21 Nisan 2009 Salı

‘O bizim adamımızdır’ / Ahmet Kekeç

Darbecilikten yargılanan Şener Eruygur Paşa demiş ki, ‘O bizim adamımızdır...’ Ben Ergenekon iddianamesinin yalancısıyım. Esasında kimin adamıdır, bilmiyorum ama, biraz da benim adamım olmasını isterdim...
Başlıktaki ‘gizli özne’, tahmin ettiğiniz üzere, Yargıtay Cumhuriyet Savcısı ve aynı zamanda meşruiyeti tartışmalı YARSAV’ın değerli Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu oluyor. Faruk Bey, ‘özne’ olarak gizli olsa da, varlığı aşikar birisi... Denilebilirse, ortalarda olmayı, demeç vermeyi, eylem koymayı seviyor. Hem cevval, hem atak... Biliyorum, buraya kadar sabrettiniz ama, ‘Yine mi Eminağaoğlu?’ diyeceksiniz, ‘memlekette onca sorun varken, yeri ve zamanı mı?’ Haklısınız... Bir tek ‘özne’ye saplanıp kalmanın tehlikeleri var; zamanla bıkkınlık uyandırabilir, yazarını ‘kendi yetersizliğini başkalarını eleştirerek kamufle etmeye çalışan takıntılı, saplantılı biri’ haline getirebilir, böyle algılanmasına yol açabilir. Fakat, Faruk Bey de iki dakika durmuyor ki birader. Geçen hafta yine gündemdeydi. Basın toplantıları düzenledi. Demeçler verdi. Hükümete çaktı. Ergenekon soruşturmasına verip veriştirdi. Hızını alamadı, bir de, Mehmet Haberal sempatizanlarıyla birlikte ‘Ergenekon karşıtı’ gösteriye katıldı. Öyle gayretli ki, bizim yazma hızımız, onun ‘faaliyet hızı’na yetişemiyor... Dün, bir internet sitesinde hakkında yeni iddialar okudum. İnanmak istemedim...
Ömer Faruk Bey, güya seçimlerden önce telefonla randevu alıp CHP Genel Merkezi’ne gitmiş ve Deniz Baykal’a bir dosya iletmiş. CHP Genel Sekreteri Önder Sav’la da bazı belediye başkanı adaylarının belirlenmesi hususunda fikir teatisi yapmış. İnanılır gibi değil... Mesela, Ergenekon soruşturması kapsamında 7 Ocak 2009’da gözaltına alınan Engin Aydın’ın avukatıyla (güya) telefonda görüşüp, ‘Emniyetteki sorguda ne sorulursa sorulsun cevap vermesin’ tavsiyesinde bulunmuş ki, şakası bile korkunç... Biraz yukarıda, ‘esasında kimin adamıdır, bilmiyorum’ demiştim. Empati kurmak için böyle söyledim. Elbette ‘hukuk’un adamıdır. Her daim ‘hukuk’un yanındadır. Böyle olmak ödevinde ve mecburiyetindedir. Balbay’a destek verirken de, olup bitenlerden dolayı İlhan Selçuk ve takımına ‘üzüntülerini’ bildirirken de, Sabih Kanadoğlu’nun sağ omuzunda objektiflere poz verirken de, bazı Ergenekon sanıklarına kol kanat gererken de sadece ‘hukuk hassasiyeti’yle hareket etmekte ve takdir toplamaktadır.
Kendisine bazı sorularım var... Bunları yanıtlarsa, (ihtiyacı yok ama) fakirin de takdirini kazanacaktır.
BİR- Ergenekon soruşturmasının ‘polis’ tarafından yürütüldüğünü iddia ediyorsunuz. Onca meslektaşınızı yok mu sayıyorsunuz?
İKİ- Darbe günlükleriyle suçüstü yakalanan Mustafa Balbay’la dayanışma görüntüsü vermekten bir an bile tereddüt etmediniz. Bunu ‘basın özgürlüğü’ne olan düşkünlüğünüze verip üzerinde durmadık. Mağdur konumdaki başka gazeteci ve yazarların yanında niçin göremiyoruz sizi?
ÜÇ- Mütemadiyen ‘yargının bağımsız olduğunu/olması gerektiğini’ söylüyorsunuz ve yazıyorsunuz... Kaçtır ‘28 Şubat brifinglerini’ hatırlatıyorum size. Bu brifingleri ‘yargı bağımsızlığı’ çerçevesinde nasıl telif ediyorsunuz? Sorularım şimdilik bu kadar...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder