8 Temmuz 2015 Çarşamba

AJAN KRİZİNİN ARKASINDAN, SURİYE’YE GİDEN SİLAHLAR ÇIKARSA ŞAŞIRMAYIN / Remzi Meziroğlu

Almanya ve Türkiye arasında „Ajan Krizi“ olarak adlandırılan, Erdoğan’ın eski danışmanı Muhammed Taha Gergerlioğlu’nun tutuklu olarak yargılandığı davanın duruşmaları başladı. Basına kapalı görülen davadan bazı detaylardan Türk kamuoyu FOCUS dergisi sayesinde haberdar oldu..

Focus dergisi MİT’in Almanya’daki casusluk örgütlenmesini anlattığı haberinde Gergerlioğlu’nu görevlendiren kişinin MİT Müsteşarı Hakan Fidan olduğunu iddia ederek; MİT’in Almanya’daki casusluk örgütlenmesini anlattığı haberinde aynı zamanda Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Alman yargı sistemini etki altına almaya çalıştığını yazdı. Haberi servis edenler özellikle bu bu cümleyi vurgulamış olmalılar ki, Focus dergisi bu kadar açık yazdı. Normalde bugüne kadar olan böyle sorunlarda üstü kapalı haber ve demeçlerle mesaj vermeyi tercih eden Alman medyası, ilk defa bu kadar açıktan Erdoğan ve Fidan’ın olayların baş aktörü olduğunu belirten ifadeler kullandı.

Davanın seyri ve savcının iddianamesi hakkında kendisine servis edilmiş bazı bilgileri haberleştiren dergi, özellikle Hakan Fidan’ın ve Erdoğan’ın adını öne çıkardı. Genelde dış basında kimin adı negatif olarak öne çıkarsa Türkiye’de o kişiye daha çok önem atfediliyor.

Hayırlısı diyerek, satır aralarında kalmış bazı bilgileri sizinle paylaşalım. Aşağıdaki satırlarda Focus dergisine servis edilmiş haberin zayıf noktalarından ziyade Gergerlioğlu’nun büyük bir ajan olarak kamuoyuna sunulmasının yanlışlığını da ele almaya çalışacağım.

Öncelikle dava sürecinde binlerce sayfalık kanıtların bir çoğunun telefon dinleme tapeleri olduğunu hatırlatmak istiyorum. Haberde yer alan DİTİB camisini merkez edinme, Erdoğan karşıtı kişilerin Türkiye’de işkence görmesi, DHKP-C ve PKK gibi örgütlerin takip edilerek sempatizanlarının belirlenmesi iddialarını 20 yıldır Almanya’da gazetecilik yapan biri olarak çok komik ve gerçek dışı olduğunu belirtmem gerekiyor.

Doksanlı yıllara kadar Almanya’daki dini yapılanmayı takip etmek için Almanya’da yapılanma kuran MİT, 90’lı yıllardan sonra artan terör tehditi ve sonrası için hedefine özellikle PKK ve DHKP-C gibi örgütleri aldı. Uzun yıllar konsolosluk bünyesinde kendine bağlı elemanlarını bulunduran MİT, Almanya ile yapılan karşılıklı sözlü mutabakatlar sonrası bir çok bölgedeki elemanlarını geri çekerek BND ile organizeli çalışmaya başladı. Fakat sahada daha önce bir şekilde MİT ile çalışmış elemanlar ile irtibatını kesmedi. Almanya’da Diyanet’e bağlı çalışan imamların bir çoğu, Türkiye’ye bağlı anadil öğretmenleri, konsolosluk görevlileri, bazı gazetecei, işadamı ve dernekler yıllardan beri MİT tarafından ya doğrudan ya da dolaylı olarak kullanılmaktadır. Daha ciddi işler olan yasadışı örgütlerin izlenilmesi ve tespitini MİT Almanya’da bizzat kendisi yapıyor.

Heralde MİT adına bunları yapacak en son kişiler tutuklanan Muhammed Taha Gergerlioğlu ve yanındaki iki kişi olur.
Gergerlioğlu’nun yanı sıra davada yargılanan iki kişiden biri olan Ahmet Duran Yaşar’ı bizzat tanıyan bir gazeteci olarak ortadaki telefon dinleme tapelerine göre, istihbaratçılık hayalleri gören birinin nasıl ajan olduğunu hayretle izliyorum.

Muhammed Taha Gergerlioğlu ile yargılanan iki kişiden biri olan Ahmet Duran Yaşar Wuppertal kentinde ikamet eden 58 yaşında bir Türk kökenli göçmen. Sadece bu kişiye bakarak haberdeki iddiaların çok gülünç olduğunu söyleyebiliriz. Yıllardır seyahat acenteleliği yapan Ahmet Yaşar, etrafında olayları çok abartmasıyla tanınan ve sürekli böyle ajanlık hikayelerine meraklı bir kişi olarak biliniyor. Yıllardır Almanya’da yaşamasına rağmen Almanca bilmeyen, maddi olarak zorluklar içerisinde hayatını devam ettiren bu kişinin; köylerde anlatılan eski avcı hikayeleri gibi olmayan bağlantılarını oldu gibi gösteren ya da çok abartan bir anlatım tarzının olduğunu kendisini tanıyan herkes bilir. Bu merakından dolayı ilgili ya da ilgisiz Gergerlioğlu gibi insanlarla irtibat kuran Ahmet Yaşar, alakasız konuları kendisine vazife edinerek abartılı konuşmalar yaptığını bilmeyen yoktur. Hatta tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldığında Düsseldorf Konsolosluğuna giderek „Üçün biri benim“ diyecek kadar da kendisini olaylara kaptırmış biridir.

Tabiki bu durumda hepinizin soracağı en temel sorular: Bu kişiler haksız yere mi yargılanıyor? Gergerlioğlu önemli biri değil mi? Ortada ajanlık faaliyeti yok mu?

Bu kişiler kesinlikle haksız yere yargılanmıyor. Ortada büyük çaplı olmasa da hukuken ajanlık faaliyetine giren Almanya’da şahıs ve kurumları Türkiye’ye fişlemişler ya da fişlemeye çalışmışlar. Ama ortada gazetelerde abartıldığı gibi büyük bir ajanlık faaliyeti yok. Eğer böyle ajanlık faaliyetinden insanlar tutuklanacaksa Almanya’da tutuklanacak o kadar dernek başkanı, imam, sözde gazeteci ve devlet görevlisi var ki ne Ahmet Yaşar’a sıra gelir ne de diğer kişiye.

Ama Muhammet Taha Gergerlioğlu’nun durumu çok farklı...

GERGERLİOĞLU’NUN SURİYE BAĞLANTILARI
Almanya’dan bazı görevlilerden edindiğim bilgiye göre; Gergerlioğlu’nun Suriye ve Suriyeli muhalifler ile olan derin ilişkisinden dolayı Alman dış istihbaratı BND’nin ilgisini çektiği ve 2012 yılından beri Türkiye’de yapılan Suriyeli muhalifler toplantılarını organize edenlerden biri olarak bölgede çok aktif biri olduğu konuşuluyor. İddialar bununla da sınırlı değil. Muhalif grupların örgütlenmesi için gereken lojistik desteğin sağlanmasında aktif rol oynayan Muhammet Taha Gergerglioğlu’nun bölgeye giden silah yardımlarında da kilit rol oynadığını iddia eden konuştuğum Alman kaynaklar; ajanlık soruşturmasının böyle bir kişiye çok basit kaldığını vurguluyor. Kendilerine „Adana’da yakalanan içi silah ve mühimmat dolu sözde MİT tırları ile ilişkisi olabilir mi“ diye sorduğumda „Her şey olabilir“ cevabını aldım. Hatta biraz daha ileri giderek, Libya’da İzmir’e limanına gelen içi silah dolu gemiyi organize eden isimlerden birinin Gergerlioğlu olduğunu iddia ediyorlar. Burada hemen Cumhuriyet gazetesi tarafından yayınlanan görüntülerdeki sandıkların birinin üzerinde yazan TRİPOLİ yazısı hatırladım.!

