14 Mayıs 2015 Perşembe

Seçim ve Savaş / Sedat Laçiner

Geçtiğimiz pazar akşamı Türkiye’ye ait bir gemi Libya silahlı güçleri tarafından vuruldu. Saldırıda üçüncü kaptan hayatını kaybederken, bir kişi de yaralandı...

Libya’daki saldırı, Mavi Marmara ile birlikte son 5 yıl içinde Türk gemilerinin başka bir devlete ait silahlı güçlerce vurulduğu ikinci olay. Suriye’nin Türk ordusuna ait bir uçağı (bize göre uluslararası sularda) düşürdüğü olayı daeklersek, saldırı sayısı üçe çıkıyor... Yani Türkiye resmen savaşa girmemiş olmasına rağmen diğer devletlerin silahlı güçleri bizi hedef alıyor, hatta bize ait uçak ve gemileri bilerek ve isteyerek vuruyor...
LİBYA DÜŞMAN GİBİ

Libya’daki saldırının sürpriz olduğunu söylemek zor, çünkü Libya Başbakanı Abdullah el Sinni bundan birkaç ay kadar önce Türkiye’yi açık açık tehdit etmişti... Libya yönetimi Türkiye’nin terör gruplarını desteklediğini iddia etmiş, Türk şirketlerini Libya topraklarında istemediğini ilan etmiş, ayrıca ‘Libya Hava Kuvvetleri’ne ait olduğu belirtilen Facebook sayfasında “Libya hava sahasına girecek sivil ve askeri Türk uçakları vurulacaktır” sözlerine yer verilmişti…

Libya’da Türkiye karşıtlığı öylesine ileri bir safhaya taşındı ki bir grup Libya sokaklarında Türk bayrağını yakacak kadar ileri gitti... Oysa ki Libya gibi ülkelerde devletlerle ilişkileriniz nasıl olursa olsun, geçmişten gelen güçlü bir miras vardır ve bu miras Türk bayrağının yakılmasına izin vermezdi. Görünen o ki Türkiye elindeki paha biçilmez mirası kısa süredi harcamış!

Tüm bunlar Türkiye’nin Arap Baharı’ndan sonra bölge sorunlarında güçlü bir şekilde taraf olmasından kaynaklanıyor... Türkiye, Suriye’den Libya’ya; Yemen’den Mısır’a kadar tüm devletlerin iç çatışmalarında taraf hale geldi... Bu durum bölge ülkelerinde rejimleri ziyadesiyle rahatsız ediyor. Türkiye’nin özellikle Suriye ve Mısır’da bu ülkelerin içişlerine karıştığı ve hatta bu ülkeleri bölmeye-parçalamaya çalıştığı Arap kamuoyunda yaygın bir kanaat. Bu nedenle pek çok rejim Türkiye'den korkuyor, Türk bayrağı taşıyan gemilerin ve/veya uçakların ülkelerine el altından silah vs. getirme olasılığı herkesi endişelendiriyor... Gerçek durum ne olursa olsun Türkiye son birkaç yılda böylesine sert bir algının oluşmasına neden oldu veya izin verdi... Oluşan bu algıda en büyük etken ise hiç şüphesiz Mısır.

MISIR’I DÜŞMAN HALE GETİRMEK

Türkiye, Sisi’nin 2013 yılında gerçekleştirdiği askeri darbe ve sonrasında olaylara öylesine müdahil oldu ki Mısır meselesi Türkiye’nin adeta iç işi haline geldi. Muhalif Müslüman Kardeşler İstanbul’da üsler oluştururken, İhvan hareketinin sloganları bile Türkiye’de hazırlanarak Mısır’a gönderildi. Ayrıca başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere Türkiye’nin resmi temsilcileri Mısır’ın Devlet Başkanı hakkında çok ağır ifadeler kullandılar, Mısır'ın mevcut yönetimini telin için Türkiye'de pek çok miting dahi düzenlendi... Tüm bunların doğal bir sonucu olarak bugün Mısır’ın resmi görüşü Türkiye’nin terör örgütlerini desteklediği, Mısır'ın içişlerine haksız yere karıştığı yönündedir.

