16 Nisan 2009 Perşembe

ERGENEKON DAVASINA KONTRA

Eylül ayının ilk haftasında muvazzaf bir paşanın Ergenekon Davası’nın tutuklu sanıkları emekli orgeneraller Eruygur ve Tolon’u ziyaret etmesiyle başlayan süreç ilginç gelişmeleri de beraberinde getirdi. İşte devam etmekte olan satrançta Ergenekon'a karşı hamleler…

Eylül ayının ilk haftasıydı. Ajanslar sabah saatlerinden itibaren "Flaş... Flaş..." anonsuyla bir haber geçiyorlardı. Ergenekon Terör Örgütü (ETÖ) ilgili çok önemli bir gelişme yaşanıyordu. Herkes ilk başta yeni bir gözaltı dalgası olduğunu düşündü. Ancak gerçek kısa süre sonra anlaşıldı. ETÖ davasının tutuklu sanıkları Em. Org. Şener Eruygur ile Em. Org. Hurşit Tolon'a muvazzaf bir paşa ziyarete gidiyordu.

Ziyaret her anlamda dikkat çekiciydi. Paşa bu ziyareti kendi inisiyatifiyle yapmıyordu. Ziyaret edilenler kadar ziyaret eden isim de anlamlıydı; Korg. Galip Mendi. Mendi, görev yaptığı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden hiç de iyi anılarla dönmemişti. Ama bu ziyaret Ergenekon Davası'nda bir milat oldu.
Daha önce devlet içinde müthiş bir uyumla yönetildiği düşünülen operasyona ilk darbe vurulmuştu. Arkasından önce Em. Org. Şener Eruygur "hastanelik" oldu, kısa sürede Gülhane Askeri Tıp Akademisi’ne (GATA) gönderildi. Ardından sıra diğer asker şahıslara geldi. Hepsi birer ikişer önce sivil bir hastaneye, sonrasında ise GATA'ya nakli mekân eyledi. Bu arada asker yayınladığı bir emirle kolluk kuvvetlerinin lojmanlara girişini yasakladı. Kısa sürede ETÖ'ye yönelik operasyona birbiri ardına reaksiyon verilmeye başladı. İşte biz de size devam etmekte olan satrançta Ergenekon'a karşı hamleleri anlatalım istedik. O halde başa, Genelkurmay Başkanlığı'nda yaşanan devir-teslim sonrasına, Galip Mendi'nin yaptığı ziyarete dönelim...
Ziyaret TSK adına
Galip Mendi, Kocaeli garnizon komutanıydı. Ergenekon Davası sanıklarının bir kısmı da Kandıra F Tipi Cezaevi'nde tutuluyordu. Bu sanıklar içerisinde hiç şüphesiz iki isim, Şener Eruygur ve Hurşit Tolon özellikle dikkat çekiciydi. Eruygur, Jandarma genel komutanlığı yapmış, kısa dönem önce emekli olmuştu. Hurşit Tolon ise Birinci Ordu komutanlığı yaptıktan sonra emekliye ayrılmıştı. Yakın tarihimizde "Orgeneral" rütbesinde tutuklu yargılanan hiç kimse olmamıştı. Hatta alt rütbelerden herhangi bir "Paşa" bile, benzer suçlarla sanık sandalyesine oturtulamamıştı. Bu anlamda iki en üst rütbedeki subayın tutuklanması gündemin en sıcak maddeleriydi.
Kamuoyu 30 Ağustos'ta Genelkurmay Başkanlığı'nda gerçekleşen devir-teslimin Ergenekon Operasyonu'na etkisini merak ediyordu. Çok geçmeden de cevabını aldı. Kocaeli Garnizon Komutanı Korg. Galip Mendi, iki emekli komutanı 3 Eylül günü ziyaret etti. Ziyarete sivil bir araçla gelen Mendi, 11:30'da başladığı ziyareti bir saat sonra bitirdi. Mendi bu şok ziyaretle ilgili hiçbir açıklama yapmadı. Ama onun yerine Genelkurmay Başkanlığı'nın internet sitesinde bir açıklama yayınlandı. Ziyaret TSK adına yapılmıştı. Bildiride altı çizilen bir diğer önemli husus da "yargıya duyulan güven ve yargı bağımsızlığı"ydı: "03 Eylül 2008 günü, saat 11:30'da Kocaeli ili Garnizon Komutanı Korgeneral Galip MENDİ, Kandıra Cezaevinde tutuklu olarak bulunan (E) Orgeneral Şener ERUYGUR ile (E) Orgeneral Hurşit TOLON'u ziyaret etmiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri’ne uzun süre hizmet veren iki emekli komutana yapılan bu ziyaret, Türk Silahlı Kuvvetleri adına gerçekleştirilmiştir. Bilindiği üzere, dün olduğu gibi bugün de Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yargıya olan saygısı ve güveni tamdır."
