, cezaevi koşullarını, tutuklu subayların sağlık durumlarını, çocuklarına ve torunlarına bu durumu nasıl izah ettiklerini ve adalete dair her şeyi konuştuk. Kimisi yargı paketinden dolayı umutluyken kimisi ise yargı paketine umut bağlamıyor. İşte o görüşmemizin detayları:

3. yargı paketinden sonra ÖYM'lerde yapılan değişiklikler herkesin tahliye umudunu artırdı. Sizin bu konuda bir beklentiniz, umudunuz var mı?

Tümamiral Ramazan Cem Gürdeniz'in eşi Rengin Gürdeniz:
Bizim beklentimiz ve umudumuz her duruşmada devam etti. Zira, bu dava sahte dijital verilerle insanların yargılandığı bir dava. Mahkeme malesef bir bilirkişi tayin etmedi. Bu dava tarihe mahkemenin bir bilirkişi tayin etmediği bir dava olarak geçecek. Hem sahte dijital verilerle yargılıyorsunuz hem de bir şekilde bilirkişi tayin etmiyorsunuz. Bu çok büyük bir haksızlık. Bu haksızlığın bir gün bir şekilde biteceğini düşünüyoruz. O yüzden hep 'Onlar tahliye olmayacak da kim olacak' dedik. Bunu söylemeye her zaman devam edeceğiz. Tabii ki 3. yargı paketi de bu doğrultuda bizim ümitlerimizi artırdı. Biz de bekliyoruz. Hatta ve hatta çok ümitliyiz, tahliye bekliyoruz.

Tutuklu subayların cezaevindeki durumları nedir? Cezaevinde nasıl bir muamele görüyorlar? Yedikleri yemekleri beğeniyorlar mı?

Emekli Tuğgeneral Süha Tanyeri'nin eşi Nilgün Tanyeri:
Benim eşim yirmi bir aydan beri Silivri'de. Üç kere girdi çıktı tutuklandı bir şeyler oldu. Silivri şartlarının en büyük handikapı Silivri'nin çok uzak olması. Hafta içindeki görüşlerde, çarşamba günleri bir bütün günümüzü oraya ayırmak durumundayız. Yüz kilometre yol gidiyoruz. Cezaevinin şartlarına gelince yemekler çok yağlı. Eşlerimiz bundan şikayet ediyorlar. Hiç yeşil alan olmadığı için bütün duvarların sıcaklığı binalara çöküyor ve dolayısıyla çok sıcak oluyor. Sıcak su daha önce haftada bir kere veriliyordu şu an haftada iki güne çıkarıldı. Haftada iki gün iki saat veriliyor. Eşim koğuşta on kişiyle kalıyor. Ona göre iki saatlik dilimde ihtiyaçlarını yetiştirmeye çalışıyorlar. Bunun haricinde oradaki gardiyanlar çok hoşgörülüler. Onlardan yana bir şikayetimiz yok. Son derece kibar davranıyorlar bize. Ama en büyük sıkıntımız iki kere göz taramasından geçmemiz. Sanırım aletlerin ayarları çok hassas. Başınıza taktığınız küçük bir toka veya iç çamaşırınızdaki çok küçük bir metal parçası bile öterse sinyal sesi kesilmeden asla içeri girme gibi bir şansınız olmuyor. Mesela geçen hafta benim oğlum kotla gitmişti kot öttüğü için pantolonunu çıkardı. Üstüne bir eşofman altı verdiler. Sonra pantolonu x-ray'den geçti ve içeride tekrar giyinmek zorunda kaldı. Mesela oradaki yaş ortalamaması en az altmış. Evli olan insanlar var aralarında. Kızları ve gelinleri olanlar var. X-ray'den geçmeden içeriye girme şansınız yok. Ya x-ray'den geçmeyeceksiniz babanızı görmeyeceksiniz ya da o riski göze alacaksınız. Hamileyseniz bebeğe zarar gelse bile geçmek zorundasınız. Çoluk çocuk herkes bunu yapmak zorunda.

Torunlarınız, küçük çocuklar şaşırmıyor mu bu duruma?

Bir oyun şeklinde anlatmaya çalışıyoruz.

Nasıl anlatıyorsunuz?

Zaten birçoğumuz getirmiyor çocuklarını. Kaldığımız bölümde bir albay arkadaşın iki yaşında bir oğlu var. İlk geldiğinde camın arkasındaki görüşmelerde elini babasının eline uzattı ve babasının elini tutamadığı için ağlamaya başladı. Ben babama elimi dokundurmak istiyorum dedi. Biz de arkadaşa rica ettik lütfen kapalı görüşlere getirme en azından açık görüşlere getir ki birbirine dokunabilsinler dedik. Ama özlüyorlar tabii ki, iki çok küçük bir yaş. Bizim küçük çocuklarımız olmadığı için bu açıdan kendimizi şanslı hissediyoruz.

