19 Eylül 2012 Çarşamba

"Güçlü ordu güçlü Türkiye" mi? Ya sonra? / Önder Aytaç

Askeri güç çok afili bir kavram. Askeri güç, tarihin akışı içinde, değişik şekillerde karşımıza çıkmakta. Ordunun güçlü olması, elbette ülkelerin güçlü olmasının sebep - sonuç ilişkileri bağlamında azımsanmayacak bir öneme de sahip değil mi?
Orduyu veya ülkeyi güçlü yapan, ekonomik etkenlerin yanında, "güçlü ordumuzun" bazı yansımalarını somut örnekler ile buraya aktarmakta da yarar olsa gerek. Bir diğer anlatımla; güçlü orduyu, acaba askerlik yapan vatandaş nasıl hissediyor? Bu askeri gücü, millet nasıl yaşıyor? Güçlü ordumuzun komuta kademesi ile erlerinin arası nasıl?
Gelen bir mektup daha. Gönderen ise askerliğini er olarak yapmış bir Anadolu sevdalısı.

'...1. Güneydoğuda askerlik yapan herkes çok iyi bilir ki; bir asker Diyarbakır ya da Mardin'de bulunan Kayıt Toplama Merkezlerine (KTM) uğramadan birliğine teslim olamaz. Birliğine gidince kapıdan çevrilme ihtimaliniz de yüksektir. Şimdi anlatacağım belki fıkra gibi gelebilir ancak, gerçekten de yaşanmış olan bir olay: "Bir grup asker acemi eğitimini tamamladıktan sonra, Diyarbakır İl Jandarma'da usta birliğini tamamlayacaktır. Diyarbakır'a geldikten sonra ne gerek var KTM'de zaman harcamaya diyerekten, Diyarbakır İl Jandarma'nın kapısı çalınır.

KTM'ye dahil olmadan İl Jandarma askeri kabul etmez. Asker iyi niyetle KTM'ye imza almak üzere gider. Gider gitmesine de KTM bırakmaz bu sefer de askeri. Sebep ise, araç tahsis edilip topluca götürülecek. Nereye götürülecek? Aynı şehir içinde İl Jandarmaya. Asker 10 gün KTM'de mahsur kalır!" . Biz Şırnak'a doğru yol alacağımız için normal karşılanır da, bu askere eziyet değil midir?

KTM'yi anlamak için yaşamak gerekir. Kocaman bir açık alanda bazen 1000 – 2000 kişiyi barındırmak, akşam onlara yatacak yer göstermek, yedirmek, içirmek kolay değil tabiî ki. Ama bizim ordumuz güçlü değil mi? Erlerini belki aylarca yıkanmayan çarşaflarda yatırır mı? Misafir ettiği askere iki kap yemek verip sonradan bulaşıkları yıkatır mı?  Gerektiğinde psikolojik baskısının her türlüsü yaptırılır mı? Bulaşık yıkamadan kaçan askeri zorla yemeğe götürmek acaba eziyet olur mu diye düşünmesi gerekmez mi?  Ordumuz güçlü değil miydi? Askerliğe neden bu noktadan itibaren soğutulur insanlar?  Başta da söyledim; anlatılmaz, yaşanır. Bu noktada, hemen Şırnak KTM'nin uygulamasının daha insan eksenli olduğunu belirtmek istiyorum. Demek ki; isteyince olabiliyor. Diyarbakır KTM yetkililerine duyurulur.

Diyarbakır'dan Şırnak'a doğru hareket de ayrı bir komedidir. Yolların güvenli olduğu günler belirlenir. O gün yol boyunca arama tarama yapılır. Askere yola çıkacağı sabaha kadar bir şey hissettirilmez. Yola çıkılacak zaman gizlidir. Terör örgütünün istihbarat alıp yola, Allah korusun, mayın döşemesinden ya da pusu atmasından korkulur.

Buraya kadar her şey olağan ve olması gerektiği gibi işler. Ama gelin görün ki yolculuk hiç de böyle değildir. Yolda mola verilen yol jandarma merkezlerinde ellerinde sıcacık lahmacunlarla bizi bekleyen satıcılar, sinyal engelleyici jammerlar olmasına rağmen telefonların çalışması, yolda konvoyun birbirinden kopması gibi olaylara güler misiniz, yoksa güçlü ordunuza mı güvenirsiniz?

Hani insanın aklına 90'larda otobüsten indirilip şehit edilen 33 asker gelmiyor değil. Hani 15-20 araba asker taşıdığı belli olan araçla gitmektense otobüse atlayıp gitmenin daha güvenli olduğu aklımıza gelmiyor değil.

2. Doğu ve Güneydoğu'da askerlik yapmak zordur. Gerek doğa şartları, gerekse terör, zorlukları daha da artırmaktadır. Gelin görün ki güçlü ordumuz maalasef bu zorlukları daha da artırmaktadır.

Bir sınır taburu düşünün. 15 e yakın "Land Rover" aracı var. Ama sadece 1,5 tanesi çalışıyor. Buçuğu da o aracın çokça arızalanmasından kaynaklanıyor. Ama sonuçta tabura ait 15 araç göründüğünden plan ve program buna göre yapılıyor. Acemi birliğinde şoför eğitimi alan askerlerden tabura da gelenler oluyor. Bir bakıyorsunuz ortada 5-6 tane şoför eğitimi almış er var. Yazık değil mi bunlara verilen emeğe? Güçlü orduyuz diye zayi etmek mi gerekir? Peki nasıl kullandırılacak bu asker? Ya nöbete, ya mayın aramaya ya da üst bölgeye. Gerekli eğitimi aldı mı? Kimin umurunda ne de olsa "Türk Ordusu Güçlüdür" ya!..

3. Mayın arama demişken, bir komediyi de yazmadan geçemeyeceğim. Muhteşem bir mayın arama ekibi vardır taburumuzun. Terzi, elektrikçi, berber... Ellerine aldıkları mayın tarama aletiyle, sabah belli mesafeye kadar gidip gelirler. Mayın tarama aleti çalışıyor mu sizce? Malasef çalışmıyor, çünkü alet her şeye öttüğü için askerler kapatıyorlar. Allah korusun, bir işaret, kablo vb, denk gelirse ancak mayının varlığı anlaşılıyor. Eh güçlü ordumuzdan, askere düşen pay da bu kadar olsa gerek.

4. Üst bölgelerde askerlik yapan gençlerimizin hali daha da perişan. Buna araziye arama tarama faaliyetleri için çıkan askerleri de ekleyebiliriz. Günde 1,5 litre su istihkakıyla, su ihtiyacını mı gidersin, banyo yapıp temizlensin mi, yoksa en insani olan tuvalet ihtiyacını mı gidersin? Bu kadarını söyleyeyim de, yediğini içtiğini siz tahmin edin. Katırlarla yemek taşınıyor askerimize 21. yy da. Katır sahipleri de her ay 3-4 bin TL alıyorlar devletten.

Amerika olsa, hiç abartmıyorum, gerekirse tünel kazar, asansör döşer, oralara insanlık götürülür, değil mi? "Güçlü ordumuz" her zaman askerinin ihtiyaçlarını en iyi şekilde giderir. Bulunduğum taburda geçici görevle gelmiş anlaşmalı uzman komando çavuşun tabiriyle: "Amerika askerlerine nerde olursa olsun gerekirse o..... kadın bile gönderirken, biz bazen içecek suyu bile bulamıyoruz!" (Tabir tamamen kendisine aittir, af buyurun). "Güçlü ordumuzun" askerlerine gösterdiği değer mi bu kadar, yoksa gücümüz mü bu kadar, ben de çok anlamış değilim.

5. Nöbet tuttuğumuz yerlerden bahsetmeden geçemeyeceğim. Taştan yapılmış 2 kişinin zor sığdığı penceresi ve kapısı açık kulübecikler. Kışın yağmurda üstünden mutlaka su akıtır. Karda yürürken "güçlü ordumuzun" askerinin giymesine reva gördüğü botlar mutlaka su geçirir. Sonra 2 saat ıslak ayaklarla nöbet tutulması istenir. Asker nöbet mi tutar, uyur mu o ortamda ne dersiniz? Hâlbuki nöbet tutulan yerlere termal kameralar yerleştirilerek bilgisayar başında çevre izlemesi yapmak, gerektiğinde, müdahalede bulunarak askere eziyet çektirmemek o kadar da zor değildir...'

Amacımız, gözbebeğimiz olan TSK'yi asla yıpratmak değil. Ama çok basit sorunlara bile çözüm bulunmakta güçlükler çekiliyorsa, yanıtı aranılan soru şu: artık ne zaman profesyonel orduya geçilecek ve teröristlerle de ana kuzuları değil, profesyonel güvenlik personeli uğraşacak?