11 Mayıs 2015 Pazartesi

Necdet Paşa’yı bile yıldırdılarsa / Namık Çınar

Birazcık olsun aklı başındadır diye umduğum, biraz da namuslu olmalarını beklediğim AKP’lilere şaşıyorum, en çok.

Böyle kimseler kalmadı mı, aralarında acaba?

Başkan…başkan” diye tutturan Erdoğan’ı, ille başkan yapacaklar da ne olacak?

İktisat kitaplarının bile yazmadığı “faiz düşerse enflasyon da düşer” kerametinin, bize en az yüzde otuz beş devalüasyona patladığı o sığ ekonomi bilgisiyle,

hiçbir hukuk kitabının yazmadığı, fakat bütün adalet mekanizmasını altüst eden o ilkel hukuk anlayışıyla,

sadece Kur’an’ın değil, hiçbir din kitabının dahi kaldıramayacağı pişkinlikteki o tuhaf ahlâki değerleriyle,

kafasına göre takılmak suretiyle siyaset bilimine bile pes dedirten o keyfî yönetme biçimiyle,

bu ülkeyi tarihinde görülmedik ölçüde daha da çökertmesi için mi yapacaklar, onu başkan?

Bu mu görmek istedikleri?

Hiç mi izanları kalmadı?

Hiç mi düşünemez, değerlendiremez, kavrayamaz oldular, burunlarının dibinde dönen dolapları?

Örneğin, hiç mi işkillenmiyorlar, Genelkurmay Başkanı’nın insana “acaba” dedirten izne ayrılışından; tam da Gürsel Tekin’in “Erdoğan orduyu Suriye’ye sürecek” iddialarına rast getirmesini?

Bu denli mi duyarsızlar?

Yoksa yeni bir Enver Paşa macerası mı” kaygısıyla, kendi hükümetlerinden adam gibi bir açıklama olsun, beklemezler mi?

Ne yapayım, elimde değil! Zira basında çıkan haberleri değerlendirdiğimde, teamüllere uymayan, küçük ama satır arası serzenişler duyumsuyorum içerimde.

Benim tanıdığım, bildiğim Necdet Paşa, böyle yapmazdı çünkü.

Tam bir Eyüp sabrıyla, nelere katlandı ve neleri göğüsledi oysa.

Cumhuriyet tarihi boyunca emsali görülmedik olayların zuhur ettiği bir dönemde, ordusunu ne badireler atlatarak yönetmiş olabileceği üzerine, hiç hakkıyla kafa patlattığınız oldu mu acaba?

Düşünsenize; Türkiye’nin yarısının, hattâ belki de artık yüzde altmışının baş etmekte nasıl da zorlandığının dünyanın gözü önünde tecelli ettiği koşullarda, böylesine irrite bir figüre karşı tavır alma geleneği en güçlü olan bir orduyu, üstelik kendisini özellikle nefret objesi yapmayı başarmış (!) birinin emrinde olarak, herkesin sinir sisteminin alt üst edildiği süreçlerden geçerken, demokrasi adına sağ salim yönettiği hiç mi görülmeyecek?

Yaşanmadık aşırılığın kalmadığı bu ortamda, neredeyse bir tek “asker sorunu”nun olmadığı hiç mi teslim edilmeyecek?

Bu zamanda böyle bir silahlı kuvvetlerin sevk ve idaresi, türbülansa en müsait fırtınalı şimşekli bir havada, uçağını kapkara bulutlar içinden uçurmak değilse, nedir öyleyse?

Varsın olsun, kadri kıymeti bugün itibariyle bilinmesin!

Kendimden de biliyorum ki, bütün içtenliğimle şurada beş senedir demokrasi için kendimi paralamama rağmen, eski bir askerim ya, hâlâ çoğu kimse tarafından ihtiyatla okunup karşılanıyorum.

Yani demem şu ki; o, tribünlere oynayan popülist karakterlilerin yapamayacağı bir görev anlayışıyla, belli ki bunun sonuçlarına katlanmayı da göze alarak kaldı orada bugüne kadar.

Fakat, ya artık tepesi atacak kadar bir belâ sözkonusuysa?

Ya ordunun da, polis ve yargı teşkilâtı gibi allak bullak edilmesiyle yüz yüze isek?

Gazetelerin yazdığı doğru ise, gerçekten de bir Genelkurmay Başkanı,

şu tarihten itibaren izine ayrılacağımdan dolayı, bulunmadığım süre zarfında Genelkurmay Başkanlığına KKK org. Hulusi Akar vekâlet edecektir

tarzında alışılagelmiş bir emir yayınlamak yerine,

şu tarihten itibaren izine ayrılacağımdan dolayı, Genelkurmay Başkanlığı görevimi KKK org. Hulusi Akar’a bırakıyorum

diyerek, âdetâ muhataplarına karşı “çekiliyorum” demeye bir adım kala, istifa uyarısıyla yüklü bir ifadeyi seçmesi; bana Erdoğan’ın, iktidarını yitirmemek uğruna ülkeyi Suriye cehennemine atmakta da kararlı olduğunun işaretini veriyor gibi geliyor.

Bu zihniyetin 7 Haziran seçiminde sandığa gömülmesinin ülkenin bekası sorunu olduğunu, umalım ki daha fazla geç olmadan AKP’nin son erdemlileri de görebilsinler.