İçerideki koşullardan şikayetçi misiniz?

İçeride soğutucu yok örneğin. Buzdolabını kendi paralarıyla aldılar. Oradaki elektrik paralarını da kendileri ödüyor. Harcadıkları elektriği kendileri ödüyor. Bizim dışarıdan herhangi bir şey götürme şansımız yok. Ancak siz hapishaneye müracaat ediyorsunuz. Mesela biz buzdolabı almak istiyoruz diyorsunuz. Hapishane parasını ödemememiz şartıyla kabul ediyor. Başka türlü bir şeyler alamıyoruz içeriye.

Torunlarınız dedelerini merak ettiğinde onlara bu durumu nasıl izah ediyorsunuz?

Tümgeneral Ahmet Yavuz'un eşi Lütfiye Yavuz:
Herkes farklı bir hikaye uyduruyor. Kimisi havaalanında görevli olduğunu söylüyor. Çocuklar orada bir görevi olduğunu düşünüyor.

Tümamiral Ramazan Cem Gürdeniz'in eşi Rengin Gürdeniz:
Bir kısmı gemi hizmetinde olduğunu düşünüyor. Ama oraya sadece çocuğunu görmek için geldiğini ve sonra tekrardan gemiye döndüğünü düşünüyor. Genelde açık görüşlere götürüyorlar çocuklarını. Çünkü kapalı görüşlerde çocuk camın arkasında neden telefonla konuştuğunu anlayamıyor. Bunu anlatmak da çok zor. Dolayısıyla kapalı görüşlere getirmemeye çalışıyorlar.

Cezaevinde göz taramasından geçiriliyorsunuz sanırım


Emekli Tuğgeneral Süha Tanyeri'nin eşi Nilgün Yanyeri:
İki kez göz taramasından geçiriliyoruz. Yaşlı anne ve babalar bunu beceremiyor. Genellikle anne ve babaların yaş ortalaması yetmiş beşin ve seksenin üstünde. Eğer o göz taramasındaki odak noktasını bulamazsanız gözü okuyamıyor. Bunun için biz de onlara yaşlılara müsade edin bari diyoruz. Ama tabi prosedür böyle, ancak hastaneden bize rapor getirirseniz o şekilde tarama olmadan geçirebiliriz diyorlar.

Rapor götürdünüz mü yakınlarınız için?

Benim annem göz ameliyatı olduğu için ben götürdüm. Ama yaşlılıktan dolayı problem yaşayanlar var onlar nereden alacaklar raporu? Daha bir sürü sıkıntılar var. Yemek götüremiyoruz örneğin. Dolayısıyla da en büyük şey yemek özlemi. Yemekleri sıcak suda yıkayıp üstüne farklı bir zeytinyağı veya sebzeler ekleyerek yenilir hale getiriyorlar. Hiçbir zaman bir cezaevi yemeği ev yemeğini tutmaz tabii. Bir de erken tahliye olanlar var, tahliye olanlardan dolayı yemek düzeninde bir sürü aksaklıklar oldu. Silivri'de kalanların hepsi on, on beş kilo verdiler.

Eşlerinizin sağlık durumları nasıl?

Yaş ortalamaları altmış olduğu için hepsinin kalp ve mide problemleri var. Birçok arkadaş kanser tedavisi gördü. Benim eşim endoskopi olacaktı. Şubat ayı için hastaneden gün aldık. Ancak aletler bozuk olduğu için Haziran ayında endoskopi yapılabildi. Yani bakan bey Silivri'deki sağlık şartları düzene konuldu diyor ama bunun açıkça örneğini biz yaşadık. Şubatta gün verilmesine rağmen Haziran ayında endoskopi yapılabildi eşime.

Emekli Tümamiral Ali Deniz Kutluk'un eşi İrem Kutluk:
En önemli şeylerden biri orada ambulans yok. Kalp krizi geçiren bir hastayı cezaevi arabasıyla götürüyorlar hastaneye veya 212'den çağırıyorlar öyle götürüyorlar.

Ambulans bulundurulması için bir talepte bulundunuz mu?

