7 Mayıs 2013 Salı

Bal tuzağı ve 165 bin 386 / Bülent Korucu

İstihbarat dünyasına ait bir kavram ‘bal tuzağı’; belaltı istihbaratın kısaltılmışı. Önemli nokta ve konumlarda görev yapan insanları ele geçirmek adına cinsel zaafların kullanılması diye tanımlayabiliriz.

Tuzağa düşürülen kişinin yemlenerek ya da şantajla, belge getirmesi sağlanıyor. Her halükârda kayıt yapılarak istihbarat kölesinin emir dışına çıkması önleniyor. Kurgulanmış, tesadüf görünümlü tanışıklıkların vardığı nokta uçurum oluyor ve kurtulmak pek mümkün değil.

TİMAŞ Yayınları’ndan yeni çıkan bir kitap, tarihi süreciyle birlikte bu kavramı ele alıyor. Gazeteci Cevheri Güven, bildiğimizi sandığımız birçok olayda gözden kaçanları yakalamış. Olayları yakından takip ettiğini düşünen biri olarak ‘vay be’ dediğim çok bilgiyle karşılaştım. Öncelikle başlıktaki rakamı izah edeyim. İstanbul merkezli ‘askerî casusluk ve fuhuş çetesi davası’ diye özetleyeceğimiz dosyaya dair bir rakam. “Soruşturmada ele geçirilen ve bulundurulması, üzerinde değişiklik yapılması ya da çıkar amacıyla kullanılması suç teşkil eden gizli belgelerin toplamı 165 bin 386.” Evet tamı tamına 165 bin 386. Genelkurmay ve TÜBİTAK’ın uyarısıyla çoğu iddianameye bile konulamayan belgeler adli emanete kaldırılmış. Önem derecesine göre sıraya girer mi bilmiyorum ama sayı olarak rekorlar arasındadır. Her derecede askerî personelin tuzağa çekildiği anlaşılan davada ağır cezalar verildi. Şikâyete bağlı suçlarda gelen beraatlar bir kısım medyada büyütülerek ayrı bir yanılgı oluşturulmaya çalışıldı. Müştekilerin daha fazla kamuoyu önünde kalmamak adına geri adım atması bu sonucu doğurdu ve anlaşılabilir bir tercihti. Benzer bir dava İzmir’de devam ediyor. İddianameye yansıyan bilgiler profesyonel BAL tuzağı organizasyonu için ders niteliğinde.

Cevheri Güven, uluslararası çaptaki örnekleri de ayrıntılarıyla kitaba almış. Bill Clinton’ın başından geçen acı tecrübe ve bunu savuşturma stratejisi ilgi çekiyor. İran istihbaratının, muta nikâhını kullandığı ileri sürülüyor. Mata Hari’nin Fransız istihbaratının başkanı Georges Lodoux’u nasıl ele geçirdiği ve ikisinin idam mangası karşısında biten hikâyesi anlatılıyor. İsrail’in 6 gün savaşlarında üç ülkenin ordusunu nasıl çökerttiğinin istihbarı hikâyesi kulağa küpe olacak cinsten. Mısır Hava Kuvvetleri’ne ait 341 uçağın neredeyse tamamı havalanmaya bile fırsat bulamadan imha edilmiş. İsrail, 6 günde topraklarını 4 katına çıkarıp üç ülkenin ordusunu yok ederken İstihbarat Başkanı Amit’in ifadesiyle “insanî zaaflardan yararlanmış”. İngiliz Savaş Bakanı Profumo’nun yaşadıkları kısa, fakat ‘bal tuzağı’nın nerelere varabileceğini göstermesi açısından dikkate değer.

Tekrar içeriye dönecek olursak, bizim derin devletin pek mahir olduğunu söyleyebiliriz. Dışa karşı ‘başarı’larından haberdar olmasak da 28 Şubat sürecindeki uygulamalarını hatırlayabiliriz. Fadime Şahin’in cuntayı ve postmodern darbeyi meşrulaştırmak adına işlevini biliyoruz. Ama gözlerinin yeşil lensine kadar düşünülmüş bir proje olduğunu yeni öğreniyoruz. Yine Mehmet Ali Ağca’nın ‘milliyetçi-muhafazakâr’ nişanlısı Rabia Kazan hakkında ilginç bir değerlendirme kitapta yer alıyor. İtiraf ediyorum başlangıçta biraz sıkıldığım bir kitaptı. “Bilindik şeyleri anlatıyor” diye düşündüm. Bitirdiğimde ise ne kadar çok sayfasını işaretlediğime hayret ettim.