15 Nisan 2009 Çarşamba

Başbuğ'un konuşmasında olmayanlar / Mehmet Yılmaz

Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, yıllık değerlendirme konuşması yaptı dün.
Şüphesiz bir ülkenin 'iç' ve 'dış' güvenliğinden sorumlu en yetkili kişisinin yapacağı analizler her zaman mühimdir. Biz de önemine binaen Başbuğ'u dinlemek için ekran karşısına geçtik.
Ancak umduğumuz gibi bir konuşma olmadı.
Çünkü...
Dünyanın ve Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu tehditlerin 'teşhis' ve 'tedavisi' noktasında bir 'vizyon' sunumu yapılacağına dair beklentileri boşa çıkardı.
İç kamuoyuna 'mesaj' vermeye çalışırken, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) 'yeni' rolü üzerinde fikir egzersizi yapan bir komutan profili çizdi Başbuğ, bilimsel atıflarla bezeli konuşması sırasında.
Toplumların dönüşümünde ve modernleşmede askerlerin daima öncü olduğunu hatırlatan Genelkurmay Başkanı'na göre, günümüzün şartları ve ihtiyaçları silahlı kuvvetlerin önemini azaltmamakta, aksine artırmaktadır.
Bu da askerî liderlerin bilgi alanını daha da genişletmektedir.
Yani...
Bu devasa yapıları sevk ve idare edenler strateji, taktik, lojistik kadar ekonomi, siyaset, diplomasi ve tarih de bilmelidir.
***
Elhak doğru tespitler bunlar. Tabii aslî vazifelerin unutulmaması kaydıyla...
Bu açıdan Başbuğ'un konuşmasına bakıldığında...
Askerlerin görev alanına giren konular, PKK terörü hariç, neredeyse hiç yoktu.
Ama başka hususlar ziyadesiyle vardı.
Mesela...
Sosyal değişimler vardı.
Toplumsal dönüşümler vardı.
Sivil-asker ilişkileri vardı.
Devletin amaç ve görevleri vardı.
Ulus-devletlerin niteliği vardı.
Siyaset bilimi vardı.
Tarih vardı.
Bence bu tür konuşmalarda 'mutlaka' olması gereken başlıklardan biri 'güvenlik' idi. Fakat bu konu 'iç' tehditler bölümünde zikredildi sadece.
O da kısmen.
Hâlbuki güvenlik, devletlerin karşı karşıya bulunduğu en önemli sorunların başında geliyor bugün. Özellikle de 11 Eylül saldırılarından sonra.
Biliyorsunuz, konvansiyonel tehditlerin yerini asimetrik tehditlerin almasıyla birlikte 'güvenlik parametreleri' tamamen değişti. Siber suçlar, bireysel terör gibi yeni tehditler çıktı ortaya.
Şahsen ben bu konularda TSK'nın ne düşündüğünü öğrenmek isterdim.
***
Sadece güvenlik meselesini mi?
Değil elbette.
Türkiye'nin içinde bulunduğu coğrafyada istikrarı ortadan kaldırabilecek diğer tehditler konusunda neler düşünüldüğünü de bilmek isterdim.
Örneğin...
İsrail'in kendi güvenliğini korumak için başkalarına hayat hakkı tanımayan politikası hakkında.
İran'ın nükleer silah üretme ve uzun menzilli füze imal etme çabaları hakkında.
Kafkaslarda Ruslarla Gürcüler, Azerilerle Ermeniler arasında tırmanan gerilim hakkında.
ABD'nin Irak'tan çekilmesinden sonra meydana gelebilecek güvenlik boşluğunun nasıl doldurulacağı hakkında.
NATO'nun yeni dönemde üstleneceği misyon hakkında.
Afganistan'a ek asker gönderilmesi hakkında.
Dünyanın bir numaralı gündem maddesi haline gelen enerji güvenliği hakkında.
"Bunlar aktüel meseleler." diyerek bu tür soruları geçiştirmek doğru değil bence.
Zira bütün bunlar askerlerin görev alanına giriyor. En önemlisi de Türkiye'nin güvenliğini yakından ilgilendiriyor.
***
Peki, bu yapılmaz ise ne olur?
Ne olacağını Başbuğ'un konuşmasından çıkarmak mümkün aslında...
O zaman askerler dış tehditlerden ziyade iç tehditler üzerinde zihinsel egzersiz yapmaya çalışır. Toplumsal değişim ve dönüşümleri de bir tehdit gibi algılamaya başlar.
Bu tür konuşmaları dinleyen genç kurmay subaylar da kendilerine vazife çıkarır.
Aslî vazifelerinin iç ve dış tehditlere karşı güvenlik parametreleri geliştirmek değil de toplumsal değişim dinamiklerinin önünü kesmek olduğunu öğrenir büyüklerinden.
Bu da demokrasi kültürünün değil, darbe kültürünün neşvünema bulmasına sebep olur.
Bence askerler, toplumsal dönüşümleri sosyoloji penceresinden analiz ederken bu tür konuşmaların genç meslektaşlarını nasıl etkileyebileceği üzerinde de uzun uzun düşünmeli.
Belki o zaman Türkiye'de çok tartışılan asker-siyaset ilişkileri kendiliğinden doğal mecrasına kavuşmuş olur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder