13 Ağustos 2012 Pazartesi

'Öyle şeyler var ki unutulmaz' / Ekrem Dumanlı

Başlıktaki cümle eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'e ait. Malum olduğu üzere Özkök Paşa, Ergenekon davasında tanık sıfatıyla ifade vermişti.

Ayışığı, Sarıkız gibi darbe planlarının varlığını ifade etmiş, Ergenekon örgütünü ilk kez MİT raporunda gördüğünü söylemiş, Balyoz'da legal planın dışına çıkılarak gerçek isim ve kişiler üzerinden çalışma yapıldığını, bunun da sınırı aşmak anlamına geldiğini açıklamıştı. Bir soru üzerine dönemindeki kritik bir toplantıyı deşifre ederek tarihe not düştü: Muhtıra üzerine konuşan kişinin dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman olduğunu söyledi. Yalman Paşa, gazetecilere, "Hatırlamıyorum..." deyince eski genelkurmay başkanı manidar bir sözle karşılık verdi: "Öyle şeyler vardır ki, insan unutamaz ve hatırlamak zorundadır." 

Aynen öyle! Bazı şeyler asla unutulmaz! Aslında Türkiye'de devam eden çetin mücadelenin özeti iki cümlede gizli. Bir taraf, 'hatırlamıyorum' diyerek sizin de o karanlık zaman dilimini unutmanızı istiyor; diğeri ise o kâbusların bir daha karabasan gibi milletin üzerine çökmemesi için, 'bir daha asla' diyor. Bir zümre var ki darbe dendiğinde, muhtıra dendiğinde, askerî müdahale dendiğinde bir anda hafızasını kaybediyor adeta. Sanırsınız Alzheimer hastası var karşınızda. Kaotik dönemlerde edilgen bir durumda olsalar, bu talihsiz hafıza kaybına müsamaha ile bakmak mümkün. Ancak ocakların söndüğü o karanlık dönemlerde aktif rol alan adamların toplu hafıza kaybına bir mana verilebilir mi? Diyelim ki birileri hafızasını kaybetti; ya mağdur edilen milyonlarca insan, ya kaybedilmiş nesiller? 

Son günlerde medyamızdaki moda ne biliyor musunuz? Darbe suçlaması ile yargılanan kişilerin trajik hallerini bulup haber yapmak, bazı duyguları köküne kadar sömürerek darbe yapmanın ne kadar feci bir şey olduğunu unutturmak. Haberlerin bir kısmını okuyunca bazı kişilerin silah zoruyla meşru hükümeti devirmek ve ülkeyi maceraya sürüklemekten değil de fikir suçundan yargılandıklarını sanıyorsunuz. Gerçek bu mu? 

1960'ta darbe, 71'de muhtıra, 80'de darbe, 97'de post modern darbe, 2007'de muhtıra... Kabarık sabıka ortada! Darbe şartlarının oluşması için yapılan kirli savaşlar; darbe esnasındaki kanunsuzluk ve darbe sonrası yapılan zulümden geri değil. Örgütler içine sızmalar, onlara silah ve mühimmat temin etmeler, suikastlar, toplumsal olaylar, mezhep çatışmaları, etnik kavgalar... 

Devam eden darbe davalarında bu sürecin paralelinde yapılan illegal çalışmalara ait somut deliller bulunuyor. Danıştay Saldırısı ve Zirve Cinayeti gibi kanlı eylemler bir yana, ele geçirilen cephanelikler, yer altından çıkarılan ağır silahlar, suikast planları gibi pek çok somut suç dokümanının da yargılanan örgütle irtibatlı olduğu iddia ediliyor. Hal böyleyken sanki ortada hiçbir suç unsuru ve delili yokmuş gibi davranmak olsa olsa toplumsal hafıza kaydının silinmesi üzerine yapılan psikolojik bir harekâttır; başka bir şey değil. 

Bir de zeytinyağı gibi her halükarda üste çıkmaya çalışan vebal defteri bir hayli kabarık kişiler var. Neymiş son dört yılda muhafazakâr medyanın yaptığı haberler yüzünden birileri mağdur edilmiş. Allah'tan kork; kullarından utan! Görünen o ki meslek hayatında onlarca linç bulunan bazı kişiler, herkesi kendisi gibi sanıyor. Ümraniye'de, Eskişehir'de, Zir Vadisi'nde, Gölbaşı'nda, Poyrazköy'de silah depoları yoktu da muhafazakâr medya mı uydurdu? Daha birkaç gün önce Adli Tıp Kurumu, Zir Vadisi'nde silahların bulunmasını sağlayan krokinin Ergenekon sanığına ait olduğunu tespit etti. Darbe iddiasıyla yargılanan kişilerle ilgili somut delilleri buraya listelemeye kalksanız sayfalar yetmez. Hal böyleyken birtakım medya kuruluşları neden hep âmâ ve sağır rolü oynuyor? Derin yapılara ait belgeler art arda ortaya çıkartılırken hiç haber yapmayan, eleştiri aldığında da "Hele bir iddianame çıksın, haber yapacağım." diye kamuoyunu oyalayıp yanıltan medya yöneticileri şimdi başka bir teraneye sığınıyor. Yalan yanlış konuşmalarına gerek yok. Mahkemeler devam ettiği için bahsi geçen kişilerin suçlu mu suçsuz mu olduğunu tabii ki kestirip atamayız; ama somut iddialar tüyler ürpertecek mahiyette. Üstelik her biri haber değeri taşıyor; o somut belgeleri görmezden gelmek mi hata; yoksa o bilgileri kamuoyuyla paylaşmak mı? 

"Unutmayacağız!" dediğinizde "Rövanş mı?" diyorlar. Ne münasebet! Asıl rövanş, hapishaneden "çoluk çocuk demeden rövanşını alacağız" diye korku salmaya çalışanların düşüncesi. Mugalâta yapmaya gerek yok. Aklanma imkânı hukuk çerçevesinde olmalı; siparişle yazılan ve tribünlere seslenen acıklı hikâyelerde değil. Darbecilik bir insanlık suçudur; ona karar veren ve destek çıkanlar hukuk karşısında mutlaka hesap vermek zorunda. Tıpkı Arjantin'de olduğu gibi, İspanya'da olduğu gibi, Yunanistan'da olduğu gibi, Şili'de olduğu gibi...