Sisi’nin yaptığı bir darbedir ve haksızdır... Bunda şüphe yok... Ancak bir devlet olarak Mısır’ı Türkiye’ye düşman bir devlete çevirmek Türkiye’nin tüm Ortadoğu politikalarına ağır bir darbe vurmuştur...

Bir yandan Mısır’ı İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ın kucağına ittik, diğer taraftan ise kendi elimizle Arap dünyasında yalnızlaşma sorununu başlattık... Nitekim Libya’da Tuna-1 gemisine yapılan saldırıyı Mısır etkeninden bağımsız değerlendirmek mümkün değildir.

Mısır, bir yandan her platformda Türkiye karşıtı lobicilik yapıyor, diğer taraftan ise “içişlerine karışan Türkiye” imajını bölgeye yerleştiriyor. Türk gemisine saldırdıktan sonra Libya’lı yetkililerin açıklamaları dikkatlice okunursa orada Türkiye’nin bölgeye silah ve mühimmat taşıma ihtimalinden korkulduğu için gemiye ateş açıldığı iddiası rahatça görülebilir.

Mısır sadece Libya’yı değil, Tunus’u ve diğer Arap devletlerini de etkiliyor. Tunus Dışişleri Bakanı Taieb Baccouche örneğin, bundan birkaç ay önce “Türkiye’nin Tunus’ta terörizme destek vermesini istemiyoruz” diye bir açıklama yapmıştı.

Türkiye’nin Suriye’ye ya da Libya’ya giden, oradan da Tunus’a sızmaya çalışan teröristler için bir ‘geçiş noktası’na dönüştüğünü iddia eden Tunuslu Bakan Baccouche, “Türkiye’deki büyükelçimizden, Türk yetkililere Müslüman ülke Türkiye’nin dolaylı ya da doğrudan teröristlerin geçişlerini kolaylaştırarak Libya’da terörizmi desteklemesini istemediğimizi aktarmasını istedik” demişti. Dikkat ederseniz burada Türkiye'ye yöneltilen suçlama sadece terör örgütlerini desteklemek veya onlara göz yummak değil, El Kaide gibi örgütleri de desteklemektir...

Aynı şekilde, 29 Mart’ta ise zehir zemberek konuşan ve Türkiye’yi Arap ülkelerinin içişlerine karışmakla suçlayan Arap Birliği Genel Sekreteri Nebil El Arabi idi. 26. Arap Birliği Zirvesi sonrasında düzenlediği basın toplantısında konuşan Arabi, bölgedeki sorunların önemli bölümünün dış müdahaleden kaynaklandığını, İran, İsrail ve Türkiye gibi bazı ülkelerin Arap bölgesine müdahaleleriyle bölgedeki sorunları körüklemeyi hedeflediklerini iddia etmiş ve “Arap ülkeleri sürekli sorun çıkaran ve krizlere neden olan üç komşu ülkeye sahiptir. Bunlar İsrail, İran ve Türkiye'dir. Türkiye bölgesel konulara müdahil olmak istiyor” demişti.

Özetle Türkiye’nin bölge devletleriyle arası pek iyi değil... Bölge devletleri Türkiye’yi radikal ve silahlı grupları destekleyen, ülkeleri karıştıran yabancı bir güç olarak görmeye başladılar... Bu durum Türkiye için oldukça yeni. Çünkü Türkiye bugüne kadar hep barışçıl ve çatışan grupları barıştıran bir dost olarak bilinirdi.

KÖRFEZ

Ortadoğu politikamız ne yazık ki iktisadi hayatımızı da yakından ilgilendiriyor... Türkiye’nin olaylara taraf oluşunun ülke ekonomisine yükü oldukça ağır… Buna bir de bölgede devam eden çatışmalar eklendiğinde bölgenin Türkiye’ye yükü yıllık 50 milyar lirayı aşıyor.  Türk ekonomisinde işlerin bozulmaya başlaması, kanaatimce Hükümeti de çok rahatsız ediyor ve alternatif kaynak arayışlarına itiyor. Bu ortamda Batı’dan böyle bir kaynağın gelme ihtimali düşük olduğu için Körfez ülkeleri önemli bir umut kapısına dönüşüyor...

