İstanbul
10. Ağır Ceza Mahkemesi Balyoz davası kapsamında yer alan “Suga” ve
“Oraj” planları için askeri makamlardan bilgi istemişti. Bu planlar için
kuvvet komutanlıklarının hukuki işlem yapıp yapmadığı sorulmuştu.
Basında yer alan haberlere göre kuvvet komutanlıklarının cevapları İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’ne ulaşmış bulunmakta.
Deniz
Kuvvetleri Komutanlığı’nın cevabi yazısı 6 Aralık 2011 tarihli. Cevabi
yazıda “ ‘Balyoz Harekat Planı’ paralelinde Donanma Komutanlığı’nda
resmi olarak “SUGA” adlı bir eylem planının hazırlandığına ilişkin
herhangi bir delil bulunmadığı; askeri savcılığın alanına giren bir
delil bulunmadığı; bu sebeple kovuşturmaya gerek olmadığına
hükmedildiği” ifade edilmiştir.
Hava
Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcılığı, İstanbul 10. Ağır Ceza
Mahkemesi’nin yazısına 13 Ocak 2012 tarihinde cevap vermiştir.
Savcılığın cevabında “Bu konuda adli ya da idari soruşturma
yapılmamıştır” denilmiştir.
Askeri
savcılık bu cevabı verirken Hava Kuvvetleri, Gölcük’te ele geçirilen
belgelerin orijinal nüshaları ile onaylı suretlerini geçen ay, İstanbul
10. Ağır Ceza Mahkemesi’ne sunmuş bulunmaktadır.
Balyoz
darbe planı kamuoyuna yansıdığında dönemin Genelkurmay Başkanı
Orgeneral İlker Başbuğ konunun derinlemesine araştırılacağını
belirtmişti. Sonuçta tek yapılanın “kovuşturmaya gerek yok” denilmesi
olduğu görülmektedir.
Görüldüğü
üzere, askeri yargı, iddiaları, kendi alanına giren suç tespit
edilemediği için, kovuşturmaya ihtiyaç hissetmemiştir. Bu konuda adli ya
da idari soruşturma yapılmamıştır. Böylece “darbeye teşebbüs”, suç
sayılmamış ve askeri yargı kapsamında olmadığı ifade edilmiştir.
Bunları daha da vahim hale getiren hususlar şunlardır:
- Bu konuyla ilgili orijinal belgeler ve onaylı suretler mevcut ve eldedir.
- Dönemin Genelkurmay Başkanı bu konuda derinlemesine araştırma yapılacağını belirtmiştir.
İstanbul
10. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki yargılamada, Balyoz Planı’nın bir “darbe
teşebbüsü” olduğu belirtilmektedir. Bu suçun cezası “ağırlaştırılmış
müebbet hapis”tir; Türk Ceza Kanunu’ndaki en ağır ceza.
Bu denli önemli bir suçun silahlı kuvvetler tarafından ne kadar hafife alındığı görülmektedir.
Şunları söylemek mümkündür:
-
Sivil otoritenin silahlı kuvvetleri/orduyu kontrol ve denetim altına
alması önemli bir husustur. AK Parti iktidarının bu konuda yaptıkları
inkar edilemez. Bununla birlikte yapılması gerekenler halen vardır. En
başta demokrasi bunu gerektirir. Zira halk adına iktidarı elinde tutan
Meclis ve hükümet her şeyi kontrol ve denetim altında tutmalıdır.
- “Hukuki denetimin”/”hukukun üstünlüğünün” önemi bir kez daha ortaya çıkmıştır:
Yargı her konuyu, kişiyi, kurumu…, suç işlediği zannıyla soruşturabilmeli ve yargılayabilmelidir.
Eğer sivil yargı, Balyoz davasını ele almamış olsaydı bu konu dava konusu olmadan kapatılıp gidecekti.
Yine
AK Parti iktidarının hukukun üstünlüğü konusundaki reformlarını
takdirle anmalıyız. Buna karşın bu konuda da yapılması gerekenler olduğu
unutulmamalıdır.
-
Askeri yargı konusuna da el atılmalıdır. Bu mahkemelerin bağımsızlık ve
adil yargılama gibi yönlerden sıkıntıları mevcuttur ve bu sıkıntılar
ortadan kaldırılmalıdır.
Askeri
mahkemeler, diğer tüm mahkemeler gibi, Adalet Bakanlığı ve Hakimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) sorumluğunda olmalıdır. Bu mahkemelerin
ayrı bir hukuki ve idari yapısı olmamalıdır.
Sonuç
olarak, askeri makamların Balyoz Planı’na yaklaşımı ve yaptığı işlemler
sorunludur. Bunlar demokrasi ve hukukun üstünlüğü ilkeleriyle
bağdaşmamaktadır.
Türkiye
ve iktidarlar gerek demokrasi gerekse hukukun üstünlüğü konularını
güçlendirmek konusunda kararlı ve gayretli olmalıdırlar; bu konularda
taviz vermemelidirler.