16 Şubat 2009 Pazartesi

Genelkurmay Radikal’e kızacağına.../ Oral Çalışlar

Türkiye bir heyecan ülkesi. Kalp ameliyatım nedeniyle olayları yazmak ve yorumlamak yerine 15 gün boyunca yalnızca izlemek durumunda kalınca gördüm ki, ‘biz 15 güne bir asrı sığdıracak kadar yetenekli bir milletiz.’ Ameliyat olduğum gece Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Davos zirvesindeki ünlü tartışmasını izledim. Tabii ki yine toplumsal bölünme paranoyalarını da... ‘Bunun hesabını sorarlar’ diye korku yaratmak isteyen korkak politikacı eskisi mi ararsınız, yoksa düne kadar ‘Batı karşıtı’ olmakla övünürken birden ‘Bakın şimdi bize günümüzü gösterecekler’ diye Batı korkusu yayanları mı sorarsınız şaştım kaldım. Sonuç olarak vaziyette bir değişiklik yok. Herkes durduğu yerde duruyor.
Şener Eruygur’un eşinin, bir askeri doktorla konuşmaları medyanın önemli bir bölümünde nedense önemsenmedi. İki mahkemenin kendilerinden olduğunu söylüyordu bayan Eruygur. Nitekim bu ‘bizden’ mahkemelerdeki hâkimlerden birisi ‘akla ziyan’ bir gerekçeyle Hurşit Tolon’u tahliye etmişti. Bu dinlemenin nasıl yapıldığı, ortamının nasıl düzenlediği tartışmalarını ön plana çıkarmak isteyenler, bu konuşmanın içerdiği ağır ‘hukuk dışı’ durumu görmezden gelmeyi tercih ettiler.
Bayan Erugyur’un dinlenmesi doğru mudur, değil midir? Çok tartışmalı da olsa bence doğru değildir. Buraya kadar tamam. Ancak Mukaddes Eruygur’un kendisinin de doğruladığı konuşmanın içeriğinin ortaya koyduğu tablo şekil tartışmalarıyla örtülemeyecek korkunçlukta bir durumu yansıtıyor. Bazı kesimler -ki bu kesimlerin gücünü küçümsemek mümkün değildir- Ergenekon davasının sonuçsuz kalmasını istiyorlar. Ellerindeki bütün güçleri bu amaçla seferber ediyorlar. Bu durumu anlıyorum. Türkiye’nin yakın tarihiyle hesaplaşmasının bir sonucu olarak devlet içinde cinayet işleyen, iktidar için her türlü acımasızlığı göze alan bir yapılanma Ergenekon davasıyla sarsılıyor.
Bu sarsıntı yabana atılacak bir sarsıntı değil. Direniyorlar. Direnecekler de... Ancak unutmayalım ki bu direnişin ne hukukla, ne demokrasiyle, ne de hukuk devletiyle ilgisi var. ‘Vatan söz konusuysa gerisi teferruattır’ diye slogan atarak, her türlü yasadışılığı meşru göstermek isteyen çevreler, artık bugünün dünyasında ve Türkiye’sinde ‘geçmiş’i temsil ediyorlar. Yenilip tarihe karışacak olanı.
Örneğin İbrahim Şahin. O bir mahkûm. Ancak bir zamanlar kartaldı. Bu devletin en çok güvendiği elemanlardan birisiydi. O ‘devlet’ başka bir devlet değil, bu devletti. Ancak koşullar değişiyor, devlet de değişiyor. İbrahim Şahin’le olmayacağı belli. Buna rağmen o birilerini kendisine inandırıyor, ölüm listeleri yapmaya devam edebiliyor. Başı sıkışınca da ‘Benim Genelkurmay’la bağım var’ iddiasıyla kendisini savunuyor. Olmayınca, “Genelkurmay bana mı güvenecek” diyor. Bir düşüş bir yuvarlanma söz konusu.
Bu yazıyı yazarken Genelkurmay’ın Radikal gazetesinin akreditasyonunu askıya aldığını öğrendim. İbrahim Şahin haberlerine kızdıkları bildirilerinden belliydi. İbrahim Şahin’in kendisini Genelkurmayla ilişkilendiren açıklamaları onları sinirlendirmiş. Ancak bizi de anlasınlar.
O İbrahim Şahin, yıllarca Güneydoğu’daki birçok kanunsuz olayın arkasında değil miydi?
Hâlâ listeler yaparak bizlerin adreslerini fotoğraflarını dosyalama cesaretini nereden alıyor?
O kadar da değil. Türkiye’nin ciddi bir demokratikleşmeye ihtiyacı bulunuyor. Ergenekon davası bu açıdan tayin edici bir noktaya gelmiş durumda. Genelkurmay’ın bu dava sürecine ‘hukuk devleti’ noktasından katkıda bulunması gerekiyor. Savunma reflekslerini bir yana bırakarak, sivil demokratik bir devlet çabasının bir parçası olarak rol oynaması gerekiyor.
Soğuk savaş dönemi bitti. Bunu Genelkurmay’ın hepimizden daha iyi gördüğünü sanıyorum. Bu nedenle haklarında ciddi ‘darbe’ iddiaları bulunan eski askerlerin yaptıklarının hesabını vermelerine katkıda bulunmaları, ülkenin ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin geleceği açısından hayati önem taşıyor.
Radikal’a kızarak, Genelkurmay’ın sorunu çözülemez...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder