Şemdinli’de askerle PKK günlerdir çatışıyor. Operasyon hakkında hiçbir bilgi yok. Hükümet tarafından yapılan açıklamalar yeterli değil. Söylenen sadece büyük çapta bir operasyon olduğu yönünde. Neler oluyor diye vatandaş olarak merak ediyoruz.
Suriye meselesi de ayrı bir soru işareti kafalarda. Kimse ne olduğunu tam olarak anlayabilmiş değil. Hükümet çok sert ve hatta tehdit dolu açıklamalar yapıyor. İnsan ister istemez ne oluyor diye soruyor. Şemdinli’de neler olduğunu, PKK’nın stratejisini, Suriye’de oluşmakta olan Kürt oluşumunu ve bunun Türkiye’ye yansımalarını, kimliksiz Suriye Kürtlerini daha iyi anlayabilmek için Taraf gazetesi yazarı Emre Uslu ile konuştuk. Biz bu röportajı yaptığımızda (Cuma günü) Şemdinli’deki PKK operasyonu 13. Gününe girmişti.
Şemdinli’deki operasyon hakkında hükümetten gelen açıklamalara bakalım ilk önce. Bülent Arınç, “Devam eden bir operasyon var. Bunların herbirinin her dakika ayrı ayrı açıklanması gerekmez”; Beşir Atalay, “bölgede çok yoğun bir şekilde operasyon yapılıyor. Güvenlik güçlerimiz açıklama yapar”, Ahmet Davutoğlu; “Şemdinli’de ne olduğunu biliyorum ama söylemem”; Hayati Yazıcı “PKK bölgede bir plan uygulamaya koyuyor” dedi. Bu açıklamalara baktığınızda nasıl değerlendiriyorsunuz?
Doğrusu Şemdinli’de bizi Allah korumuş. Şemdinli’de PKK son birkaç aydır yığınak yapmış, devletin istihbarat birimlerine bir tane istihbarat gelmemiş. Altını çiziyorum, bir tane istihbarat gelmemiş. Bu operasyonda tamamen tesadüfen başlamış ve ne olduğu tamamen tesadüfen öğrenilmiş.
Büyük laflar edip, insanları kandırmasınlar. Eskiden devlet doğrudan yalan söyler, insanları kandırırdı. Şimdi de benzer bir durum var. Önüme istihbarat gelmedi deniyor. Şemdinli’de 2-3 gün üst üste PKK yol kesiyor. Hatta bunu Twitter’dan duyurma başladılar. Yol kesmeleri öğlen saatlerinde yapıyorlar. Örneğin saat 15.00’dan 17.00’ye kadar yol kesiyorlar, giden gelen yok. Artık orada ki güvenlik birimleri yeter deyip, operasyona gidiyor.
PKK’nin hedefi şu, devlet bu yoldan gelecek bu yoldan gelince de büyük bir saldırı yapacaklar. Yollara mayınlar saklamışlar, tuzaklar kurmuşlar. Yoldan geçerken büyük eylem yapıp, geçen sene 11 Eylül’de devletin Şemdinli’de yapmış olduğu operasyon sonucu 39 PKK’lı öldürülmüştü onun intikamını alacaklar, ilk amaç bu.
Güvenlik birimleri bu tuzağa düşmüyor. Yoldan gitmek yerine, Efeler Dağı’nın arkasından dolaşıp gidiyorlar. Orada çatışma çıkıyor. O arada taciz ateşine maruz kalıyorlar. Hatta gitmek istedikleri yere de gidemiyorlar. Tam istedikleri sonucu alamıyorlar. Doçkalarla saldırıyorlar güvenlik birimlerine, daha sonra da havan topuyla saldırıyorlar. Havan ateşinden sonra devlet yığınak yapılmıştır düşüncesiyle gidiyor. Gittikten sonra kazılmış mevzilere rastlıyorlar. PKK’lılar aylardır orada mevziler kazmış, doçkalar gömmüş, havanlar getirmiş ama devletin haberi yok.
“Şemdinli’de bir tane istihbarat elemanı yok”
Devletin böyle bir hazırlıktan nasıl haberi olmaz?
Devlet Ankara’da istihbaratçılık oynarsa, gazetecilerin peşine takılırsa. Benim, senin telefonlarını dinlerse. Örgütün telefonunu dinleyip, faaliyetlerini takip etmek yerine sistemini ve bütün gücünü Ankara’ya göre ayarlarsa yani Ankara’yı koruyalım Afganistan’daki mantıkla aynı Kabil’i koruyalım gerisi önemli değil derse böyle oluyor. Şu kadarını söyleyeyim, Hakkari’de bir elin beş parmağını geçmeyecek kadar istihbarat elemanı var. Toplam Hakkari’den bahsediyorum, emniyet istihbaratından bahsetmiyorum. Rakam veriyorum, bir elin beş parmağını geçerse ben her şeyi bırakmaya hazırım. Şemdinli’de bir tane istihbarat elemanı yok. Yüksekova’da aynı şekilde.
Neden peki?
Bizim devletimizde istihbarat elemanları falanca kişinin oğlu, falanca generalin çocuğu, falanca siyasetçinin yakını olduğundan dolayı hep Ankara’da istihbaratçılık oynarlar. Gerçek anlamında istihabaratçılıkta yurdum insanından eleman almadıklarından, orası ayrıcalıklı insanların çalıştığı bir yer olduğudundan dolayı kimseyi oraya göndermiyorlar. Burası sadece Hakkari içinde değil. Benim daha önceden çalıştığım başka bir ilde de üç kişi vardı. Güneydoğu’da terörün en yoğun olduğu illerde ki toplam istihbaratçı sayısı yüzü geçerse ben bir şey bilmiyorum.
Bu çok büyük bir iddia ama....
Profesyonel istihbaratçı sayısı toplam yüzü geçmez. Belki Diyarbakır’da 15-20 kişi vardır. Para verip istihbarat satın alıdığın kişilerden söz etmiyorum. Mesleği istihbaratçılık olan kişilerden bahsediyorum. Hakkari en kritik il, oranın kaç tane ilçesinde istihbarat elemanı var. Geçenlerde tutmuşlar, efendim bu operasyon aslında istihbarat servislerinin önceden haber vermesi ile başlamış bir operasyondur diye konuşuyorlar. Yalan hikaye. İnsanların gözünün içine baka baka, vergisini aldığınız, kafasına vurup ekmeğini aldığınız insanlara yalan söylemeyin bari. Şimdiye kadar Ankara’nın yaptığı şey yalandan cumhuriyet kurup, yalandan cumhuriyet korumaktı. Şimdi de sistem değişmemiş. Şemdinli’de olan tesadüfen fark edilmiş bir olay ve bunun üzerine operasyonlar devam ediyor. Bir devlet düşünün, devlet bir terör örgütü ile mücadele ediyor. Bu terör örgütü Şemdinli gibi bir ilçenin etrafına doçkalar taşıyor. 500-600 kişi geliyor, yerleşiyor hatta ilçenin içerisine giriyorlar. Kimsenin bundan haberi yok.
“PKK geçen sene ki operasyonun intikamını almak istiyor”
Ya da haberi var diyebilir miyiz?
Haberi varsa da niye bu aşamaya gelmesine izin veriyorlar. O zaman o ihanet olur. O daha kötü bir şey. PKK’nın Şemdinli’nin etrafına yığınak yapıp, Şemdinli’yi düşürecek bir planın içine girmiş olması ihanet olur. Ben devletimin veya istihbarat birimlerinin ihanet içerisinde olduğunu düşünmüyorum, buna inanmak istemiyorum. Ama böyle bir acziyet içerisinde oldukları malesef gerçek. Şemdinli’de olay buradan başlıyor. PKK, öncelikle geçen sene 11 Eylül’de yapılan operasyonun intikamını almak istiyor. Daha sonra da Şemdinli’yi düşürüp yani orayı kontrol edip oradan bir kalkışma harekatı planlamak istiyor. Niye Şemdinli diye araştırıp, baktığımda şöyle bir şey Şemdinli halkı çoğunluk olarak PKK’ya müzahir bir halk değil. Şemdinli, Yüksekova gibi değil. Şemdinli’de PKK’nın geniş bir kitle tabanı olamaz. Biraz daha doğusunda daha çok Barzani’ye yakın bir halk var. Dahasını da söyleyim, Kuzey Irak’ta bir şeyhin yönlendirmesi ve devletinize silah çekmeyin demesiyle oradaki halkın çoğu devlete silah çekmeye karşı. Bu nedenle PKK, Şemdinli’yi devletin bir uç kalesi olarak görüyor. Devletin uç kalesi düştüğü anda, zaten Yüksekova’da halk bir anda hazırlanmış şekilde ayaklanacak. Ayaklanma olduğu zamanda zaten Hakkari’nin üçte ikisi düşüyor.
O zaman Hayati Yazıcı’nın bahsettiği plan bu mudur?
Evet. Şemdinli’yi düşürüp, Yüksekova zaten bize müzahir orada halkı ayaklandırıp Hakkari’ye yürümek. PKK bu cesareti nereden alıyor diye sorduğumda diyorlar ki eğer bu yığınağı geçen sene 11 Eylül’den yapmış olsaydı ve geçen sene benzer şekilde saldırmış olsaydı Şemdinli düşerdi diyorlar. Çünkü geçen sene Şemdinli’de yer alan askeri birlikte yeterince asker, silah, helikopter, tank yoktu. O yüzden mücadele edecek şey yoktu diyorlar. Özellikle Genelkurmay Başkanı geçen yıl Ağustos ayında yapılan o değişiklikten sonra, Genelkurmay Başkanı bizzat oralara gidip operasyonları yürütmüştü. Ondan sonra TSK oraları güçlendirme kararı alıyor. Şemdinli askeri olarak güçlendiriliyor. Helikopterler, tanklar getiriliyor. PKK yanlış hesap yapıyor. Daha doğrusu Şemdinli’nin güçlendirilmiş halini algılayamıyor onun için bu sene kaybediyor. Bölgedekiler bu saldırıyı eğer geçen sene yapmış olsaydı, Şemdinli düşerdi diyor. Şemdinli’yi düşürüp, Yüksekova’ya yürüyüp orada en azından Şemdinli-Yüksekova bölgesinde en azından bir kalkışma hareketiyle Kuzey Suriye’de olan benzeri bir hareket planlamış PKK. Bunun tabii ki uluslararası boyutu var.

