23 Temmuz 2012 Pazartesi

Balyoz Planı ve Askeri Yargı / Hakan Taşdemir

İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi Balyoz davası kapsamında yer alan “Suga” ve “Oraj” planları için askeri makamlardan bilgi istemişti. Bu planlar için kuvvet komutanlıklarının hukuki işlem yapıp yapmadığı sorulmuştu.

Basında yer alan haberlere göre kuvvet komutanlıklarının cevapları İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’ne ulaşmış bulunmakta.

Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın cevabi yazısı 6 Aralık 2011 tarihli. Cevabi yazıda “ ‘Balyoz Harekat Planı’ paralelinde Donanma Komutanlığı’nda resmi olarak “SUGA” adlı bir eylem planının hazırlandığına ilişkin herhangi bir delil bulunmadığı; askeri savcılığın alanına giren bir delil bulunmadığı; bu sebeple kovuşturmaya gerek olmadığına hükmedildiği” ifade edilmiştir.

Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcılığı, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin yazısına 13 Ocak 2012 tarihinde cevap vermiştir. Savcılığın cevabında “Bu konuda adli ya da idari soruşturma yapılmamıştır” denilmiştir. 

Askeri savcılık bu cevabı verirken Hava Kuvvetleri, Gölcük’te ele geçirilen belgelerin orijinal nüshaları ile onaylı suretlerini geçen ay, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’ne sunmuş bulunmaktadır.

Balyoz darbe planı kamuoyuna yansıdığında dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ konunun derinlemesine araştırılacağını belirtmişti. Sonuçta tek yapılanın “kovuşturmaya gerek yok” denilmesi olduğu görülmektedir.

Görüldüğü üzere, askeri yargı, iddiaları, kendi alanına giren suç tespit edilemediği için, kovuşturmaya ihtiyaç hissetmemiştir. Bu konuda adli ya da idari soruşturma yapılmamıştır. Böylece “darbeye teşebbüs”, suç sayılmamış ve askeri yargı kapsamında olmadığı ifade edilmiştir. 

Bunları daha da vahim hale getiren hususlar şunlardır: 

- Bu konuyla ilgili orijinal belgeler ve onaylı suretler mevcut ve eldedir.

- Dönemin Genelkurmay Başkanı bu konuda derinlemesine araştırma yapılacağını belirtmiştir.

İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki yargılamada, Balyoz Planı’nın bir “darbe teşebbüsü” olduğu belirtilmektedir. Bu suçun cezası “ağırlaştırılmış müebbet hapis”tir; Türk Ceza Kanunu’ndaki en ağır ceza.

Bu denli önemli bir suçun silahlı kuvvetler tarafından ne kadar hafife alındığı görülmektedir.

Şunları söylemek mümkündür:

- Sivil otoritenin silahlı kuvvetleri/orduyu kontrol ve denetim altına alması önemli bir husustur. AK Parti iktidarının bu konuda yaptıkları inkar edilemez. Bununla birlikte yapılması gerekenler halen vardır. En başta demokrasi bunu gerektirir. Zira halk adına iktidarı elinde tutan Meclis ve hükümet her şeyi kontrol ve denetim altında tutmalıdır.

- “Hukuki denetimin”/”hukukun üstünlüğünün” önemi bir kez daha ortaya çıkmıştır:

Yargı her konuyu, kişiyi, kurumu…, suç işlediği zannıyla soruşturabilmeli ve yargılayabilmelidir.

Eğer sivil yargı, Balyoz davasını ele almamış olsaydı bu konu dava konusu olmadan kapatılıp gidecekti.

Yine AK Parti iktidarının hukukun üstünlüğü konusundaki reformlarını takdirle anmalıyız. Buna karşın bu konuda da yapılması gerekenler olduğu unutulmamalıdır.

- Askeri yargı konusuna da el atılmalıdır. Bu mahkemelerin bağımsızlık ve adil yargılama gibi yönlerden sıkıntıları mevcuttur ve bu sıkıntılar ortadan kaldırılmalıdır. 

Askeri mahkemeler, diğer tüm mahkemeler gibi, Adalet Bakanlığı ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) sorumluğunda olmalıdır. Bu mahkemelerin ayrı bir hukuki ve idari yapısı olmamalıdır.

Sonuç olarak, askeri makamların Balyoz Planı’na yaklaşımı ve yaptığı işlemler sorunludur. Bunlar demokrasi ve hukukun üstünlüğü ilkeleriyle bağdaşmamaktadır.

Türkiye ve iktidarlar gerek demokrasi gerekse hukukun üstünlüğü konularını güçlendirmek konusunda kararlı ve gayretli olmalıdırlar; bu konularda taviz vermemelidirler.