Gerçi TSK'nın ETÖ'ye yönelik operasyona bakış açısında bir değişiklik olduğunun ilk işaretleri Yüksek Askeri Şura toplantısında verilmişti. ETÖ ile irtibatları savcı Zekeriya Öz tarafından bir yazı ile Genelkurmay Başkanlığı'na bildirilen subayların terfileri, biri hariç, tam kadro gerçekleştirilmişti. Sadece adı Karadeniz Ereğli'de yaşanan fişleme olayı ile kamuoyunun gündemine taşınan Tüma. Deniz Kutluk terfi ettirilmemiş, emekli edilmişti.
Galip Mendi'nin ziyaretinden sadece iki hafta sonra Şener Eruygur yüksek tansiyon rahatsızlığı sebebiyle hastaneye kaldırıldı. Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi'ne kaldırılan Eruygur için devletin bütün imkânları seferber edildi. Kısa sürede iyileşen Eruygur, hapishaneye geri döndü ama bu dönüş uzun süreli olmayacaktı. Bu arada hastalanan Eruygur için "GATA'ya sevk" çoktan seslendirilmeye başlamıştı. Kısa bir süre sonra ise Şener Eruygur, çok daha ciddi bir şikâyetle, beyin kanaması teşhisiyle aynı hastaneye kaldırıldı. Buradan da GATA'ya sevk edildi. O günlerde Eruygur'un hayati tehlikeyi atlatamadığı, konuşamadığı, iyileşmesi için uyutulduğu haberleri basında oldukça sık yer aldı.
Savcı doktoru sorguladı
Sonuçta Eruygur, tutuklu, yargılanan ve yargılanmayı bekleyen TSK mensupları için bir umut oldu. Tamamına yakını tahliye ile sonuçlanan bu süreci izlemeye başladı. Hurşit Tolon, Atilla Uğur, Levent Ersöz GATA'nın yolunu tutan zanlılardı. Oysa bu isimler yakalanmadan kısa bir süre önce sağlık muayenesinden geçmiş, ciddi hiçbir rahatsızlıklarının olmadığı anlaşılmıştı. Bu hastane raporları da zaten kısa süre sonra gazete haberlerine konu oldu.
Ancak en ilginç olan Eruygur'un tahliyesi idi. Tahliyenin hemen ardından Eruygur'un GATA koridorlarında ayakta dolaşırken görüntüleri internete düştü. İddiaya göre Eruygur turp gibiydi. Hatta zaman zaman CHP'li bir vekille balık yemeye gidiyordu. Tahliyeler ile ilgili şüpheleri ayyuka çıkaran ise Eruygur'un karısı Mukaddes Eruygur'un GATA'dan Tabip Albay Nusret Demircan'la yaptığı telefon görüşmesi oldu. Ortam dinlemesi ile gerçekleştirilen kayıtta Mukaddes Eruygur, kamuoyunun şüphelerini haklı çıkaran sözler sarf ediyordu. Eruygur, eşinin ne zaman taburcu edileceğini öğrenmeye çalışıyor, Alb. Demircan ise "tahliye edilirse tutuklanabileceği"ni ima ediyordu. Ancak GATA'da da sonsuza kadar tutulmaları mümkün değildi. Bunun için başka bir şeyler yapılması gerekiyordu. Oysa Şener Eruygur'a göstermelik de olsa hiçbir test yapılmamış, hiçbir belge verilmemişti.
İşte Alb. Demircan, bu duruma dikkat çekerek Mukaddes Eruygur'u yatıştırmaya çalışıyordu. Eruygur ise eşinin tahliyesi için İstanbul 12. ve 14. Ağır Ceza Mahkemeleri'ni adres gösteriyordu. Bu mahkemeler "onlardandı". Nitekim çok kısa bir süre önce "nöbetçi" 12. Ağır Ceza Mahkemesi tutuklu Ergenekon sanığı Hurşit Tolon'u beraat gibi bir kararla tutuksuz yargılanmak üzere salıvermişti. Kamuoyu günlerce bu tahliyeyi tartışmıştı. Mukaddes Eruygur sözleriyle aslında verilen tahliye kararının arka planını da gün ışığına çıkarıyordu.