Hükümetten açıklamalar geç geliyor ya da yeterli olmuyor....
Devlet halkına karşı sorumsuz hissederse kendini böyle olur. Gazeteciler tırnaklarıyla kendileri kazıyıp, bir şeyler bulmaya çalışıyor. Malesef Ankara’nın bu halkına karşı küstahlık. İnsanlar orada neler oluyor bunu bilmek istityor. Askerlerden haber yok, oradaki insanlardan haber. Devletin ne yapmaya çalıştığına dair bir haber yok. Kimin hangi bilgi ile operasyon yaptığından haber yok. Üstelik Ahme Davutoğlu’da çıkıp sanki bu halka karşı sorumlu değilmiş gibi “orada ne olduğunu biliyorum ama açıklayamam” diyor.
Neler oluyor peki sizce orada? Çok mu kan akıyor?
Verilen rakamlara çok inanmak gerekiyor. Her iki tarafında rakamlarına çok inanmamak gerekiyor. Bir kere PKK çok abartıyor. Devletin verdiği iki şehit on yaralı demişlerdi bunun doğru olduğunu düşünüyorum. Bu operasyonlar uzuyor çünkü devlet alabildiğine dikkat ediyor. Çünkü çok uzun hazırlıklar yapmış, yığınaklar yapmış ve malesef devlet karanlığa karşı operasyon yapıyor. İstihbarat gelmediğinden dolayı, güvenlik birimlerinin işi uzuyor. Hangi dağda PKK birimleri var, hangi dağa doçka yerleştirilmiş devlet bilmiyor. O nedenle devlet alabildiğine dikkatli gitmeye çalışıyor, operasyonlar sürüyor. Havadan vuruluyor PKK hedefleri, insansız hava araçları yukarıdan görüntüler çekiyor. O görüntülerde PKK’lı olduğu değerlendirilen cesetler bildiriyor. Bu bi hayvan ölüsü de olabilir hatta bir köylü de olabilir. Yani sonuçta yukarıdan baktığınızda onun ne olduğunu tam göremiyorsunuz. Operasyon bölgesi olduğundan dolayı da gidip cesetlerin alınmasına da izin verilmiyor. Dolayısıyla çok kan akıyor mu akmıyor mu diye bir şey söylemek yanlış olur. İki tarafında verdiğ rakamlar sağlıklı değil. Fiziken ve teknik olarak bunu tamamen bilmemiz şuan imkansız. PKK medyası çok net söyleyim çok açık yalan söylüyor. Destekli atmıyor. PKK ne derse doğru olduğunu düşünen bir kitle var o nedenle de PKK o kitleye hitap ediyor. O kitleyi gaza getirip, heyecanlandıracak haberler veriyor. Dolayısıyla o haberlere bakmamak gerekiyor. Ankara bir açıklama yapmıyor, yapsa sorumlu olacak çünkü. İkincisi fiziken açıklama yapma imkanı olmayacak, bilmiyorlar çünkü. Sadece yukarıdan yapılan görüntülerle tespit ettiklerini söylüyorlar. Bugün itirabiyle Şemdinli’nin etrafındaki çember kırılmış durumda. Şemdinli’nin güneydoğusuna doğru operasyonlar kayıyor. PKK’nın “bizim köyümüz” diye bildiği köylere doğru kayıyor operasyon. O köylerinde büyük kısmı boşaltılmış. Burada ilginç olan şey şuydu, Murat Karayılan’ın bir açıklaması vardı köylüler köyleri boşaltsın diye.
Niye ilginç?
Bunun neye denk geldiğini bilmiyorum. PKK tarihinde nadir rastladığım bir açıklama. Oysa PKK köylüleri kalkan yapıp, köylere sığınıp askerler köylüleri öldürsün ki bunun üzerinden bir propaganda yaparız diye düşünürler.
Ne olabilir peki amaçları? Niye böyle bir açıklama yaptı Karayılan?
Büyük bir ihtimalle bu savaşı kazanamayacaklarını anladı Murat Karayılan. Dolayısıyla o bölgedeki köylüleri şehir merkezlerine yığıp, köylüler köylerini boşalttı gibi doksanlı yıllardaki o duyguyu yeniden yaşatmak istiyor.
1992’deki amacı belliydi PKK’nın; asker ile halkı karşı karşıya getirmekti, örgütsel yürüyüşlerle bağımsız kurtarılmış bir bölge elde etmekti. O stratejiye geri dönüyor diyebilir miyiz? Her zaman vur-kaç taktiğini uygulardı, şimdi vur-kal halindeler...