Bulunduk ama düzeltiyoruz şartları diyorlar ama henüz bir ambulans yok ortada. Mesela cezaevini gezdikleri zaman ambulans olduğu söylenmiş bakana. Allah bilir 212'den bir ambulans geldi orada bekledi, o sırada var ambulansımız demişlerdir. Kendi düzenlerini korumak için böyle bir şey yaptılar herhalde. Hiç kolay bir iş değil tabii cezaevi idaresi. On bine yakın nüfusu var oranın. Çok çeşitli suçlardan tutuklu insanlar var. Sıkı kurallar konulması gerekiyor. Demokrasiden bahsedilen bir ülkede daha farklı bir cezaevi olması gerekir. Çünkü orada suçunuz ispat edilmiş değil. Tutuklular, hükümlülerden daha fazla kısıtlamaya tabi tutuluyorlar. Nedir bunun mantığı bilemiyorum. Mesela bir takım kurslar var. Resim vs gibi. Açıkhavada düzenlenen sporlar var. Bunlardan tutuklular faydalanamıyor. Bunları sadece bizim eşlerimize mi yapıyorlar yoksa bütün tutuklulara mı onu henüz öğrenemedik.

Tümamiral Ramazan Cem Gürdeniz'in eşi Rengin Gürdeniz:
Hatta şöyle bir şey söyleniyor. Silivri'de her yer, duvarlar beyaz olduğu için daha sonra büyük göz problemlerinin olabileceği söyleniyor. Çünkü Silivri'de yeşillik yok. Her yer beton. Ve betona bakmaktan daha sonraki dönemlerde belki göz hastalıklarına sebebiyet vereceği söylenenler arasında.

Mesela Maltepe Cezaevi'nde kalan emekli olmayan arkadaşlardan birinin durumunu anlatayım. Levent Buca diye bir arkadaşımız var. Bundan birkaç ay evvel beyin ameliyatı geçirdi. Beyninden bir tümör alındı. Fakat zamanı dolmadan hastaneden hemen çıkarıldı ve Maltepe'ye geri döndü. Bu basında da yer aldı, döndükten kısa bir süre sonra gerekli hijyen sağlanamadığı için beynindeki tümörün alındığı yerde kanama ve ödem olmaya başladı. Bu sebeple çocukcağız belki görme yeteneğini kaybedecek. Adli Tıp bu konuda rapor vermek istemiyor. Verilen raporlar da nörologdan değil bir çocuk doktorundan alınmış. Bu da hastaneye dönmesinde bir sakınca yoktur gibi bir rapor. Hayati risk yoktur cezaevinde kalabilir denildi. Gözünü kaybetmek üzere yani görme yeteneğini yitirmek üzere. Aynı şekilde Ergun Saygun Paşa Silivri'de aynı sıkıntılar içerisinde. Yaklaşık on sekiz tane hastalığı var. Kalbinin yüzde kırkı çalışıyor. İlaç dozlarının belirlenmesi gerekiyor. Ama bunların hiçbiri yapılmıyor. Sadece göz yordamıyla el yordamıyla herkesin yapabildiği ölçüde ayakta kalmaya çalışıyor. Bunlar spesifik örnekler, birçok örnek var bunun gibi. Malesef heyet bunlar için bile tahliye emri vermedi.

Tutukluluk sürecinde sonra sizin hayatınızda ne gibi değişiklikler oldu?

Tümamiral Ramazan Cem Gürdeniz'in eşi Rengin Gürdeniz:
Her şeyimiz alt üst oldu. Bir kere şunu hep söylemek istiyorum. Hayatımız bu dava oldu. Eşlerimiz tutuklanmadan önce, davalar başladığı zaman bir gün eşlerimizin gelip tutuklanabilme ihtimali hep kafamızın bir ucunda vardı. O zaman o noktada bunları bir şekilde kişilere kamuoyuna anlatma gereği duyuyorduk. Çünkü eşlerimiz daha önce de tutuklandılar. Daha sonra serbest bırakıldılar. Tecrübelerimiz bizim kafamızda böyle şeyler hazırladı. Paylaşmak zorundaydık. Ama medyanın bize ne kadar izin vereceğini o dönemde kestiremedik. Biz medyanın arkamızda olacağını düşündük. Bu davanın unutulmaması için biz Vardiya Bizde Platformu olarak ciddi çalıştık. Her gün üç dört ay sesimizi nereye ulaştırabilirsek kendimizi ifade etmeye çalıştık. Ama şunu gördük ki malesef medya bizimle birlikte değil. Sadece bu davanın magazinsel boyutu gündeme geldi.

Örnek verebilir misiniz?
Mesela balon uçurduk, lokma döktürdük adaletin ruhuna. Bunlar hep bizim kamuoyuna sesimizi duyurmak için yaptığımız aktivitelerdi. Bu davalardaki sahtecilikler son zamanlarda gündeme alınmaya başladı. Biz bunun için çok çaba sarfetmemize rağmen çok yavaş ilerledik. Çünkü medya bize destek olmadı.

