9 Ağustos 2012 Perşembe

Ordu ve Terörle Mücadele / Hakan Taşdemir

4 Ağustos Cumartesi günü Geçimli Karakolu ve bazı üs bölgelerine PKK silahlı saldırı gerçekleştirdi. Saldırı sonucunda 6 asker ve 2 geçici köy korucusu şehit düştü. Aslında bölgede ordu/silahlı kuvvetler teyakkuz halindeydi. Zira PKK’nın Şemdinli’ye operasyonları devam etmekteydi. Buna rağmen PKK Geçimli ve diğer askeri birimlere saldırdı ve 8 şehit verildi.

Türkiye 30 yıldır PKK ile mücadele etmektedir. Bu mücadelede ordu/silahlı kuvvetler kullanılmaktadır. Dolayısıyla savunma bakanlığı ağırlıklı bir mücadele vardır.
 
Buna karşılık PKK ile mücadelede polis ikinci ve geri plandadır. Yani İçişleri Bakanlığı arka planda kalmaktadır.

30 yıldır PKK ile mücadelede başarı sağlanamamıştır. Maalesef PKK halen amaçları için çalışmalarına devam edebilmektedir. Bu durum Türkiye’nin PKK ile mücadelede başarısız olduğunu ve kullandığı terörle mücadele yöntemlerinin yetersiz kaldığını ortaya koymaktadır.

Benim tartışacağım husus bu değil. Konuyu ilgililerine havale etmekle yetiniyorum. 

Üzerinde durmak istediğim husus şudur: PKK ile ordu/silahlı kuvvetler vasıtasıyla mücadele edilmesinin uluslararası hukuk bakımından bazı sıkıntıları mevcuttur.

En başta, PKK ile mücadelede ordu/silahlı kuvvetlerin kullanılması, asayiş güçlerinin geri planda olması, mevcut sorunun bir asayiş sorunu olduğunu söylemede Türkiye’yi zor duruma sokmaktadır.

İkinci olarak, asayiş güçleri ve işleyişi ulusal nitelikli sayılır. Bu sebeple bunlar uluslararası ilişkiler ve uluslararası hukuk konusu yapılmazlar.

Buna mukabil ordu/silahlı kuvvetler; “silahlı çatışmalar hukuku”, “savaş hukuku”, “insancıl hukuk” gibi pek çok uluslararası hukuk düzenlemesinde yer almaktadırlar. Bu sebeple ordu/silahlı kuvvetlerin kullanıldığı mücadelenin uluslararası hukuk kapsamına girdiği öne sürülebilir.

1949 Cenevre Sözleşmeleri’ne bağlı olan II. Ek Protokol, uluslararası nitelikte olmayan silahlı çatışmalara ilişkindir. Ordu/silahlı kuvvetlerin PKK ile mücadelesini bunun içine sokma amaç ve çabaları da mevcuttur.

Yukarıdaki sebeplerle konunun uluslararası alana taştığı, uluslararası hukukun kapsamına girdiği ve konuya uluslararası ilgi ve müdahalenin olabileceği PKK ve destekleyicileri tarafından ileri sürülebilir. Maalesef bu yapılmaktadır.

Son olarak, Avrupa Birliği ve ABD gibi örgüt ve devletler PKK’yı “silahlı terör örgütü” olarak kabul etmektedirler. Türkiye’nin PKK ile mücadelede ordu/silahlı kuvvetleri kullanması, bu örgüt ve devletlerin konuyu asayiş olayı olarak görmesini zorlaştırmakta ve Türkiye’ye açık destek vermekte sıkıntı yaşamalarına sebep olabilmektedir. Bu zorluk ve sıkıntılar diğer devlet ve örgütlerin Türkiye’ye destekleri bakımından da söz konusu olabilmektedir.

Sonuç olarak, ordu/silahlı kuvvetler vasıtasıyla PKK ile mücadelenin başarılı olmadığı tartışılmaktadır. Bu yüzden mücadele yönteminde değişikliğe gidilmesi dile getirilmektedir. Aynı değişiklik talebi uluslararası hukuk bakımından da öne sürülebilir.