Haziran ayında Savunma Bakanı İsmet Yılmaz sözleşmeli erlerle ilgili
Hakkâri milletvekili Adil Kurt’un soru önergesine cevap verdi. Önergede 5
soru bulunuyordu. Kaç sözleşmeli er vardır, ne kadarı çatışma
bölgesinde görev yapmaktadır gibi sorulardı ilk üçü. Bakan Yılmaz
bunlara ayrıntılı bir biçimde cevap vermişti: Birinci dönem 539 personel
temin edilmiş; 503’ü birliklerinde görev yapıyor. İkinci dönem 453
personel temin edilerek birliklerine sevk edilmiş. Üçüncü dönem 432 kişi
testlerden başarılı olmuş fakat onların sağlık muayenesi ve güvenlik
soruşturması halen sürmekteymiş.
Yine önergede “Bugüne kadar terörle mücadele kapsamında şehit olan
sözleşmeli erbaş/er bulunmamaktadır” diyor fakat sonra şu ifadeyi
kullanıyor: “İcra edilen İç Güvenlik Harekâtı kapsamında 3 Eylül 2011-26
Haziran 2012 tarihleri arasında 41 profesyonel (subay, astsubay, uzman
jandarma, uzman erbaş) şehit olmuştur.”
* * *
Önergenin devamını aktarayım... Dördüncü soru: Çatışmaların yaşandığı
bölgelerde görevlendirilen sözleşmeli er ve profesyonel birliklerde
çalışan personeller işe alınırken ve imzaladıkları sözleşmelerde
haklarıyla ilgili ‘ölümleri durumunda’ belirtilmiş özel husus veya
hususlar var mıdır?
Beşinci soru: Bu anlamda bölgedeki çatışmalarda ölmeleri durumunda,
‘ölümlerin açıklanmaması’ gibi bir beyanda bulunmuş veya böyle bir
ibareye imza atmışlar mıdır?
Savunma Bakanı ilk üç soruya ayrıntılı biçimde cevap vermesine rağmen
yukarıda belirttiğim dört ve beşinci soruya ortak bir yanıt yazmayı
tercih etmiş. Cevap şöyle:
“Temin edilen sözleşmeli er ve erbaş ile diğer profesyonel personelin
sözleşmeleri; 4678 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri’nde İstihdam Edilecek
Sözleşmeli Subay ve Astsubay Yönetmeliği, 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanunu
ile Uzman Erbaş Yönetmeliği, 6191 sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu
ile Sözleşmeli Erbaş ve Er Yönetmeliği esasları çerçevesinde
yürütülmüştür.”
Yani sizce ne diyor? Sözleşmeli erlere ölümlerinin basına açıklanmaması
gibi bir şart içeren kâğıt imzalatılmış mıdır, imzalatılmamış mıdır?
Bakan bu soruya niçin “Böyle bir şey söz konusu değildir” diye net bir
ifadeyle yanıt vermemiştir? Anlamış değilim.
* * *
Anlaşılmayan başka bir husus daha var. Biliyorsunuz TSK geçen hafta bir
açıklama yaptı: “6 Eylül 2012 itibariyle verdiğimiz şehit sayısı 88
olup şehitlerimizin 54’ü profesyonel askerdir.” 6 Eylül ile hangi tarih
arasında 88 şehit verilmiştir, açıklamadan anlaşılmıyor. Ancak neredeyse
bütün basın yayın organları, bence de doğru bir mantıkla, 2012’nin
başından eylüle kadar yani son 9 ayı kapsayan bir rakam olarak yorumladı
bunu.
Şimdi... Öyleyse bir saniye... Bir üçüncü kaynağımız daha var. İçişleri
Bakanlığı’na bağlı Şehit ve Gaziler Derneği’nin rakamlarına göre tablo
şöyle: 16 Ocak 2012-2 Eylül 2012 arasında (Afyonkarahisar’daki
cephanelik patlamasının vahim sonucu hariç) tam 150 şehit verilmiş. Bu
şehitlerin 114’ü terörle mücadele yani İç Güvenlik Harekâtı sırasında
hayatını kaybetmiş.
İyi de 88 nere, 114 nere? Onların kaçta kaçı profesyonel askerdir?
TSK’dan Savunma Bakanı’nı bir matematik işlemi olarak çıkarırsanız, 26
Haziran-6 Eylül arasında yani son 2 ay 10 günde 13 profesyonel askerin
şehit olduğu sonucunu bulursunuz. Bu profesyonel olanların niye esamisi
okunmamaktadır? 2 ay 10 günde 13 profesyonelin hayatını kaybetmesi,
“Terörle mücadelede artık yeni bir dönem başladı, profesyonelleştik, işi
uzmanlarına bıraktık” övüncünü sarsmaz mı?
* * *
Ölümü, hayatı, savaşı, barışı sayılarla ifade etmek tehlikeli ve
uğursuz bir şeydir. Bugün böyle matematik işlemlere girişmemin sebebi,
devletin üç farklı kurumu tarafından biz vatandaşlara verilen bilgilerin
birbirini tutmuyor olmasıdır. Bu kurumlar bize ya doğruyu söylemiyor ya
da insan hayatını bizim bilmediğimiz bir yöntemle kategorize ediyor.
Sorulara net cevaplar vermiyor. Sözleşmeli erler, profesyoneller, uzun
dönemler, kısa dönemler bir yana, anlıyoruz ki bazı genç ölümler bazı
kurumların listesine girerken diğerlerininki tarafından görmezden
geliniyor. Allahaşkına neler oluyor?