Firari Ergenekon sanığı Levent Ersöz de yakalandıktan kısa bir süre sonra GATA yolcusu olmuştu. Ersöz, hapishanede rahatsızlanmış Kartal Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne kaldırılmıştı. Oradan Silivri Cezaevi'ne nakledildi. Buradan da Silivri Devlet Hastanesi'ne gönderilen Ersöz, daha sonra Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne sevk edildi. Ersöz, müthiş bir direnç göstererek ambulanstan inmeyi reddetti ve GATA'ya sevk edildi. Oysa GATA, Sağlık Bakanlığı'nın sevk listesinde yeralmıyordu. Bu yüzden sevki gerçekleştiren doktorlar hakkında soruşturma açıldı. Ergenekon Operasyonu'nu yöneten savcılar da Mukaddes Eruygur'un basına da yansıdıktan sonra doğrulanan sözlerini mercek altına aldı. Hem Eruygur'un, hem de GATA Beyin Cerrahisi Bölüm Şefi Kıdemli Albay Nusret Demircan'ın ifadesini aldı.
Ergenekon Operasyonu'nun 10. dalgası 7 Ocak'ta yapıldı. Her biri birbirinden ünlü isimler Tuncer Kılınç, Kemal Yavuz, Erdal Şenel gözaltına alınanlar arasındaydı. İSTEK Vakfı ile Yeditepe Üniversitesi'nin yönetim kurulu başkanı Bedrettin Dalan da aranıyordu. Daha sonra Dalan'ın ABD'de olduğu ortaya çıktı. "Sağlık kontrolü" için ABD'ye gitmişti ve en kısa sürede dönecekti. Bu dalgada gözaltılar tutuklanma ile sonuçlanmadı. Kılınç, Yavuz ve Şenel tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.
Ancak Taraf gazetesinin yayımladığı bir haber bu gözaltıların önceden bilindiği şüphesini doğurdu. Ankara Merkez Komutanlığı, operasyondan iki ay önce 17 Kasım 2008'de bir emir yayınlamıştı. Buna göre üst düzey askeri erkânın kaldığı lojmanlara kolluk kuvvetlerinin ve savcıların sokulmaması talimatı verilmişti. Özel Koruma Tabur Komutanlığı'ndan alt birimlere gönderilen yazıda sorumluluk alanlarında bulunan general lojmanlarına polis, jandarma ve savcıların sokulmaması, böyle bir durumla karşılaşıldığında ise tabur komutanlığının talimatlarına göre hareket edilmesi isteniyordu.
İşin ilginç tarafı, kolluk kuvvetlerinin içeriye alınmasının istenmediği lojmanlarda daha sonra isimleri Ergenekon sanığı olarak anılacak emekli paşalar oturuyordu. Örneğin Tuncer Kılınç, Çankaya-Oran'daki orgeneral ve oramiral lojmanlarındaydı. 1 Temmuz 2008 günü yine bir başka Ergenekon Operasyonu'nda emekli Orgeneral Hurşit Tolon da aynı lojmandan gözaltına alınmıştı.
Karargâh değil, karartma evleri
Em. Org. Faruk Cömert'in Hava Kuvvetleri Komutanlığı'ndaki son aylarıydı. MİT'ten Genelkurmay Başkanlığı'na 330 sayfalık bir dosya ulaştırıldı. Buna göre İşçi Partisi, TSK içinde örgütleniyordu ve "Karargâh Evleri" adı altında bir yapı oluşturulmuştu. Bu oluşumun içinde İşçi Partisi lideri Doğu Perinçek'le birlikte aynı partiden çok sayıda üst düzey yetkili vardı. Erzincanlı Balaban aşireti mensupları ile muvazzaf subaylar, Hava Harp Okulu'ndan bazı öğrenciler bu oluşumla temas içindeydi.
Konuyla ilgili ilk tespitler MİT'in Trakya Bölge Başkanlığı tarafından yapılmıştı. Kırklareli ve Tekirdağ'da görev yapan bazı muvazzaf subaylarla İşçi Partililer temas halindeydi. Bu iş için özel olarak hazırlanmış evlerde buluşuyorlardı. Trakya Bölge Başkanlığı ulaştığı bilgi ve belgeleri Ankara'ya MİT'e gönderdi. MİT yapmış olduğu araştırmada olayın çok daha kapsamlı olduğunu, yapılanmanın kurmay subaylara kadar uzandığını tespit etti. Bunun üzerine elde edilen bilgiler Genelkurmay Başkanlığı'na ulaştırıldı. Ancak dosya Hava Kuvvetleri Komutanlığı'na intikal ettirildiğinde Org. Faruk Cömert'in emekliliğine çok az bir zaman kalmıştı. Yeni gelen Org. Aydoğan Babaoğlu'nun ise konuyla ilgili bilgisi yoktu. Ergenekon Operasyonu sırasında İşçi Partisi lideri Doğu Perinçek tutuklanana, İşçi Partisi Genel Merkezi'nde arama yapılana kadar da bu konuyla ilgili hiçbir çalışma yapılmadı. Ancak İşçi Partisi'nde yapılan aramada ele geçirilen bir CD'de yeralan bilgiler soruşturmanın tekrar gündeme gelmesini sağladı. Bir müddet sonra da Hava Kuvvetleri Komutanlığı'nda görevli Kurmay Albay Cengiz Köylü tutuklandı.