Vur-kal stratejisinin temel nedeni, bu stratejiyi bütün Güneydoğu’ya yaymak doğru değil. Mesela Siirt’te iftar vakti saldırı oldu. Vur-kal olsaydı, orada da kalırlardı. Öyle bir şey yok. Bu sadece Şemdinli’ye özgü bir strateji. PKK’nın bütün Güneydoğu’ya özgü bir stratejisi değil. Şemdili’de vur-kal diye bir şey denediler, tutmadı. Beş gün sonrasında Şemdinli’yi düşürebilselerdi, böyle bir strateji uzun vadede diğer tarafa yayılabilirdi. Ama Şemdinli’de Allah korudu. Orada başarılı olsalardı, bunu deneyeceklerdi. Şuan itibariyle pozisyonlarını korumaya çalışıyorlar. Görüştüğüm güvenlik birimlerinden aldığım bilgiye göre şehrin içindekiler niye müdahele etmiyorsunuz diye çağrılar yapıyorlarmış. Şemdinli’de halk ihbar ediyor. Bu olay stratejik olarak Yüksekova’da olsaydı böyle olmazdı. Çok daha farklı olurdu.
Yüksekova’da niye yapmadılar?
Orası düzlük bir alan. Yüksekova’da tepelere kuracağınız bir şey yok. O saldırı modelini uygulayamıyor. Orada halk var, coğrafya müsait değil. Burada da coğrafya müsait halk müsait değil. Burada halkı zorlayarak bir şey yapacağım diyordu, o olamıyor.
“İran sınır karakolunda eğitilen PKK’lılar olduğunu biliyorum”
Dikkatler Şemdinli’ye çekilip, Suriye’deki oluşumun üzeri kapatılıyor diyebilir miyiz?
PKK’nın 2012 stratejinin en önemli ayağı Suriye’den kazanım elde etmekti. Bunla ilgili aylardır bağırıyorum, bakın böyle diye. Ama bizim devletimizin çok büyük, akıllı, her şeyi bilen stratejistleri ama Kamışlı’nın nereden olduğunu bilmeyen bir devlet aklımız var. PKK devleti kuruldu Suriye’de, nokta. Bu geriye döndürmenin imkanı yok. Şu nedenden dolayı yok, bir PKK savaşı derinleştirebilir. Gidip Kamışlı’yı ya da Kobani’yi işgal edemezsiniz. Mümkün değil. Seksen bin kişilik şehri napacaksınız? Bilmediğiniz, tanımadığınız bir şehre yerleşmiş. Mahkemesi var, eğitim sistemi, polisi, asayişi var. Oturmuş sistem var, ne yapacak devlet. Hiçbir şey yapamııyorsunuz. Devlet burada şunu yapabilir. Suriye’deki diğer muhalifleri yönlendirebilir. Devlet Suriye’de sadece tehdit ediyor, devlet elini güçlendirmeye çalışıyor. Şuan itibariyle ipin ucunu bulmaya çalışıyor. Şemdinli’de PKK, devletin Suriye’ye olan odaklanmasını dağıtmaya çalışıyor. Ben bunun arkasında sadece PKK aklı olduğunu düşünmüyorum. Bunun arkasında bir İran aklı olduğunu düşünüyorum. İran’da geçen kış boyunca eğitilen PKK’lıları biliyorum. Hatta şu kadarını söyleyim İran’ın bir karakolunda eğitilen ve uyarılan ama bunu İran’ın görmezden geldiği PKK’lılar olduğunu biliyorum. İran 1979’dan beri Ortadoğu’da başkaları üzerinden savaş yürütüyor. Bu işin arkasında İran aklı yoksa ben kuşku duyarım. Hatta ilgililere sorduğumda buna hayır diyemeyiz diyorlar. Devlet İran’ı defalarca resmi yazılarla bildirmesine rağmen İran böyle bir yok dedi. Ama bizim Ankara’daki İran muhipleri maşallah İran’ı bütün dünyanın elinden kurtarıp, nükleer santralini kurtarmaya çalışıyordu. Bugün İran, Türkiye’nin iyiliğine bu şekilde karşılık veriyor. İran’a elinizi uzattınız kolunuzu kaptırdınız, Esed’e elinizi uzattınız kolunuzu kaptırdınız. Durum budur. Türkiye’nin öngörüsüzlüğü söz konusu. Daha da dip noktası, PKK’nın Kuzey Suriye’de kurduğu PKK devletidir.
Bir yazınızda ‘PKK Devleti’nin tanıyan ilk ülke İran olacak’ yazmıştınız. Bunu onla bağlayabilir miyiz?
İran’ın çok oynak bir aklı var. Ben rejimimim güvenliğini sağlayayım diye düşünen oynak bir aklı var. Nabza göre şerbet verme durumu var. Zaman zaman İslam’ı kullanma, zaman zaman İslam’a karşı savaşma da dahil olmak üzere her şey mümkün. İran’nın bölgedeki en büyük planı şu; mümkünse Esed’i korumak. Esed’in varlığını mümkün olduğunca uzatması, İran’a zaman kazandırıyor. Bundan iki sene önce uluslararası kamuoyunda İran’ın nükleer silah yapması için önünde üç yılı var deniyordu. İran’ın bomba yapmak için zamana ihtiyacı var. Esed’in bu son süreçleri ortaya çıktığından beri İran’ın nükleer silah yapmasını konuşuyor muyuz? Şuan da bütün zaman İran lehine çalışıyor.
Suriye’den sonra sıra İran’a gelir mi?
