21 Kasım 2012 Çarşamba

İdeolojiye değil insani değerlere ihtiyacımız var

Ümit Kardaş, görevi nedeniyle şiddet gören pek çok askerle karşılaştığını fakat haklarını aramalarının imkansız olduğunu söylüyor. Kardaş, 'Sorunları çözerken bizim ideolojilerden değil insani değerlerden hareket etmemiz gerekiyor. İdeolojilerden baktığınızda insanı kaçırırsınız.' diyor 
BÜŞRA SÖNMEZ IŞIK -

Her şey, Uğur Kantar'ın Kıbrıs'ta askerlik yaptığı sırada disiplin koğuşunda gördüğü işkence sonucu hayatını kaybetmesiyle başladı. O zamana dek asker kışlalarında üstü örtülü olarak yaşananlar, Kantar'ın davası ile bir anda deşifre oldu. O olaydan sonra Tolga İslam, askerhaklari. com web sitesiyle sivil hareket başlattı. Kıbrıs başta olmak üzere pek çok ilden konu hakkında 432 başvuru yapıldı. Askerlerin dertlerini dinledi. Hikâyeler korkunçtu. Hakaret, dayak, işkence, intihar ve şüpheli ölümler… Emekli askeri hâkim ve öğretim üyesi Ümit Kardaş, TSK'nın yapısını değerlendirdi, sorunlarını ve çözümlerini anlattı.

Uğur Kantar davasından sonra  kışlalarda olup bitenler gün yüzüne çıktı. Sistem giderek çözülüyor mu?

Türkiye'de militarist bürokratik bir rejim var. Orduda hukukun dışında fiili oluşmuş imtiyazlar var. Denetlenemiyor, kontrol edilemiyor. Şeffaf olmayan her yapı çürümeye mahkûmdur…

Başvuru yapanların sayısı 432. Neden bu kadar az?

Asker şunu düşünüyor; yarın bana bir bahane ile disiplin cezası verirler, ceza alırım askerliğim uzar. Bir asker için en kötü şey askerliğinin uzamasıdır. Hak arama imkânı olmadığı için korkudan genellikle göz ardı ediliyor. Kanunların içinde adaletsizlik var. Bir de askerde farklı adaletsizliklere maruz kalıyorsunuz. Bir askerin hak araması son derecede zordur. 

Hukukun TSK üzerinde ne kadar etkinliği var?
Yok denecek kadar az. 

Elliden önce zaten ideolojiye uygun bir yönetim var, müdahale etme ihtiyacı duymuyor. Fakat elliden sonra demokratik rejime geçildiğinde, TSK sürekli siyasete müdahale eden, sivillerin siyasetini küçümseyen, onların ülkeyi tehlikeye atacağını düşünen, bu bakımdan kendisine birinci derecede sorumluluk atfeden bir kurum haline geldi. 

EĞİTİM SİSTEMİ SORUNLU 
Darbeler de bu dokunulmazlığın bir sonucu…

Evet. Sürekli cuntalar ve darbeler üretiyor. Genç subaylar rahatsız oldukça cuntalaşıyor. Bu cuntalardan sıyrılanlar general oluyor. Sonra onlar da darbe yapıyor. Böyle bir mekanizma düşünün. Toplumu dizayn eden ve toplumu kendi ideolojisinde şekillendiren, nizam veren güç olarak var oluyor. 

Sorun nerede?

Eğitim sistemimizde çok ciddi bir sorun var. Burada sadece askeri eğitimden bahsetmiyorum. Yargıçlar, akademisyenler, gazeteciler askeri okuldan mı yetişti? Hayır. Hepsi sivilden yetişti. Fakat önemli bir kısmı askerden daha milliyetçi…

Nasıl bir eğitim bu?

Cumhuriyetin kuruluşuna baktığınızda her şey tek, mutlak ve ideolojiktir. Ordu da bu ideolojiyi sürekli kılan ve yeniden üreten bir kurum. Eğitim hayatımızda pek çok kalıp eğitimle karşılaşıyoruz. Eğitim sisteminde kodlanmış olan birinin formasyonu bellidir. Asker veya sivil olması önemli değil. Bu eğitimi almış biri asker olduğunda orada bu format yenileniyor. Gece eğitiminde Atatürk ilke ve inkılapları öğretiliyor. Yani ordu kurum olarak Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana bu eğitim yoluyla insanları şekillendirdi. 

Bu eğitim formasyonu Cumhuriyet'in kuruluşundan itibaren hep aynı şekilde kodlanıyor. Yenilenmiyor…

Evet. Zorunlu askerlerin dışında da orduda profesyonel olarak görev alan subaylar, askeri liselerde, harp akademilerinde okuyorlar. Bütün formasyon bu okullardan alınıyor. Genelkurmay başkanı ve general olacak bu formasyondan geliyor. Orada profesyonellerden oluşmuş bir eğitim mekanizması var. Bir de zorunlu askerlikten gelenlerin eğitildiği bir alan var. Bu şekilde yetişmiş komutanların yetiştirdiği askerler haline geliyorlar. Burada hak, hukuk, astın hakkı var mı? Yok. Bu en katı bir biçimde uygulanıyor.