Muvazzaf subaylara ulaşan soruşturma sadece Köylü ile sınırlı kalmamıştı. Kamuoyuna "Paşanın karşısında selam durduğu isim” olarak geçen Durmuş Ali Özoğlu ile birlikte Kemal ve Neriman Aydın kardeşlerin de oluşum içinde görev yaptıkları tespit edildi. Konuyla ilgili de pek çok muvazzaf subay tutuklandı. İşte tam bu sırada 10-11 Şubat tarihlerinde ajanslar Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcılığı tarafından altı sivilin gözaltına alındığı bilgisini geçti. Bu kişiler Karargâh Evleri soruşturması kapsamında gözaltına alınmışlardı. Ancak gözaltına alınmayla ilgili tuhaflıklar vardı.
Gözaltılardan birkaç ay önce İşçi Partisi lideri Doğu Perinçek, mahkemede yapılan çapraz sorgulamasında konuyla ilgili askerlerin bir soruşturma yürüttüğünü, bunun da zaten aklanmayla sonuçlanacağını açıklamıştı; "Bizim ordunun içinde Karargâh Evleri diye bir çalışmamız yok. Askeri yargı da bunu soruşturuyor. İki ay içinde açıklanacak. Bizim partinin böyle bir şey yapması mümkün değildir. İP böyle bir alçaklığı yapmaz. Ordu içinde ordu, ordu içinde Karargâh Evleri örgütlemez". 10 Şubat'ta gerçekleştirilen gözaltılar öncesinde de gazetecilere İşçi Partisi'nden faks geçilmiş, soruşturmayla olayın aydınlatılacağı duyurulmuştu. Gözaltına alınanlar arasında İşçi Partisi Genel Başkan Vekili Bedri Gültekin ile işadamı İbrahim Arslan da bulunuyordu. Ancak tüm bu isimler askeri savcılık tarafından salıverildi.
İP Genel Başkan Yardımcısı Hasan Basri Özbey, "Bu gözaltı hayırlı bir iş için. Karargâh Evleri gibi yalanların ortaya çıkmasında hayırlı olacak çünkü" açıklamasında bulunmuştu. Özbey'in soruşturmanın sonucundan bu kadar emin olmasının sebebi aylar sonra ortaya çıktı. Soruşturma kapsamında Askeri Savcı Hava Hâkim Albay Ahmet Zeki Üçok ve Yardımcısı Askeri Savcı Hava Hâkim Yüzbaşı Mehmet Çelik'in, bilirkişi olarak emekli Elektronik Yüksek Mühendisi Sami Toprak'ı tayin ettiği öğrenildi. 2007 genel seçimlerinde İşçi Partisi'nden İstanbul 1. Bölge 7. sıra milletvekili adayı olan Sami Toprak hâlâ partide yöneticilik yapıyor.
Taraf gazetesinin haberine göre Toprak, İşçi Partisi'nin isteği doğrultusunda bilirkişi olarak tayin edildi. Toprak, Karargâh Evleri soruşturmasına konu olan telefon görüşmelerinin, üçüncü bir kişi tarafından yapıldığını belgeleyeceğini iddia etmişti. Toprak, bunun üzerine 23 Şubat 2009'da Hava Kuvvetleri Komutanlığı'na çağrıldı ve bilirkişi olarak görüşüne başvuruldu. Askeri Savcı Ahmet Zeki Üçok, MİT Trakya Bölge Başkanlığı tarafından tespit edilerek soruşturulmak üzere Hava Kuvvetleri Komutanlığı'na gönderilen Karargâh Evleri dosyasını üç yıl bekletmişti. Tüm bu gelişmelere rağmen Ergenekon Terör Örgütü'ne yönelik ek iddianame de mahkeme tarafından kabul edildi. Yaşananların mahkemeyi ne kadar etkilediğini ise zaman gösterecek...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder