25 Eylül 2012 Salı

Objektif yayıncılık bu mu? / Gültekin Sarı

Kesinleşmemiş Balyoz kararını "adalet" olarak tanımladığım için söylemiyorum.
Ama adalet tecelli ettiğinde doğal olarak herkes sevinmez.

Mağdur ve şikâyetçi taraf vardır, bir de mağduriyet doğuran sanık/lar vardır.

Kamu ve millet adına iddia eden savcı vardır, bir de aldığı ücret karşılığı ülke veya milletin değil sadece müvekkilinin menfaatlerini savunan sanık avukatları.

Beraat kararı şikâyetçileri ve ceza isteyen savcıyı, mahkûmiyet kararı ise sanık tarafını üzer.

Anlayacağınız bizim karargâh medyasına uygun bir adalet anlayışı yoktur.

Onun için hukuk sitemleriyle hiçbir zaman yıldızları barışmaz bunların.

Savcı iddialarını savunabildi mi?

Balyoz sanıklarının avukatlarını aylarca kanallarında ağırladılar, sübjektif savunmayı millete adeta dayattılar.
Halen de öyle...

Ücret mukabili suçlu bile olsa müvekkilinin yalanlarını savunmak zorunda olan sanık avukatları yerine, millet menfaatleri adına hareket eden savcılar konuşabildi mi?

Avukatlık Kanunu gereği sanık avukatları, müvekkilleri suç işlemiş olsa bile, müvekkilleri aleyhinde beyanda bulunamaz ve tanıklık yapamazlar. Müvekkilin sırrını saklamak zorundadırlar.

Ekrana çıkardığınız sanık avukatları, gerçeği bilse bile bu gerçek müvekkilinin aleyhineyse bunu söyleyemezler.
Yani sanık avukatının objektif konuşma şansı yoktur.

Savcı medyada iddialarını savunma hakkına sahip değilse, sanık avukatlarına aylarca bu kanallarda savcıları ve mahkemeyi bombardıman etme hakkı vermek hangi medya ahlakıyla telif edilebilir?
Davanın taraflarından biri olan savcıları TV'ye çıkaramıyorsanız, sanık avukatını da çıkarmayacaksınız ki objektif yayıncılığı bilelim.

O davada savcıların arkasında bu milletin en az %70'i var unutmayın!

Savcılara söz hakkı veremiyorsanız, sanık avukatlarına da vermemeniz gerekir.

Ya savcı ve avukatlar olarak tarafların her ikisi de yayında olacak veya davanın tarafları dışında olaya farklı bakan/karşıt görüşlü hukukçu ve gazeteciler.

Böyledir bizim her daim darbeye biat etmeye hazır karargâh medyası.

Dava konusu siyasete/ideolojilere/illegal örgütçülüğe tekabül ediyorsa, körü körüne sanığın yanında olmayı "ezileni-emekçiyi-cumhuriyeti savunmak" zannederler.

Darbe veya silahlı sosyalist devrim gerçekleşse, ezilecek kalabalıklara, kaybolacak canlara, akacak kanlara kör ve sağırdırlar.

Yargılamazsanız yargılarlar

Onlarla birlikte bazı "demokrat simalar" bile davayı "sert hesaplaşma, siyasal bir davranışa verilen ceza" gibi takdim etme gafletinde bulundular.

"Siyasal" veya "hesaplaşma" dediğiniz şey, kanunlarımızda en ağır cezayla karşılanan bir darbe teşebbüsü!
Demokrasi kendiliğinden boy atan arsız bir ayrık otu değil, özenle yetiştirilmesi ve himaye edilmesi gereken bir çiçektir.

Darbeleri yargıya taşımayıp da sadece siyasal inisiyatiflerle etkisizleştirmeyi savunursanız, demokrasinin ve milletin sırtına risk yüklemişsiniz demektir.

Ve bir gün balans ayarını yaparlar.

Gerçekten sanık ve sanık avukatlarının dediği gibi yargılarlar.

Siyasetin adaletli olması önemlidir ve şarttır bu başka.

Lakin millete yönelik vahim suçlarda kamu vicdanının tatmini ve caydırıcılık, hukuk sisteminin adaletiyle gerçekleşir.

Suç işleyen devlet adamlarını cezalandırmazsanız, istikbalden bahsetmek ütopyadır.

Balyoz kararının hukuki eleştirisi doğaldır ve gereklidir.

Benim en önemli eleştirim, eski TCK.61/1 (15-20 sene) ve sanık lehine yeni TCK.35'te (13-20 sene) düzenlenen teşebbüs hükümleri noktasındadır.

Bu üst sınırdan ceza verilenleri etkilemese de alt sınırdan ceza hesabında, birim artırım ve indirimlerde farklı ceza miktarları doğuracak mahiyettedir.

Karar gerekçesinde merak ettiğim tek husus bu.

Yoksa Yargıtay'ın Balyoz'un darbe planı olduğunu ve mahkûmiyeti onayacağı kanaatindeyim.
Ama alt sınırdan hesaba başlanıp da sonuç cezaya gidilen uygulamalarda, ceza miktarlarının yeniden düzenlenmesi gündeme gelebilir.

Her şeye rağmen yargılamada esas veya usulde bir hata yapıldıysa Yargıtay zaten kararı bozacaktır.

Hal böyleyken darbe süreçlerindeki misyonlarını hatırlayıp, ideolojik ve siyasal angajmanla mahkemeye ve kararına saldıran medya organları ve kalemşörlerin önyargılı/hasmane tavırları dikkate şayan.
Remarque'tan ilhamla söylemeli ki "beyaz medyada değişen bir şey yok."

Hukuk sokağının adresini bilmeyen ama kararı ve hakimleri siyasetle "itham etmesi gereken" misyon kalemleridir bunlar!

Mahkeme bu cezaları AK Parti tüzüğüne göre mi verdi?

Bildiğim kadarıyla AK Parti tüzüğünde ve programında "darbeye teşebbüs edenler 15 yıldan 20 yıla kadar hapisle cezalandırılır" gibi bir ceza hükmü yok.

Yoksa kararların dayanağı olan CMK ve TCK, gizli AK Parti programı da bizim mi haberimiz yok?