Gelebilir çünkü uluslararası kamuoyu İran’ın nükleer silahına çok duyarlı. Ama nükler silahlarını elde ettikten sonra kimse İran’a bir şey yapamaz. İran’da bunu istiyor. PYD ve PKK İran ile anlaşıp Suriye’ye yerleştikten sonra, İran’ın en büyük maşası olarak orada var olacak. İran bunu resmen tanımasa bile defacto olarak tanıyor.
PKK, Suriye yapbozunu tamamlamaya mı çalışıyor?
O yapboz zaten yapıldu. Onu cilalıyor.
“Devletin çok aptal bir aklının olduğunu düşünüyorum”
Ankara Suriye’deki oluşumu gerçekten öngöremedi mi, yoksa görmezden gelmiş olabilir mi?
Eğer gerçekten PKK’ya ya orada bir devlet kurdurduysa, o zaman geçen 30 yılda ölmüş insanların ne günahı var. Diyelim bu strateji yeni 2012 yılında değiştirdi o zaman daha yeni Şemdinli’de olan askerlerin günahı vardı. O zaman der ki Başbakan operasyonlar dursun, ben masaya oturacağım Güneydoğu’yu şu şartlar altında PKK’ya vereceğim. Ama ben böyle bir şey olduğunu düşünmüyorum. Her iki taraftan insanlar ölüyor. PKK’lılar bizim çocuklarımız, askerler bizim çocuklarımız. Her iki tarafta malesef gariban çocukları. Ben devletin sadece çok aptal bir aklının olduğunu düşünüyorum. Dışişleri Bakanımız, geçen bir açıklama yaptı şunu söyledi “Biz Suriye’yi haritalar üzerinden çalıştık. Köy köy orada neler olduğunu biliyoruz. Bakın size anlatayım, Kuzey Suriye’de Kürt nüfusunun yoğun olduğu yerler yoktur. Nusaybin’den başlayalım, Kamışlı’ya kadar olan bölgede bir Kürt nüfusu var. Oradan Suruç’a Arap egemenliği var” diye bir cümle kurdu. Kamışlı zaten Nusaybin’in karşısında. Birisi çıkıp Kamışlı ile Nusaybin arasında ki mesafe 35 metre demiyor. Dışişleri Bakanı bilmeyebilir ama çok iddialı bir şekilde ‘ben haritalar üzerinde çalıştım’ diyorsanız, o zaman derler ki hangi harita üzerinde çalıştın? İçler acısı durum bu.
Neşe Düzel’in Veysel Ayhan ile bir söyleşisi vardı. “Suriyeli kimliği olmayan Kürtler Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır” diyor orada kendisi. Kim bu Suriyeli Kürtler?
Sason İsyanı’ndan sonra oraya gitmiş Kürtler. Özellikle 1920’li yıllarda Güneydoğu’da devletin yaptığı operasyonlara karşı oraya gitmiş Kürtler. Bu Kürtler Hoybun Hareketi kurucularıdır. İhsan Nuri, Ağrı İsyanı’nı örgütleyen Kürt hareketidir. Hoygun Hareketi’nin merkezi Suriye’dir. Türkiye’den değişik gerekçelerle Suriye’ye kaçan Kürtlerdir. Suriye’de tam da bu nedenle onlara kimlik vermiyor. Bunlar başka ülkenin vatandaşı, dolayısıyla bende bunları kabul etmem diyerek kimlik vermiyor. Suriye’de tıpkı bizim yaptığımız gibi bir Araplaştırma politikası uyguluyor, o yüzden kimlik vermiyor. Onlara kimlik verdiğinde o bölgede çoğunluk resmen Kürtlerin eline geçiyor. Davutoğu çoğunluk Araplar diyor ama o kağıt üzerinde çünkü Kürtlerin kimlikleri yok. Suriye’de Türkiye’nin Irak Sınırı kadar bir bölge Kürt bölgesi şuan. Bu bölgede iklim Kürt milliyetçiliği üzerine eser ve kontrol PKK’nın elindedir. Kimse insanların gözünün içine bakarak yalan söyleyip, günü kurtarmasın. Günü kurtardığınızda, yarını öldürüyorsunuz. Ne yapacaklarsa gerçek bilgiler üzerinden yapsınlar, insanları kandırarak değil.
Suriye Ulusal Konseyi veya Suriye muhalefeti Kürtlerin taleplerini kabul etmez ise ne olur? Bu Türkiye’yi nasıl etkiler?
