22 Mayıs 2015 Cuma

Asker nerede duruyor? / Mümtazer Türköne

Mısır’da Mursi’ye verilen idam cezası üzerinden Türkiye’de “askerî darbe” tartışması sadece Cumhurbaşkanı ve Başbakan eliyle yapıldı; başka hiç kimsenin değil de en tepedeki iki ismin aklına darbe ihtimali geldi. Kolaylıkla “mağdur” rolüne girmenin ötesinde demek ki bu tepkinin arkasında ülke gerçeklerinden çıkan korkular var.
 
Askerin aklından darbe düşüncesi geçmez; çünkü yakın ve orta vadede geçmişin karanlık vesayet şartlarının olgunlaşma ihtimali bulunmuyor. Savunma bir savaş hali olduğuna ve silahla yapıldığına göre, asker aktif bir direniş halinde bile değil, tam anlamıyla “pasif direniş” durumunda. Bu “pasif direniş” halinin iki sebebi var. Birincisi Türkiye’nin savunma önceliklerine odaklanmak; ikincisi de Ordu’nun kurumsal itibarını siyasî tartışmaların dışında tutarak korumak. Kim ne derse desin, asker kendi işini yapıyor ve zaman zaman ortaya çıkan belirtiler iyi yaptığını gösteriyor.

AK Parti iktidarı veya doğrudan Erdoğan ile asker arasındaki ilişki problemli bir şekilde sürüyor. Sorun askerden değil, İktidar’ın “uygunsuz” isteklerinden ve kanunlara mugayir baskı ve kontrol kurma çabasından kaynaklanıyor. Asker işte bu hukuksuzluklara karşı pasif direnişini sürdürüyor. Yargı dahil devletin bütün kurumları İktidar’ın keyfî kontrolü altında. Aynı baskılar asker üzerinde işlemiyor. Sebep Ordu’nun kurumsal gelenekleri ve çok titizlikle bağlı kaldıkları görev tanımları. Asker darbe yapmaz, yapamaz; ancak Türkiye’yi aşırı derecede kutuplaştıran bir dikta arayışının maşası hatta sopası haline de gelmez. Cumhurbaşkanlığı, Genelkurmay Başkanı üzerinden ağustos terfilerine müdahale etmeye ve geniş bir tasfiyeye girişmeye kalktığı anda kurumsal gelenekler devreye giriyor, Başkan rapor alıyor ve özerkliği korumak adına makamını halefine terk ediyor.

Genelkurmay’ın eski İstihbarat Daire Başkanı emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin’in gazetemizde iki gün art arda yayımlanan röportajını, tecrübeli ve sözünü esirgemeyen bir askerin çektiği “iktidar fotoğrafı” olarak okuyabilirsiniz. MİT TIR’ları için “Bir komşu ülkeye MİT aracılığıyla terör ihraç ediyoruz.” cümlesini, bugünün iktidar sahiplerinin makus talihi hakkında bir ipucu olarak kenara not etmek lâzım. Bu sözler sadece emekli bir askere ait değil, Ordu topyekün bu görüşte ve Suriye iç savaşının Türkiye’yi savurduğu uçurum, tamamen haklı olduklarını gösteriyor. Öyleyse birileri çok geçmeden hesap vermeye başlayacak.
AK Parti’nin ve Erdoğan’ın yükselişi, Türkiye’nin güvenliğini yakından ilgilendiren üç temel sorun alanında askerî açıdan faydalı bulundu. Birincisi demokrasinin, yani halkın katılımının ve denetiminin getirdiği, dünya konjonktürü ile uyumlu ekonomik büyümenin, Türkiye’nin güvenliğine katkısıydı. İkincisi, Güneydoğu’dan oy alabilen, dolayısıyla Türkiye’nin siyası bütünlüğüne katkıda bulunabilen tek alternatif olmasıydı. Üçüncüsü ise Türkiye’nin bölgesel gücüne soft Osmanlıcı bir vizyonla katkı sağlamasıydı. Türkiye’yi içerde ve dışarda askerî açıdan daha güvenli kılan bu üç temel avantaj artık mevcut değil, üçü de geride kaldı. Bu üç alandaki tükeniş İktidar’ın yanlış hesaplarının ve kararlarının eseri. Ekonomi, bütün dengeleri altüst eden rant dağıtımının ve buna paralel gelişen hukuksuzluğun altında çökmüş durumda. Kürt sorununda kritik eşik aşıldı ve AK Parti’nin sağlayacağı faydaların yerini hızla çoğalan zararlar aldı. Suriye iç savaşı ve nükleer İran’ın önlenemez yükselişi, ABD ve AB ile yıpranan ilişkiler İktidar’ın temsil ettiği avantajları yok etti; bugün Mısır’la ilişki kurabilmek için bile yeni bir iktidara ihtiyacımız var. Bu keskin kopuşları ilk elden Erdoğan’ın görmesi ve çaresizlik içinde iktidara tutunabilmek için hukuksuzluğa sarılması gayet doğal. Güç tekeli oluşturma, yargıyı siyasîleştirme ve askeri de aynı şekilde yedekleme çabası gerçekte iktidara tutunma stratejisinin eseri. Oluşan büyük meşruiyet çaresizliğin eseri, iktidarda kalabilmek için hukukun dışına çıkmak zorundalar. Öyle anlaşılıyor ki asker durumu soğukkanlı bir şekilde tartıyor ve devlet içinde yürütülen siyasî savaşı pasif direniş modunda izlemekle yetiniyor.

Önümüzde sandık dururken ve demokrasinin savunma mekanizmaları henüz işlerken başka türlüsünü düşünmek akıl ve mantığa aykırı.