Asker olup bitenin ne kadar farkında?

Birçok asker farkına varmıyor. Farkında olan askerleri ise sindiriyorlar. Toplum daha önce korkutulduğu için askerde maruz kaldığı hakaretlere ve dayaklara boyun eğmek zorunda hissediyor. Veya alışıyor. 

Bu sistemin hakaret, dayak ve işkence üçgeninde işlemesinin nedeni nedir peki?

Korkutmak ve sindirmek. Savcılık yaptığım dönemde öyle hadiseler görüyorduk ki… Bir binbaşı postallarıyla dövmüş. Düştü gibi gösteriliyor. Çocuk öldü, ancak öldükten sonra ortaya çıkarılabildi. 

Artık günümüzde hiçbir şey gizli kalmıyor. TSK yıllarca koruduğu imajının zedelenmesinden korkmuyor mu?

Bu bir endişe yaratıyordur. Bir kurumun kendi kendini reforma tabi tutması oldukça zor. Orduyu reforma tabi tutmak, yapısal, kurumsal ve zihinsel olarak ordunun yapacağı bir şey değil. Bir kurum kendi kendini reforma tabi tutamaz. Orada bir yapı oluşmuştur ve kemikleşmiştir. 

Bu reformu kim yapacak?

Hükümet. Hangi siyasi partinin programında detaylı bir ordu reformu var?

Neden yok?

Bu kadar darbe yemiş, tokatlanıp, dövülmüş bir siyasetten ne bekleyebilirsiniz? Bugüne kadarki başbakanlarımız şöyle diyorlardı; bizim iki tane gömleğimiz var; biri bayramlık diğeri idamlık. Bir ülkenin başbakanını astınız. Bunu da ibretlik olsun diye korkutmak için yaptınız. Buradan nasıl bir siyaset çıkacak ki… 

ORDUYA REFORM ŞART

Böyle bir tablo karşısında siyaset bunu nasıl yapacak peki?

Toplumun ve siyasetin ihtiyaçları doğrultusunda bir orduyu ancak yine siyaset inşa edebilir. Askeri bütçeyi askerler düzenliyor. Demokraside böyle bir şey yoktur. Demokrasilerde bütçeyi Milli Savunma Bakanlığı hazırlar, bunu hazırlarken sivil teknik bir kadrosu vardır. Bu kadro askerlerle diyalog kurar, ihtiyaçlarını tespit eder ve bütçeyi kendi hazırlar. Türkiye'de askeri bütçeyi denetleme şansınız bile yok. Bu zamana kadarki ordu iç tehdit üzerine kurgulanmıştır. Bunun yerine dış tehdide karşı bir ordu kuracaksınız ve teknoloji ile güçlendireceksiniz. Hem de zihniyetini değiştireceksiniz. 

Askerde şüpheli bir şekilde hayatını kaybeden, Eren Özel'in annesi Zeynep Özel "Vatan sağ olsun demiyorum çünkü benim oğlum vatanımdı. Vatanımı öldürdünüz işte" diyor. Toplumda 'vatan' mefhumuna bakış artık değişiyor mu?

Evet, çünkü vatan toprak parçası değil, insandır. İdeolojiler dogma üretir. İdeoloji kritiği yapmanız gerekir. Bu sorunları çözerken bizim ideolojilerden değil insani değerlerden hareket etmemiz gerekiyor. İnsani değerler; adalet, özgürlük, eşitlik, hakikat, insaniyet. Bu değerler çerçevesinde meselelere bakarsak bu bir dünya görüşüdür. İdeoloji değildir. Ancak böyle çözülebilir. Çünkü ideolojilerden baktığınızda insanı kaçırırsınız.

TSK gücünü kaybetmekten korkuyor

Ergenekon davalarına rağmen ordu hala şeffaf değil. Gücünü kaybetmekten mi korkuyor?
Hem o var, hem de imtiyazlar var. MGK'nın toplantılarını hatırlayın. Orada siyasetçiler askerin karşısında titriyorlardı. Şimdi böyle bir gücü bırakmak ister misiniz? Yargınız, özel bir yapınız, imtiyazlarınız var.  Kendi içinizde otoriter bir düzen kurmuşsunuz, hukuku kendinize bağlı askeri bir yargı üzerinden üretiyorsunuz. Böyle bir sistemde bırakın eri, subay bile hakkını zor arar. Zaten bir korku var. Haliyle ordu hala hesap verebilir, denetlenebilir, şeffaf değil. Kendi yargısı var. Çift başlı yargı devam ediyor. Genelkurmay da özerkliğini koruyor. 

Davalardan sonra bu yapıda değişiklik oldu mu?
Yapısal bir değişim yok. Dönemsel bir geriye çekilme olabilir. Sözünü ettiğim kurumsal yapı, mevzuat ve zihniyet yerinde duruyor. Suç işlediği iddia olunan bazı asker kişilerin yargılanması kuşkusuz caydırıcılık bakımından önemli. Ancak bu ordunun demokrasi için hala bir tehlike oluşturmadığı anlamına gelmez. Dış güvenliğimizi en üst düzeyde sağlayacak donanıma, teknolojik disipline sahip, hareket yeteneği yüksek, demokrasinin emrinde, hukukla denetlenebilir, şeffaf ve hesap verebilir bir orduyu inşa etme görevi önümüzde duruyor.