DIŞİŞLERİNDEKİ TOPLANTIYI NSA DİNLEDİ İDDİASI
Dönemin Başbakanı Erdoğan’ın ses kayıtları internete ilk düştüğünde twitter’da defalarca „Almanya Başbakanı Merkel’i ve Avrupalı liderleri kim dinlemişse, Erdoğan’ı da aynı güç dinledi“ diye defalarca yazmıştım. En son 10 Nisan 2014 yılında yazdığım twit ile bir kez daha vurgulamıştım.

Haberin başlığını „Erdoğan’ın gölge savaşçısı. İşte Erdoğan, muhaliflerine karşı Almanya’nın ortasında böyle uluorta casusluk yapıyor” şeklinde atan Focus dergisi, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın iki yıl önce Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu ve Genelkurmay 2. Başkanı Yaşar Güler ile Süleyman Şah Türbesi hakkında yaptığı telefon konuşmasının, ABD’nin Ulusal Güvenlik Kurumu (NSA) tarafından dinlenip kaydedildiğini iddia etti. Davutoğlu bu dinlemenin paralel yapı tarafından yapıldığını iddia etmiş ama ne bir kanıt ne de bir belge sunamamıştı. Her birimizin hayret ve şaşkınlıkla dinlediğimiz tapelerin en korkunç yerlerinden birinde Fidan “gerekirse 4 adam gönderip 8 füze atarak ya da doğrudan Süleyman Şah Türbesi’ne yönelik MİT’in “sahte bayrak” operasyonuyla Suriye ile savaş gerekçesi sağlamaktan” söz ediyordu.

İnternete sızdırılan ses kayıtları sonrasında ‘paralel casuslar' suçlamaları Türkiye'nin seçim gündemi haline getirilmişti.

ABD Ulusal Güvenlik Ajansı'nın (NSA) 3 Fransa Cumhurbaşkanını 6 yıl boyunca dinlediği ortaya çıkmıştı. Almanya'da Şansölye Angela Merkel'i ve Fransa'da cumhurbaşkanlarını 2006'dan bu yana dinlediği ortaya çıkan NSA'nın; Türkiye'deki dinleme faaliyetlerine ilişkin de eski NSA çalışanı Edward Snowden'ın ortaya çıkardığı belgelere göre, Türkiye'nin de 2006 yılından bu yana ABD'nin radarında olduğunu ortaya koymuştu. NSA belgelerinde, 2006'da 6 aylık bir çalışmayla Başbakanlık binası başta olmak üzere bir çok bakanlığın telefonlarının ve elektronik yazışmalarının kayıt altına alındığı bilgisi yer alıyor.

Dergideki iddialara göre ABD istihbaratı, 2013'te ise Türk hükümetinin faaliyetlerini yakından takip etme kararı alıyor. Dikkat ederseniz bu tarih Suriye’ye silah sevkinin en yoğun olduğu ve aynı zamanda IŞİD, El Nusra gibi örgütlerin güçlendiği tarih. Yine sızan NSA belgelerine göre Türkiye, ABD'nin en eski düşmanı Küba'nın da önüne geçerek “öncelikli ülkeler” listesine alınmıştı. Sözde Suriye’de Türkiye ile müttefik olan ABD aynen Almanya Başbakanı’nın dediği gibi müttefiki olan Türkiye’ye güvenmemeye başlamıştı.

Dünya üzerinde kurulan internet ve haberleşme ağlarını kimler yönetiyorsa, Türkiye’nin en hassas kurumlarını da aynı kişiler dinliyor. Bu kişiler ister İran’ın ister Suud’ların isterseniz başka bir yerin milyarlarını kendilerinin kontrolünde olmayan kişelere kolay kolay yedirmezler.

Bütün dünyayı saran internet ağının merkezinin ABD’de olduğunu düşünürsek, dinleme teknolojilerinde gelinen durumu hayal bile edemeyiz. Hele söz konusu NSA ve CİA gibi dünyanın en gelişmiş teknolojosine sahip istihbarat örgütleri olursa...