3 Temmuz 2015 Cuma

Suriye’de savaşmak / Gökhan Bacık

Suriye krizi başladığından beri “bütün öngörüleri yanlış çıkmış insanlar” şimdi yeni bir strateji istiyor: Suriye’ye asker yollamak.

Konuşulanlara bakacak olursak bunu dile getirenlerin tam maksadını anlamak mümkün değil.

Şam rejimine karşı muhaliflere destek vermek için mi gireceğiz, IŞİD artık Türkiye için bir risk olduğu için mi gireceğiz yoksa Kürt otonom yapılar keyfimizi kaçırmaya başladı; onların düzenini bozmak için mi gireceğiz?

Eğer birileri “göstermelik bir askeri harekat yaparak” iç politikada prim yapmak istiyorsa bu bir derece anlaşılır. Ancak bazıları ciddi ciddi binlerce askeri Suriye’ye yollamayı düşünüyorsa büyük bir hayal balonunun içindedirler demektir.

Kürt realitesi


Suriye’nin kuzeyinde ortaya çıkan “Kürt devletçiği”ni asker yollayarak ortadan kaldırmak mümkün mü?

İlk olarak, IŞİD ile de ilgili süreç yüzünden “Kürt otonom yapıları” muazzam uluslararası korunma ve meşruiyeti çoktan kazanmış durumdalar. ABD, Almanya gibi “büyük devletlerin” güvenlik elitleri IŞİD ve radikalizme karşı artık buradaki Kürtler’i stratejik ortak olarak görüyor.

Dolayısıyla Türkiye’nin gidip “ben istediğimin yuvasını bozarım” diyebileceğini düşünmek pek akla yatkın değil.

Daha geniş bakarsak Türkiye seçkinleri ve geniş kamuoyu Kürt sorununda macunun tüpten artık bir daha geri giremeyecek şekilde çıktığını bir türlü kabullenmek istemiyor.

Kürtler artık siyasal olarak başka bir evreye girdi. Ne askeri ne barışçıl yollar ile Kürtler’i on yıl geriye götürme imkanı vardır.

Kürtler’in “bugünkü aşamaya gelmesinde” binlerce faktör rol oynamıştır. Ancak çelişkili görünse bile Kürtler’in neredeyse bir devlet kuracak aşamaya gelmesinde “Türkiye Cumhuriyeti’nin 1990 yılından beri takip” ettiği üç siyasetin büyük olumlu etkisi olmuştur.

- Birincisi, Özal dönemindeki Irak ve Kuzey Irak siyaseti.

- İkincisi, AKP dönemindeki Suriye siyaseti.

- Üçüncüsü, yine AKP dönemindeki Kürt açılımı.

Bir bakıma Türkiye bu üç konuda izlediği siyaset ile Kürtler’in bugünkü konuma gelmesine büyük olumlu katkıda bulunmuştur. Yani 2012 yılında Ortadoğu’ya Giriş dersini almış bir öğrenciye “çabuk bitmeyeceğini bile bile Suriye’de rejime karşı isyanı desteklemenin muhtemel sonuçları ne olur” sorusunu sorsaydık verdiği cevabın içinde mutlaka “Kürtler’in otonomisini artırması” geçerdi.

Türkiye göz göre göre kendisi için olumsuz sonuçlar üretecek stratejilere bel bağladı. Dış politikada bir ülke yanlış kararlar alabilir ancak bir ülke sürekli olarak “amacının tam tersi sonuçlar üreten stratejilerin peşinde gidiyorsa” ortada büyük bir sıkıntı var demektir.

Bu nasıl başarılı bir Suriye siyasetidir ki Kürt sorununda elimiz zayıflıyor, yanı başımızda dünyanın en radikal örgütleri yerleşiyor, Araplar ile ilişkilerimiz bozuluyor ve en kötüsü yanı başımızda belki de yıllarca sürecek bir Pakistanvari bölge oluşuyor?

Suriye hikayesi Esed rejiminin yıkılacağı amacı ile başladı. Garipliğe bakın ki bugün Türkiye’nin güvenliğini hatta toprak bütünlüğünü tartışır hale geldik. Yarın “Esed çantasına 2 milyar dolar koyup Moskova’ya kaçsa” ne olacak? Bizim Suriye meselesinden ortaya çıkan baş ağrılarımız sona erecek mi?

Ya IŞİD ne olacak?

IŞİD Türkiye için kaçınılmaz olarak bir stratejik risktir. Türkiye’de kimse bu kadar silahlı ve radikal bir grubun yanı başımızda “bize hiç zarar vermeden uzun yıllar yaşayacağını” sanmasın.

IŞİD hakkında pek çok dedikodu var. Zamanla her şey ortaya çıkar. Ancak şimdiden şunu söylemek mümkün. Eğer birileri “şu veya bu sebeple bu örgüte yardımcı oldular ise” muhtemelen bütün Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük hatalarından birini yapmışlardır.