Asker siyasilere nasıl bakıyor?

Asker yetiştirilme tarzı, kültürel kodları ve ideolojik formasyonu nedeniyle toplumu küçümsüyor. Ergin görmüyor. Yanlış kararlar verdiğini, ideoloji doğrultusunda eğitilmesi, şekillendirilmesi gerektiğini düşünüyor. Bu nedenle halkın oylarıyla iktidara gelen siyasetçileri de küçümsüyor, yetersiz görüyor. Geçerli tekçi ideolojinin dışına çıkabilecek bir tehlike arz ettiklerini düşünüyor. Başbakana, bakanlara kendi astlarına bakar gibi bakıyor. Bunlar bizim asteğmenlerimiz, yedek subaylarımız diye bakıyor. Kuşkusuz bizim siyasetçilerimiz de aldıkları militarist formasyon nedeniyle askere komutan olarak bakıyorlar.

Hukukun denetleyemediği kurum yozlaşır

Zorunlu askerliğin ortaya çıkışı Fransız Devrimi olarak kabul ediliyor. Bizde ise Tanzimat sonrasında hayatımıza girdi. Başlangıçtan bugüne ne değişti?

II. Abdülhamid döneminde askerî okullar müfettişi yapılan Alman Von der Goltz, orduyu Alman devlet ideolojisine göre şekillendirdi. Bu, Osmanlı askerî bürokrasisi için 1908'den itibaren ordu-millet yaratmanın felsefesini oluşturdu. Bu felsefeyi aynen taşıyan Cumhuriyet'in kurucu kadroları için ordu ile millet arasındaki tabii bağın her türlü bağlantıdan daha güçlü olduğu düşünüldü. Nitekim bu düşünce bugüne kadar uygulanmaya çalışıldı. Oysa bugün Avrupa'da pek çok ülkenin profesyonel ordusu var. Türkiye'de orduda 220 bin civarında profesyonel asker var. Avrupa'da pek çok profesyonel ordunun mevcudu zaten bu kadar… Çok kalabalık kitle ordularının bugünkü savaşlarda bir anlamı zaten yok. 

Neden?
Geniş ve büyük ordular değil, daha küçük ve kaliteli ordularla teknolojinin gücünden faydalanarak savunma sağlanıyor. Disiplin anlayışı da artık eski disiplin anlayışından çıkmış teknolojik disiplin anlayışına dönüşmüştür. Türkiye bu konuda geri kaldı.

ÇİFT BAŞLI YARGI KALDIRILMALI

Profesyonel askerliğin ne farkı var? 
Profesyonel askerlikte, maaş karşılığında bu işi yaptırdığınızda şartlar çok farklı olur. Zorunlu askere yaptığınız muameleyi onlara yapamazsınız. Çünkü askere gelen birini numaralandırıyor, tek tipleştiriyorsunuz. Sıradanlaştırıyorsunuz. Bundan sonra kendisine her türlü muameleyi yapılabileceğini düşünüyor. Çünkü zorunlu bir görevdesiniz. Bu muameleden kaçma şansınız yok. Reforma da uğramış olmadığı için zorunlu askerlik sorunun ana kaynağı gibi görülüyor. Profesyonel bir ordu toplumu da rahatlatır.

Zorunlu askerlik geleneğinden gelmiş, işkenceler görmüş, örselenmiş ve acı çekmiş toplumun bu sisteme bakışı nasıl olur?

Olumlu bakacağını düşünüyorum. Gençler artık bir an önce hayata atılmak, iş ve meslek sahibi olmak, kariyer yapmak, üretmek ve yaşamak istiyorlar. Askerlik mesleği de gençlere bir kariyer sunacağından bu mesleği sevenler ve tercih edenler açısından ve ordu açısından ortaya daha verimli sonuçlar çıkaracak. Siyasete karışmayan, demokrasinin ve toplumun emrinde, işini profesyonelce yapan bir ordu topluma daha güven verir. Toplum deneyimsiz genç askerlerin ölümleri ile sarsıldı ve sorgulamaya başladı. Askerlik mesleğini seçenler onun zorluklarını ve risklerini bilerek tercihlerini yapacaklardır.

Hukukun rolü ne olmalı peki?

Tabii hâkim ilkesi doğrultusunda çift başlı yargı kaldırılmalı. Güven verecek tarzda yeniden yapılandırılması gerekir. Kanunları ve hukuku üreten erklerin toplumun ve bireylerin ihtiyaçları doğrultusunda ve adalet, özgürlük, hakikat ve insaniyet değerlerini gözetecek şekilde hukuk üretmeleri ve buna uygun bir yargı organizasyonu inşa etmeleri gerekiyor. Özellikle askeri ombudsmanlık önemli bir ihtiyaçtır. Hak ihlalleri bu şekilde önemli ölçüde azaltılabilir. Hukukun sızamadığı ve denetleyemediği her türlü kurum hızla yozlaşır.