24 Şubat 2009 Salı

Yaptırım göz boyamaktan öteye gitmeyince... / Lale Sarıibrahimoğlu

İsrail’in, bine yakın Filistinli sivilin ölümüyle sonuçlanan ocak ayındaki Gazze saldırılarına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın sert eleştirileri, kamuoyunda da ciddi yankı buldu ve bu ülkeye karşı askerî ilişkilerin askıya alınması dahil bir dizi yaptırımlar uygulanması istendi. Keza, İsrail basını da misilleme olarak Türkiye’ye, çok ihtiyaç duyduğumuz askerî teknoloji ihracatının durdurulmasını istedi. Ama İsrail’in cezalandırılması istemi, Türkiye’de hem muhalefet hem de kamuoyu tarafından çok daha fazla dillendirildi. Türkiye-İsrail siyasileri arasında yaşanmakta olan gerilim, şimdi de iki ülke askerî yetkililerini karşı karşıya getirdi.
İsrail hükümetinin, Türkiye’nin sert tepkisine karşı gösterdiği itidalli tutumun İsrail askerleri düzeyinde pek itibar görmediği anlaşılıyor. Özellikle de İsrailli askerlerin, Başbakan Erdoğan’ın, 29 ocak günü Davos toplantısını terk ederken, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’e dönerek, “Öldürmeye gelince siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz,” şeklinde sarfettiği sözlerini hazmedemedikleri anlaşılıyor. Belki bu hazmedememe duygusunun bir yansıması olarak İsrail Kara Kuvvetleri Komutanı Tümgeneral Avi Mizrahi, Türkiye’nin tabu konularına damardan girmiş. İsrail’in Haaretz gazetesinin 13 şubat tarihinde aktardığı ve yalanlanmayan ifadelerine göre, Mizrahi, “Türkiye’nin uzun yıllar önce Ermenilere dünyanın en büyük katliamlarından birini yaptığını, aynı politikanın bugün de Kürtler üzerinde sürdürüldüğünü,” söylemiş ve Türkiye’nin Kıbrıs’ı da işgal ettiğini belirtmiş. Mizrahi, Türkiye’nin kendi durumunu hatırlatmak adına, Erdoğan’ı da “Aynaya bakmaya,” davet etmiş. İsrailli general, İsrail’de 10 şubat salı günü düzenlenen, “Askerî Psikoloji” konulu bir uluslararası konferansta sarfetmiş bu sözleri. Mizrahi’nin, Türkiye’yi daha da öfkelendiren sözlerini, bir askerî psikoloji konferansında sarfetmiş olması, Ankara’dan gelen sert ifadelerin İsrailli askerlerin psikolojilerini etkilediğinin bir işareti olabilir. Türkiye’nin, Tümgeneral Mizrahi’nin bu sert çıkışına nota ile yanıt verip TSK’nın da sert açıklamada bulunmuş olması ilişkileri iyice gerdi. İlişkilerde yaşanmakta olan ciddi gerilime karşın Ankara, artan kamuoyu baskısına karşın İsrail’e özellikle askerî ilişkileri askıya alma gibi bir yaptırım uygulamaktan şu ana değin sakındı. Belki bu sakınmanın arkasında, iki ülke ilişkilerinin, Ortadoğu’nun tümüne ve ABD’ye yansımaları yatarken hem hükümetin hem de askerin daha akılcı bir yaklaşım sergilediklerini de söylemek mümkün.
Zira, Türkiye’nin, özellikle Ermeni soykırımı iddialarına karşı, örneğin, Fransa’ya geçmişte uyguladığı askerî yaptırımlar sonuç vermediği gibi Fransa Türkiye’nin dış ticaretinde ilk sıralarda yer alan ülke olmaya devam etti. Belki bunun arkasında, Fransa’ya uygulanan yaptırımların göz boyamadan öteye gitmemiş olması da yatıyor olabilir. Adı bende saklı bir komutan, Fransa’ya askerî yaptırım uygulandığı bir sırada, örneğin, Fransız askerlerinin gönderdiği özel bir uçakla Paris’e gidip, 1998 yılında 450 milyon dolarlık, Eryx tanksavar füzelerinin alımı anlaşmasına imza atmıştı. (JDW, 24 Mart 1999).
Anlaşma, TSK içinden de bu füzelerin alımına gelen itirazlara karşın imzalanmıştı. Bugün ise, bu gizlice imzalanan anlaşma ile ortaya çıkan ihtilaf nedeniyle Fransa’nın girişimiyle Türkiye, İsviçre’nin Cenevre kentindeki tahkim mahkemesinde halen yargılanıyor. Devletin 450 milyon doları da bize fatura ediliyor, vergilerimizden alındığına göre bu silahlar. Şimdi emekli olan bir başka komutan ise, kendisinin ABD karşıtı olduğu ve bu ülkeyi bir kez olsun ziyaret etmediği suçlamalarına karşı geçen ay yaptığı açıklamada, “Kasım 2001’de bu ziyaretin (ABD) gerçekleşmesi için taraflar arasında mutabakat sağlanmış, hazırlıklar ona göre yapılmıştır. Fakat ziyaretten kısa bir süre önce ABD Temsilciler Meclisi ve Senato’da Ermeni soykırım tasarısı kabul edilince, tarafımdan bu ziyaret iptal edilmiştir,” diyebiliyor (Fikret Bila, Milliyet, 23 ocak) Ama aynı komutan, Fransız Parlamentosu’nun Ermeni soykırımı iddialarını gündeme getirmesine karşın, Genelkurmay Başkanlığı görevine resmen başlamadan 15 gün önce, 1998 yılında Ankara’da düzenlenen Fransız milli günü resepsiyonuna katılabiliyor. Samimiyetsizlik diye buna derim ben. Aynı emekli komutan, görev süresi sırasında, dönemin başbakanı Bülent Ecevit, Filistinlilere saldırısından dolayı, İsrail’i “Soykırım” suçu işlemekle suçlarken, aynı ülke ile tank anlaşmasının imzalanmasında bir sakınca görmemişti. Türkiye’nin yaptırım uygularken izlediği samimiyetsiz politikaların örneklerini çoğaltmak mümkün.
Dolayısıyla, bugün geldiğimiz noktada İsrail’e yaptırım uygulamanın, Türkiye’nin gerçek ulusal çıkarlarına ne ölçüde hizmet edeceğinin iyi hesaplanması gerekiyor. Şimdiki karar vericilerin de bu konuda şu ana değin daha temkinli ve daha akılcı hareket ettiklerini gözlüyoruz. Türk diplomatlar, İsrailli meslektaşlarına, 29 Mart yerel seçimleri sonrasında ilişkiler rayına oturur mesajını da veriyorlarmış.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder