13 Temmuz 2012 Cuma

JİTEM ve gelecek... / Ali Bayramoğlu


7 TİP'liyi katledenler bir son manevrasıyla tahliye edildiler. Kim bunlar? Catlı'nın timi. Çatlı kim? Devletin pis işlerinde yıllarca kullandığı adam. Katillerin şefi olduğunu, arandığını bilerek kimliğini değiştirdiği, yurtiçi ve yurtdışında görevlendirdiği biri. Görevleri arasında bombalama, imha, vur emirleri var. Öyküsü 12 Eylül'le başlıyor Susurluk dönemiyle devam ediyor, yolu JİTEM'le kesişiyor.
3. Pakette son dakika manevrasıyla tahliye edilen aslında kişiler değildi, Ergenekon'un bir ayağı, JİTEM ve benzerleriydi.
Tahliyeleri başka türlü karşılama ve algılamak mümkün değildir.
Bir süredir JİTEM'in içimizdeki katillerine işaret ediyor, bireysel, kurumsal yapıların üzerine gidilmesini, bunlar üzerindeki koruyucu zırhın her anlamda delinmesi gerektiğini söylüyoruz...
Genelkurmay'a 1987-2000 arasında Güneydoğu'da görev yapan tüm jandarma unsurlarını tek tek araştırmasını, kendi içini temizlemesini tavsiye ediyoruz.
JİTEM işin tam merkezinde bulunmaya devam ediyor.
6 yıl önce, 3 Ocak 2006'da yazdığım bir yazıdaki kimi gözlem ve tespitleri birlikte gözden geçirmeye davet ediyorum sizi:
"1997 yılında katıldığım bir Güneydoğu ziyareti sırasında sorduğum bir soru üzerine dönemin Genelkurmay Genel Sekreteri Tümg. Erol Özkasnak, 'Susurluk ile Türk Silahlı Kuvvetleri'ni aynı kaba sokan vatan hainidir, JİTEM diye bir örgüt yoktur...' demişti...
Ne gariptir ki, ertesi gün Gürvil tepesindeki askeri birlikte bir itirafçıyla karşılaşmış, bu itirafçının 'bir tek Diyarbakır'da rahat etmem, çünkü orada Cem Ersever'le birlikte JİTEM'de çalışmıştım...' sözlerine tanık olmuştum, üstelik Özkasnak'ın önünde...
Şimdi soru şu:
JİTEM'in varlığından söz etmek vatan hainliği oluyorsa, ama JİTEM diye bir örgüt olmuşsa, bunu bile bile inkar eden, Türkiye'yi altüst eden bir gerçeğin üstünü örten yetkiliyi ve yetkilileri nasıl tanımlamak gerekir?
Vatan hainliği benim kullandığım tabirlerden değildir.
Ama gördüğüm şudur: Vatan kavramı, hainlik suçlaması bu ülkede gayrimeşru ilişkilerin paravanı haline gelmiştir.
Değil mi ki, Kahramanmaraş, Sivas, Çorum katliamlarından 16 Mart 1978 hadisesine, Abdi İpekçi'nin katlinden Uğur Mumcu cinayetine, Çetin Emeç'in vurulmasından Hiram Abas'ın öldürülmesine, Ecevit'e yönelik suikastten Özal'a sıkılan kurşunlara, Vedat Aydın'dan Güneydoğu'daki Kürt aydınlarının yok edilmesine uzanan bir 'faili meçhul hadiseler' ülkesidir Türkiye. Bu kritik cinayetlerden bir tanesi bile aydınlatılamamıştır.
7 TİP'linin katilinin tahliye edilmesini sağlayanlar da, JİTEM'in katillerini saklayıp besleyenler de, buna göz yuman askeri ve sivil bürokratik kurumlar da bilerek ya da bilmeyerek bir sürekliliğe imkan oluşturuyorlar.
Mesele sadece darbe girişimlerinin değil, tüm kirli işlerin, özellikle devlet adına girişilen işlerin ortaya dökülmesidir.
Kabul edelim ki, 2008'de başlayan Ergenekon ve türevi davalarda bu istikamette tek bir gelişme, tek bir iddia ve bulgu yoktur...
Değişim bunları gerektirir...
7 TİP'linin katillerinin salınması meselesi hayatidir, JİTEM'de görev yapmış, Vedat Aydın, Musa Anter ve benzerleri infaz edilirken JİTEM Grup Komutanı olarak, o gece nöbetçi olarak görev yapanlar meselesi önemlidir...
Sarı Leventler meselesi ölümcüldür...
Ahlak, vicdan ve demokrasi bunların üzerine gidilmesini gerektirir...
Burada iş, önce Genelkurmay, MİT gibi yapılara düşer...