Suriye muhalefetinin tutumunu görmek gerekir. Onlarda bir Arap milliyetçiliği var. Bu sadece Türkiye’nin talebi olarak değil de bir Arap milliyetçiliği olarak o bölgelerde Kürtlere karşı bir iç direniş hareketi ya da bir nefret hareketi olabilir. Hatırlayın Kamışlı’da 2004 yılında bir futbol maçı sonrasında bir isyan gibi bir şey başlamıştı. Sonra rejim oradan üç kişiyi öldürmüştü. O hareketin bastırılmasında ki en büyük şey Halep’te bir takım Arap aşiretleri ayaklandı ‘biz bu Kürtleri öldüreceğiz’ diye. O Arap aşiretleri arasında, Arap milliyetçiliği var. Burada asıl kontrol edilmesi gereken şey bu Arap milliyetçiliği ile Kürt milliyetçiliği karşı karşıya geldiğinde ne olur? Türkiye bu Kürtleri kontrol altına alın diyor ama bu onları kontrol altına alınmasını mümkün kılmıyor. Aksine Kürtler ile Arapları birbirine çatıştıracak büyük bir kaosun işareti olur bu. İki tarafta silahlı ve aynı oranda milliyetçi. PKK yerleştiğinden dolayı, PKK daha avantajlı. Suriye Ulusal Konseyi ya bunları absorbe edip, kendi sistemi içerisinde legalleştirip PKK’nın etkinlik alanını kıracak bir sistem oluşturacak ki bu da mümkün değil. PKK doğrudan Mustafa Karasu’nun çok net bir açıklaması var “Korkunun ölüme faydası yoktur. Biz bölgede demokratik özerkliği kurduk. Türkiye ile mücadelemiz Suriye üzerinden olacak. Suriye’deki demokratik özerkliği kurduk, Türkiye’nin ulusal güvenliğini buradan tehdit edeceğiz” diyor.
Biz ne yapıyoruz?
Yalandan insanları oyalamaya çalışıyoruz. Kerkük’e çıkartma yapıp, milliyetçi damarı kabartıp devlette bir şeyler yapıyor imajı çiziliyor. En iyi yaptığımız şey yalan söyleyip, toplumu kandırmak. Bana çok kızıyorlar bunları söylüyorum diye ama gerçeği söylemekten başka yapacağımız bir şey de yok. Ben bunları AKP’ye muhalefet olsun diye söylemiyorum. Bunları buz gibi acı gerçekler olarak gördüğüm için söylüyorum. Bunların yutulması, yenilmesi zordur ama altı ay sonra görürsünüz. Altı ay sonra sen demiştin noktasına geliyorlar, o zamanda iş işten geçmiş oluyor.
Bundan altı ay sonra ne olacak?
Suriye’de altı ay sonrasını öngörmek çok zor çünkü Suriye’de İran ve Rusya’nın ne kadar dayanacağı, nasıl şekillendireceği belli değil. Her şeyi Suriye’deki gelişmeler belli edecek. Eğer Suriye’deki çatışmalar uzarsa, bu PKK ve İran’ın en büyük isteği, PKK kurumsal yapısını iyicene oturtacak. Bu süreçte geriye dönülmez bir hal alacak, İran’da orada ki kendi varlığını daha da derinleştirecek. Öngürüsüz bir toplumda, öngördüğümüzü sandığımız bir takım şeylerle yola çıktığımız için yanıldık. Bizim devletimiz stratejik aklıyla Esed’in erken gideceğini düşündüğü için, erken öten horoz gibi çıktı, Esed gitsin diye yüksek perdeden konuştu. Böyle davranarak kamuoyunda oy da getireceğini hesaplıyordu Davos’taki gibi ama geri tepti. Şuanda patinaj yapıyor, patinaj yaptıkça da kuma gömülüyor. Türkiye’yi kurtaracak, iktidarı da kurtaracak tek güç Özgür Suriye Ordusu’nun ilerlemesine bağlı.
Başbakan, Suriye Kürtleri siyasi statü elde ettikleri zaman müdahele edileceğini ve hatta tampon bölge oluşturulacağını söyledi. Niye oradaki Kürtlere bu kadar müdahele ediyoruz?
Burada mesele sadece Suriye Kürtleri meselesi değil. Eğer oradaki yapı Barzani’nin denetiminde ki bir yapı olsaydı hiçbir sorun yoktu. Hatta Türkiye bundan çok memnun olurdu. Kuzey Suriye’nin kendisine bir tehdit oluşturmayacağını, güvenli bir alan olacağını kabul ederdi. Ama gerçek şu ki Barzani o bölgede hakim değil ve onun kontrolünde bir Kürt bölgesinin kurulması mümkün değil. Orada PKK’nın kontrolünde bir yapı kuruluuyor. Doğrudan PKK liderleri de açıkça Türkiye’yi tehdit ediyor. Bu sadece PKK’yı da ilgilendiren bir şey değil. İran PKK’yı bir maşa olarak kullanıp, Türkiye’yi istikrarsızlaştıracak. Türkiye’nin orada bir tampon bölge kurması mümkün değil.
Neden mümkün değil?
Afrin denilen bölge tam olarak Türkiye’nin otuz kilometre aşağısında. Siz otuz kilometre derinliğe ineceksiniz demektir. Afrin’in tek başına nüfusu seksen bin ve Afrin içinde yer aldığı Kürt Dağı denilen bir coğrafya var. Burası çoğunlukla Kürtlerin olduğu ve PKK’nın etkinliğinin fazla olduğu bir bölge. Oranın biraz doğusuna kuracaksınız demektir bu. Suruç’un karşısında Kobani var. Kobani’nin nüfusu elli beş bin. Orası sınır bölgesinde, onun kontrolü kısmen mümkün olabilir. Aşağıya doğru indiğinizde bu bölge fiziken Afrin ile Kobani arasındaki bölge bağlantısız. Tampon bölge kurmak istiyorsanız, bu bölgede askerleriniz yerleştireceksiniz. Bu bölgeyi kontrol edecek kadar askeri yok Türkiye’nin.