Her duruşmaya katılıyor musunuz?

Tümgeneral Ahmet Yavuz'un eşi Lütfiye Yavuz:
Evet, hiç kaçırmıyoruz. Yaklaşık olarak yüz on celse oldu. Hiç kaçırmadık.
Geçen sene Selim ameliyat olmuştu o zaman gidemedik ikimizde. Onun dışında her duruşmada her celsede oradaydık. Hatta mümkün olduğu kadar içeride olmaya çalışıyoruz. Zorunlu ihtiyaçlar dışında orada olmaya çalışıyoruz. Bazen dönüşümlü gidip geliyoruz.

Bir gün böyle bir şeyle karşılaşacağınız aklınızdan geçer miydi?

Hiç böyle bir şeyle karşılacağımız aklımızdan geçmedi. Kaldı ki bu kadar saçma bir olayın içinde bulunacağımız hiç aklıma gelmezdi. Herkesin başına gelebilir, yola çıkarsınız, bir kaza geçirirsiniz, evinize bir hırsız girer. Her şey olabilir ama bu kadar saçma sapan sahte dijital verilerle suçlanıp da beş yüz günü geçkin bir zamandır eşlerimizin yolunu gözleyeceğimiz aklımıza gelmezdi doğrusu.

Daha önce davalara girmeyeceğinizi söylemiştiniz. Davalara girmeme sebebiniz nedir? Bu kararınızda ısrarlı mısınız?

Tümgeneral Ahmet Yavuz'un oğlu Selim Yavuz (Avukat):
Şimdi bakın, davalara girmeme sebebimizi size kısaca açıklayayım. Kendinizi sanık yerine koyun. Hatta sanık avukatı yerine koyun. Örneğin adam öldürmeye teşebbüsten tutuklandınız ve mahkemedesiniz. Mahkeme hakimine diyorsunuz ki yahu benim tanıdığım var o saatte orada değildim. Tanığımı dinle olay aydınlasın. Mahkeme başkanı diyor ki hayır dinlemiyorum. E diyorsunuz benim delilim var buna bakın. Yok ben senin delilini de toplamıyorum diyor. Siz beni 2003'te bu cinayeti işlediğimi iddia ediyorsunuz ve bu silah 2007'de üretilmiş. Nasıl olabilir böyle bir şey diyorsunuz. Ve bunu bilirkişiye gönder bilirkişiden öğren diyorsunuz. Yok diyor ben bilirkişiye göndermem diyor. Şimdi siz artık ne bekliyorsunuz böyle bir şeyden? Bunun bir mahkeme olmadığını ben avukat olarak anlayalı çok oldu. Dolayısıyla ben artık bu ne olursa olsun ağızlarıyla kuş tutsalar o mahkemeye girmeyeceğim. Çünkü kendime saygımdan girmeyeceğim. Mesleğime saygımdan girmeyeceğim. Ben onların süs bitkisi değilim. Ben orada adam gibi suçsuz olduğuna inandığım insanları savunmaya çalışıyorum. Dolayısıyla da kimse bana maval okumasın. Olayı farklı lanse etmeye çalışıyorlar ama öyle değil. Olay tamamen şudur: Eğer ki adam gibi yargılama olsaydı biz orada avukat olarak görevimizi yapacaktık. Ben aynen şu ifadeleri söyledim mahkeme başkanına: Siz burada adam gibi yargılama yapsaydınız, benim tanığımı dinleseydiniz, delilleri toplasaydınız buna rağmen oluşan kanaate göre yirmi sene ceza verseydiniz benim söyleyeceğim hiçbir şeyim yoktu. Adaletin kestiği parmak acımaz doğru. Ama burada yargılama adalet mahkeme filan yokki. Böyle bir kumpanyayı seyrediyoruz.

Tümamiral Ramazan Cem Gürdeniz'in eşi Rengin Gürdeniz:
Zaten o dediğini yapsalardı o yirmi yılı veremezlerdi.

