Oysa herkesin çözüm niyetiyle ipine sarıldığı bu konu, “Ordu Sorunu”nun bir sebebi değil, sonucudur.
Silahlı Kuvvetlerin gelişmiş ülke ordularını aşan sayıda profesyoneli var zaten. Subay, astsubay, uzman ve sözleşmelilerden mürekkep ikiyüz bini geçkin bir profesyonel kadro, Avrupa ordularının her birinden daha fazla sayıda. Ama buna rağmen onlar profesyonel, bizimki ise değil.
Bunun bir nedeni de algılama farkıdır. Son otuz yılını sonuçsuz bir iç savaşla geçiren Türkiye toplumu, zorunlu askerlik yoluyla silah altına alınan eğitimsiz gençlerinin bu arbedede yok yere ölmelerine giderek vicdanı sızladığından, harbi bitirmeye kafa yormayı değil de, bu uğurda ölecek adamların hiç değilse askerlik mesleğini gönülleriyle seçip, hâttâ bunun için maaş da almalarını bir nebze olsun su götürür bularak, işte o profesyonelliği diline böylelikle dolamaya başlamıştır.
Hâlbuki profesyonel askerliğin bu yaklaşımlarla yakından uzaktan bir ilgisi yoktur. Bir ordu buradan giderek profesyonelleştirilemez.
Eğer mevcut her şey olduğu gibi yerli yerinde duruyorken profesyonellikten söz edilirse, 700-800 bin kişilik profesyonelmiş gibi görünen bir ordunuz olur, ama bu size gene de yetmez.
Çünkü bu ordu “eski savaş” kalıplarına göre kurulmuş bir silahlı kuvvet olmakla beraber, esasen o bile değildir. Bu ordu düşmanla savaşmak için değil, halkını “resmi bir ideolojik siyasal rejim”içinde tutmak üzere tasarlanmıştır. Askeri faaliyetlerinde görülen zayıflıklarının sebebi de buradan gelmektedir.
Hangi görüşte olurlarsa olsunlar, başlangıçta muhalefet etseler dahi, iktidara gelmiş olan siyasal partilerin mevcut düzene ayak uydurmalarının saiklerini bile buralarda aramak gerekir. İktidara kim gelirse gelsin, hangi program zikredilirse zikredilsin; bu ülkenin ordusu, memleketin siyasal semalarında seçeneksiz bir şekilde dalgalanan hep aynı ideolojik bayrağın çekilecek olduğu tek direktir. O yüzden, şimdilerdeki konjonktürel sessizlik hiç kimseyi yanıltmamalıdır.
“Profesyonel ordu” kavramı, sorunlar sıralamasında ilk telâffuz edilecek konu başlığı değildir. Ondan çok önce gelen hususlar vardır.
Ordunun “temelden reform” ihtiyacı, Türkiye’nin en devasa problemi olarak ortalık yerde durmaktadır. Bir türlü reformlardan geçirilemeyen bu ordu, Cumhuriyet’in doksan yıla damgasını vuran en önemli öğesi olarak, tüm eskimişliğiyle demokrasimizin, çağdaşlaşmamızın, özgürleşmemizin, hâl yoluna koyamadığımız Kürt sorunumuzun, anayasal geriliklerimizin, merkeziyetçiliğimizin, rejim problemlerimizin temel nedenidir. Asıl görevi olan “yurt savunması”ndaki muhtemel zafiyeti ise, sanki başa gelecek bir musibet vesilesiyle ancak iş işten geçince kafalara dank ederek anlaşılabilecekmiş gibi görünmektedir.
Bu yapı lâğvedilip yenisi kurulmadıkça hiçbir şey düzelmeyecektir.
Eğer hakiki değişimin başka yerlerde olduğu görülmez, meselenin öncelikli olarak profesyonelleşme olduğu sanılırsa; bu sefer de tüm personeli memurlaştırılmış daha da statik bir orduya geçilmiş olunur ki, şimdiki hâlini dahi aratır olup, artık sizi bu sorundan bir daha hiç kimse kurtaramaz.
O yüzden ordunun yeniden, “hangi görevler için ve nasıl dizayn edileceği” öncelikli olan hususlardır.
Ana gövdesini, alelâde piyade tüfeği taşıyan avcı erlerinin oluşturduğu bir ordu için profesyonellik lükstür. Ama hedef saptamalarından tutun da atmalarına kadar her bir şeyi bilgisayarlarla yapılabilen sofistike silahlara sahip; teknolojik bir keşif ve istihbarat, yüksek ateş gücü ve hareket kabiliyeti ile donanmış; uçarbirlik, yüzerbirlik, dağ ve komando dinamizmlerine bağışıklı, uzmanlaşmış bir orduda profesyonellik zaten kendiliğinden gerçekleşecektir.
Küresel güç ilişkilerinin, ülkesel imkân ve kabiliyetlerin ve Türkiye coğrafyasının askeri bakımdan yeniden yorumlanmasıyla elde edilecek “askeri anafikir ve yeni savunma konsepti”çerçevesinde vurulacak ilk kazmayla yeni ordunun temeli atılmalı, A’dan Z’ye her şey yeniden tanımlanmalıdır.
Nasıl bir savaşı öngörüyorsunuz? Muhtemel düşmanlarınızın askeri kapasiteleri ne düzeydedir? Topraklarınızı savunma ve düşmanı püskürtme harekâtlarınızın maddi koşulları hangi vasıfta ve ne miktarda kuvvetleri gerektirmektedir? Birlikleri oluşturmak için nasıl bir teşkilât yapısı ve o yapıyı hangi harp silah ve araçlarıyla teçhiz etmeyi plânlıyorsunuz? Teşkilâtlarını ve silahlarını belirlediğiniz birliklerinizin personel kadroları nasıl olsun istersiniz?
Bu ve daha nice ayrıntıyı “yeniden üretmeden” başka hiçbir konuya geçemezsiniz. Ancak bunlardan sonra “mevcut eski yapının acaba neresinden yararlanırım” diye düşünebilirsiniz.
İhtiyaçları mevcut yapıya uydurmaya kalkmayacaksınız. Bunu mevcut durumdan bağımsız olarak saptayıp, içinden sadece gereksinim duyduklarınızı alarak, bir anlamda “devrim” yapacaksınız. Aksi hâlde aynı teraneyi sürdürür durursunuz.
Siz bu değişimi yaparken, generallerin eli armut toplamayacak. Olanaklar gidiyor diye, tabii ki karşı çıkacaklar.
İlkin kamuoyu, sonra da hükümet olarak hiç birinizin böyle bir niyeti yok zaten. O yüzden korkmayın sakın, bunlar benim hüsnü kuruntularım.
Olacağına değil yani!