Ankara’nın PKK’nın Kandil’den indirilmesi ve Kuzey Suriye’nin kontrolü açısından Barzani’ye bel bağlaması ne kadar doğru? Bugüne kadar yapılanlardan farklı ne yapılabilir?
Eğer Ankara Barzani’yi Suriye’de oluşan PKK devletine müdahele için bir araç olarak gördüğü için ziyaret ettiyse ikinci bir öngörüsüzlük sürecini başlattı demektir. Ben bunları Today’s Zaman’da yazdım, bunları üç temel maddeye dayandırıyorum. Birincisi, Barzani’nin Suriye Kürtleri üzerindeki etkisi Türkiye Kürtleri üzerindeki etkisi kadardır. Yani Barzani diyelim ki Diyarbakır’daki Kürtlere AKP’ye oy verin, BDP’ye oy vermeyin dese, dinler mi Kürtler? Hayır. Barzani’nin Suriye’deki etkisi de en fazla bu kadar. Onun kendi etkisi yok ki, Barzani bir şey yapabilsin. İkincisi Barzani on altı Kürt partisi ile PYD’yi bir araya getirerek, PYD üzerindeki etkisini artırmaya çalışıyor. Barzani bunu yaparken, Türkiye’nin Barzani’den yardım beklemesi saçma sapan bir şey. Barzani elinde bir iki kozu varsa, Türkiye’ye yardım etmek istemeyecektir. Üçüncü gerekçe şu; Barzani’nin devlet modeli ile PKK’nın devlet modeli birbiri ile çelişir aslında. Barzani’nin devlet modeli ile bir aşiret yapısının üzerine kurulu bir devlet yapısı öngörülür. Hiyerarşik model Kuzey Irak’ta çalışır. Suriye’deki Kürt toplumunu kontrol edecek model KCK modelidir. Demokratik özerklik dedikleri KCK modelidir. KCK modeli ile Barzani’nin kurduğu devlet modeli birbiri ile çelişir. Hatta Barzani’nin bu modeline Abdullah Öcalan premetif devlet der. Premetif devlet yapısını KCK kabul etmez.
Uzun vadede Türkiye, Suriye’de özerk Kürt modeline karşı çıkıyor ama Sunni Arap bölgesinde ki yönetim modellerine karşı çıkmıyor. Neden?
Temel kaygısı PKK ile ilgili. PKK’nın da sadece PKK olmadığı, İran’ın özellikle manipüle ettiği bir örgüt olduğunu düşünüyor. Birde bunun milliyetçilik yanı var.
PKK’dan dolayı diyorsunuz ama Davutoğlu’nun bir açıklaması vardı “Esed B planını uygularsa, buna karşı çıkacağız” şeklinde. Esed’in bu B planı Aleviler ile alakalı. O zaman Alevi oluşumuna da müdahele etmiş olacağız...
Türkiye’yi bu PKK yapısından kurtarmanın bir tek yolu var o da uluslararası kamuoyu Suriye’yi bir bütün olarak görüp, bölünmesine kesinlikle karşı çıkarsa içeride ki federal yapılara karşı çıkarsa o zaman Türkiye bu işten sıyrılabilir. Ama bir Amerikalı’ya niye federasyona karşısın diye anlatamazsınız. Davutoğlu’nun orada karşı çıkmasının nedeni sanırım stratejik neden çünkü Lazkiye’deki Alevi Devleti’de, Kuzey’deki Kürt Devleti’de İran’ın kontrolünde olur.
PYD bu kadar güçlü madem, o zaman neden Barzani ile aynı masaya oturuyor?
Çok güzel bir soru. Şuan PYD çok güçlü, kontrol ediyor ama PYD’nin uluslararası bir meşruiyete ihtiyacı var. Bu ihtiyacından dolayı Barzani ile aynı masaya oturuyor. PKK ile ilişkili olduğundan dolayı her an terör örgütü olarak tanımlanabilir.
Fransız petrol şirketi Total, Kuzey Irak’taki petrol sahalarının işletmesine dahil oldu. Bu Erbil’in Bağdat karşısındaki elinin daha da güçlenmesini ve bağımsızlık yolunda ilerlediğini gösterir mi?
Erbil, petrol kartını Bağdat’a karşı kullanıyor ama Erbil’in bağımsızlığına en büyük engel Amerika. Amerika bölgede istikrarsızlık istemiyor. Dahası Irak’taki, İran’a yakın yapıyı Kürtler olmadan değiştirmesi mümkün değil. Yani Kürtler Bağdat’tan ayrıldığında yüzde altmış Şii çoğunluğuyla, sadece Sunni Araplar karşı karşıya gelecek ve Sunni Araplar asla Şii Arapları dengeliyemeyecek. Ancak yukarıdaki Kürtler dengeliyebilir. Amerika Kürtlerin Bağdat’tan ayrılmasını asla onaylamaz. Onların oradan ayrılması demek, Musul’un güneyinden itibaren İran’a terk edilmesi demektir. Bu Basra’daki petrol kontrolünün İran’a geçmesi demektir. Kürtler orada bir denge aracı.
KCK tutuklamaları hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce biraz amacından saptı mı?