Tümgeneral Ahmet Yavuz'un oğlu Selim Yavuz (Avukat):
O ayrı bir konu verir vermez. Ama gerçekten inansaydı ve ben onu görseydim söyleyecek hiçbir şeyim olamazdı. Ama öyle bir durum yok. O yüzden kimse hikaye anlatmasın. Kimse süs bitkisi değildir. Avukatlar sonuna kadar haklıdır. Biz kendi işimizi yapmaya çalışıyoruz. Bize süs bitkisi muamelesi yapacaklarsa bizim orada işimiz yok. ve buna da devam edeceğiz. İsterlerse Erzurum'a göndersinler dosyayı Erzurum'a gider ben seyirciler sırasında izlerim yine babamı görürüm. Ne yaparlarsa yapsınlar biz doğru olanı söylemeye devam edeceğiz. Tarihte de bir takım haklar mücadeleyle kazanılmıştır. Şimdi biz geri adım mı atalım? Ellerinden geleni artlarına koymasınlar. Hatta daha fazla yapabiliyorlarsa daha fazlasını yapsınlar. Hiçbir şey değişmeyecek.

Peki, 3. yargı paketinden sonra sizin umudunuz arttı mı?

Ben bunu umut olarak değerlendirmek istemiyorum. Bu bizim hakkımız. Kafası çalışan ve olayı inceleyen herkes bunun düzmece olduğunu görüyor. Orada üç yüz altmış beş tane sanık var. Üç yüz altmış beş sanığın arasında 1. Ordu Komutanı Orgeneral çetin Doğan'a da on beş seneden yirmi seneye ceza isteniyor. 1. ordunun yazıcısı Güllü salkaya'ya da aynı ceza isteniyor. Olay çok saçma sapan bir şey. Bu cezaları da verecekler zaten bunu görüyorum. Şimdi dolayısıyla bunu ben umut olarak değerlendirmek istemiyorum. 3. yargı paketinden önce de aynı durumdaydık paketten sonra da aynı durumdayız. Ben bu yargı paketinden filan faydalanmak istemiyorum. Ben hukuğun tesis etmesini istiyorum. Hukuğun işlemesini istiyorum. Bu yargı paketiyle mi oluyor yoksa başka türlü mü oluyor onu kendileri bilirler. Bizim için önemli olan hukuğun işlemesidir. Bakın Fransız bir atasözü var. Diyor ki 'Gökkubbe yere inse, adalet olacaktır' ama olmuyor. Şu anda olmuyor. Ama bu olacak. Adalet Türkiye'ye gelecek. üç sene sonra, beş sene sonra veya on sene sonra gelecek. 1938'deki Dersim hikayesini bugün hala gündeme taşıyorlar. Bunlar yarın bir gün ortada mı kalacak zannediyorsunuz? O adalet bir gün gerçekleşecek adım gibi biliyorum. Ama bu geçiş sürecinde biz bunun acılarını çeken insanlarız işte.

Koramiral Kadir Sağdıç'ın damadı Evren Özdemir:

Selim zaten 3.yargı paketiyle ilgili hissiyatı tamamen paylaştı ben sadece bir ekleme yapayım. Bugün yavaş yavaş insanların tahliye umutlarını kıran birçok şey oldu. Selim çok güzel bir şey söylemişti. Bu bizim hakkımızdı zaten 3. yargı paketine gerek yoktu diye. Gerçekten de öyle. 3.yargı paketinin de sanıkların lehine bir şey katmadığını bugün Oda TV davasında ve Poyrazköy davasında verilen tutuklulukların devamı hallerine verilen kararla gördük. Hatta Poyrazköy davasındaki sanıkların kaçma şüphesinin olduğu teziyle tutuklu hallerinin devamına karar verdiler. Adli kontrolün uygulanamayacağına karar verdiler kaçma şüphesi olduğu için. Zaten bütün bunlar olduktan sonra da çok fazla şey söylemeye gerek olmadığını düşünüyorum 3. yargı paketiyle ilgili.

Bahçelievler Katliamı sanıklarının tahliye olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Tümgeneral Ahmet Yavuz'un oğlu Selim Yavuz (Avukat):
Şimdi ben bir Türk vatandaşıyım. 7 tane TİP'li genci 1978'de katleden sanıklar, katiller, o gençleri telle boğmuştu hunharca. Bunlar yargı paketiyle apar topar jet hızıyla tahliye edildi. Şimdi bugün görüyoruz ki Poyrazköy davasında karar verilmiş. Oda TV'de gazeteciler tahliye edilmedi. Ve biz göreceğiz yine benzer şeylerle karşı karşıya kalabiliriz. Ben bir Türk vatandaşı olarak şunu kendime yediremiyorum. Telle adam boğan adamı sen yargı paketiyle dışarıya çıkartmaya çalışıyorsun. Ama tek yaptığı gazetede internet sitesinde haber yapmak olan adama 'bu yargı paketinden faydalanamaz' diyorsun. Ben bundan utanıyorum. Hangi Türk vatandaşı bundan utanmıyorsa ben onun vicdanından kalbinden samimiyetinden her şeyinden şüphe ediyorum.