Tahminimiz odur ki Türkiye’nin Mısır politikasında son dönemde gözlenen yumuşama, bu düşüncenin bir ürünüdür. Türkiye bu gayretlerin sonunda Mısır’la ilişkilerini düzeltememişse de, Sisi ve ülkesi hakkında eskisi kadar sert açıklamalar yapmamaktadır ve bu tavrın Körfez ülkeleri ile ilişkilerinde işe yaramasını ümit etmektedir... Suudi Arabistan’da eski kralın vefatı ve Yemen’de Suud-önderliğinde başlayan hava operasyonları bir anlamda Türkiye’nin beklediği fırsatı sundu ve Türkiye, Suudi Arabistan ile yakınlaşmaya başladı. Suudi Arabistan'ın yeni kralı Türkiye'ye yeşil ışık yaktı, Türkiye ise bu yolla Körfez sermayesinin ülkeye yeniden akmasının yollarını aradı. Bu durum Yemen'den Suriye'ye siyasi işbirliğinin kapılarını araladı...

SURİYE SAATLİ BOMBA GİBİ

Suriye ve Irak’ta iç savaş fırtınaları güçlenerek devam ediyor. IŞİD, Irak’ta geriler gibi dursa da Suriye’de ilerlemesini sürdürüyor. ABD ve genel olarak Batı ise Esad’dan çok IŞİD’e odaklanıyor ve Türkiye’nin beklediği son hamleyi bir türlü gerçekleştirmiyor...

ABD’nin Esad karşısındaki hareketsizliği ve İran’ın bölgedeki yükselişine sessiz duruşu, hatta adeta destekleyişi Suudi Arabistan’ı ve Türkiye’yi rahatsız ediyor. Suudlar ABD’nin ‘Şii yükselişinden memnun’ olduğunu düşünüyor ve onlardan bağımsız, yerel bir Sünni inisiyatifi kurulmasının zamanının geldiğini düşünüyorlar. Son günlerde Suriye’de yaşanan haraketliliğin asıl sebebi de bu...

Suudi Arabistan ve Türkiye, anladığımız kadarıyla Batı’dan bağımsız olarak Suriyeli muhaliflere verdikleri desteği arttırdılar ve bu da sahadaki dengelere yansıyor...

Buna ABD’nin ilk tepkisi ‘şaşırma numarası yapmak’ şeklinde oldu... Amerikalıların gerçekten şaşırdıklarını sanmıyorum. Eğer, bir anlamda Sünni bloklaşma şeklinde görülen Suudi Arabistan-Türkiye-Ürdün yakınlaşmasına ABD razısıysa bunu destekleyecektir. Yok eğer rızaları yoksa bu durumda IŞİD veya başka bir aktörün devreye girmesiyle emekler boşa gidecektir.

Bizim için asıl endişe verici olan ise Suriye’deki savaşın yayılma (spill-over) etkisinin bir hayli yüksek oluşudur. Bu tür savaşları Türkiye gücündeki ülkelerin tek başlarına çözebilmeleri çok zordur. Suriye’deki savaşın tarafı haline gelen komşu ülkelerin savaşın parçası haline gelmesi ve savaş kıvılcımlarını kendi ülkelerine taşımaları ihtimali ise her zaman için vardır. Bu nedenle Türkiye, Suriye savaşından uzak durmalıdır...

Bugüne kadar Türkiye’nin Suriye’ye müdahaleleri kendisine büyük zararlar verdiği gibi Suriye’deki savaşı durdurmaya da yetmemiştir. Bundan sonra yapılacak müdahaleler anlaşılmaktadır ki daha da tehlikeli olabilecektir.

Türkiye’nin seçim ve diğer iç etkenler ile daha fazla gerildiği ve kutuplaştığı bir ortamda Suriye savaşında daha aktif olmak gibi bir yükü kaldıramayacağı ve gereksiz pek çok ölümcül riski maalesef kendi bünyesine taşımış olacağı açıktır.