Amacından biraz saptı ama aynı zamanda medya biraz abarttı. Türkiye’de soruşturmalar özensiz yapılır. Kürtler söz konusu olduğunda “aman at içeri unut” denir. Adli sistem bunu kendisine bir avantajmış gibi kullanıp önüne geleni içeri tıktı. Kürt siyaseti ile PKK çok içi içe geçtiğinden dolayı özellikle bu KCK modeli de bu iç içe geçişi de öngörmesinden kaynaklanıyor. Şuan Şırnak Belediye Başkanı KCK’dan dolayı içeride. Kendisi PKK tabanından gelmiyor. Aksine Refah Partisi’nden gelme biri. PKK tabanından gelmeyen siyasetçiler kendilerini PKK’ya yarandırmak için fazla bir gayret içine giriyorlar.
Türkiye Kürt halkını gerçekten anlamaya çalışıyor mu?
Kürtlerin hakları, PKK ile mücadele veya müzakerenin çalışmaları yapılmadan hemen şimdi eksiksiz verilmesi gerekiyor. Kürtler toprak istemiyor. Ben Türk olarak neye sahipsem, anadilimde eğitim alabiliyorsam hergün andımızı Kürtler kana kana niye içsin. Bir Türk çocuğu nasıl büyüyorsa, bir Kürt çocuğuda aynı şekilde büyümeli.
Türkiye’de bu sınırlar kanla çizildi. Biz nasıl toprağımzdan vazgeçeriz şeklinde bir algı var...
Malesef var. Güneydoğu’da çok kan dökülmedi o sıralarda, döküldüyse de dökülen kan çoğunlukla Kürtlerin kanı. Eğer Türkler kan hesabı yapıyorsa o zaman bu argüman çöker. Zaten kimse toprak istemiyor. Aksine sınırları kaldıralım diyor Kürtler. Suriye-Türkiye ve Irak-Türkiye arasında ki sınırlar kalkarsa anca olur. Burada istenilen şu; Kürtlere sadece Kürt olduklarından dolayı yapılan ayrımcılık kaldırılsın. PKK sorunu ayrı, PKK’nın talebi ayrı. PKK statü istiyor, ben yöneteceğim diyor. Kürtlere hakları verildikten sonra PKK vazgeçmeyecek. PKK sorunu, devlet ile PKK’nın sorunu Kürtler ile Türklerin değil.
Bir başka algıda; o zaman herkes hak talebinde bulunur, Alevi de hak iste, Çerkez’ide, Ermeni’si, Laz’ıda şeklinde. Bu tür sözler söyleniyor malesef....
Tabii ki de vereceksin. Ben Alevi olarak vergimi veriyorsan, cemevimi de isterim. Sana ne Diyanet. Ben ibadetimiz istersem bir ağacın başında yaparım, istersem bir ağaca taparım. Sana mı soracağım Diyanet. Ben vergi veriyorum. Sen benim hakkımı kısıtlayamazsın. Başbakan’ın telefonu ile üniversitede içki satışı durduruldu. Bu ülkede halk devletin esiri. Halk devletin esaretinden kurtarılmadığı sürece bu sorunlar devam eder. Kürt sorunu diye tartıştığımız şey aslında Kürt halkının devletin esaretinden kurtarılması. Bu esarete bazıları isyan ediyor, bazıları kabul etmiş durumda. Halklar devletlerin esiri olmasın. Başbakan’ın işi mi bir üniversiteyi arayıpta içki satışına karışması. Başbakan benim sınıfımdaki öğrencimin nasıl geldiğine karışamaz. Ben bir üniversite hocası olarak bu Başbakan’ın haddi de değil, işi de değil, görevi de değil.
Bu olaydan bir buçuk hafta öncede Yiğit Bulut köşesinde Parkorman’da yapılan bir festival hakkında yazmıştı. İddia ettiği de gençlere bedava içki dağıtıldığı...
Amerika’da bütün maç organizasyonların sponsorları içki firmalarıdır. Burada stadlarda hadi olmaz, bizim insanımız taşkınlık çıkarıyor. İnsanlar oruç tutar, ister tutmaz. İsterse içki içer, isterse içmez. Ben böyle bir ülkede yaşamak istemiyorum. Ben Başbakan’ın onu bunu telefonlar arayıp orada içki satılıyormuş diyerek Dördüncü Murat gibi zabıtlığa soyunduğu bir ülkede yaşamak istemiyorum. Bu benim ülkem olamaz. Ben sonuna kadar içki içenin özgürlüğünü savunan, içmeyenin de savunan bir ülkede yaşamak istiyorum. Bu ülkenin şirazesi kaydı. Başbakan’ın orada içki mi var diye araması ya da bir köşe yazaranın sırf Başbakan’a yalakalık yapmak için oradan buradan ihtarlar yapıp milletin içkisine karışması doğru değil.
Şemdinli’de olaylar on beşinci gününü geride bıraktı. Bundan sonraki süreçte neler olacağını, Türkiye’nin Suriye’deki Kürtler konusunda nasıl bir yol alacağını ve en önemlisi hükümetin PKK sorunu ile nasıl baş edeceğini hep beraber göreceğiz.