Afyon'da cephanelikte yaşanan patlamayla 25 genç hayatını kaybetti.
Ortaya çıkan ayrıntılar ise ölümün bu ülkede ne kadar da bizlere yakın
olduğunu gösterdi.
İlk gelen bilgiler, Ekim ayında yapılacak ilk denetlemeyle ilgili
askerlerin gece gündüz çalıştırıldıklarıydı. Denetleme için depo
istiflenecek, elden geçirilecek, kutular nizami bir şekilde dizilecek,
denetlemeden tam not alınacak ve komutanın omuzlarına, göğsüne bir
yıldız daha takılacaktı.
Ekim ayına da az bir süre de kalmıştı. Vakit yok, zaman kısıtlıydı.
Binlerce patlayıcı madde nizami bir şekilde dizilmeli, sayıları
çıkarılmalı, yıllara göre numaralandırılmalı, ayrı ayrı yerlere
konmalıydı. Cephaneliğin yanı sıra birlikler temizlenmeli, tuvalet,
banyo, yatakhaneler, yazıhaneler,bürolar tek tek elden geçirilmeli, en
ufak aksilik olmamalıydı.
Denetlemeden olumsuz rapor almak astsubay ve erler için işkence
demekti. Komutanların geleceği yatakların düzenine, tuvaletlerin
temizliğine, mühimmat deposundaki kutuların jilet gibi istiflenmesine
bağlıydı. Aksi halde erler için psikolojik ve fiziki şiddet
kaçınılmazdı.
Birlikteki tüm askerler için denetleme “seferberlik” anlamına
geliyordu. Tuvalet, komutan gelip yalayacak kadar temiz olmalıydı. Kural
buydu, ona göre her yer aynı şekilde düzenlenmeliydi. Birkaç saatlik
denetlemeden sonra eski düzene dönülebilirdi.
Afyon'da yaşananlar da aynen anlattığım türdendi. Olumsuz not almak
istemeyen muvazzaflar, erleri köle gibi çalıştırıyor, 18 günlük asker
olanları bile mühimmat deposunda kullanıyorlardı. İşte onlardan ikisi o
patlamada yaşamını yitirdiler.
Afyon ve denetleme kelimelerini duyunca 2008-2009 yıllarında
askerlikte yaşadığım iki denetleme aklıma geldi. Altı aylık askerlik
sürecimde komutanların tek konuştuğu kelime “denetlemeydi.” Altı ayda
iki denetleme… Dile kolay.
Dile kolay diyorum çünkü yaşadıklarımızı sanırım en iyi askerliğini yapanlar anlayacaktır.
Aylarca ütü, saç, sakal, ayakkabı, tuvalet, koğuş, dolap, pencere
temizliği, evrak yazımı, donun atletin üstünde, çorabın hemen yanında
tıraş köpüğünün 10 santim yukarıda olması gerektiği gibi bazı kuralların
provasını yapardık. Bir de iki sayfalık ezberlenmesi gereken metin
vardı. Hadi biz neyse de, okuma yazma bilmeyenlere bunu ezberlettirmek
ölüm demekti. Bayrak nedir, Türklük nedir, Sancak nedir, laiklik nedir,
Atatürkçülük nedir, Kemalizm nedir, silah nedir, halkçılık nedir,
cumhuriyetçilik nedir, devletçilik nedir, kapitülasyon nedir, sıralı
amirler kimlerdir gibi onlarca ilgisiz konu ezberlenmek zorundaydı.
Denetleme esnasında komutan elini bölükteki birinin omzuna dokundurur ve
“Söyle oğlum laiklik nedir, Kemalizm nedir?” diye sorabilirdi. Soruya
doğru cevap verilmeli, bölük komutanımız dahil generale kadar üstler
olumlu not almalıydı. “İyi asker yetiştirdikleri” için göğüslerine,
omuzlarına üstün hizmet ödülü, madalyası takılmalıydı.
Beş aylık usta birliğimde yanılmıyorsam yüzün üzerinde askere tuvalet
ve banyo temizlettirilmiş, bir o kadar da koridorlar elden
geçirilmişti. Bürokratik, evrak işleri ise bizlerin üzerindeydi.
İş o kadar abartılıyordu ki, 13 saatin üzerinde çalıştırılan erler,
uykusuz halde bir de 8 saat nöbete gönderiliyordu. Altı aylık askerlik
süremin yanılmıyorsam iki ayı böyle uykusuz geçmiş, silah elde nöbette
kimi zaman uykuya yenik düşmüştük. Birliğe saldırı mı olacakmış,
ölecekmişiz, uykuda yakalanıp bir hafta askeri cezaevine
gönderilecekmişiz, inanın umurumuzda bile olmazdı. Haftalarca uykusuz
geçen günlerde, uykuda ölüm bile tatlı geliyordu bize. Uykuya,
dinlenmeye o kadar hasrettik.
Ne mi oldu denetlemelerde?
Ütümüz, tıraşımız, dolaplarımız, bölüğümüzün temizliği çok iyiydi ve
sorular da iki sayfalık kağıdı ezberleyenlere sorulmuştu da denetlemeden
komutanlığımız tam not almıştı. Amiralin, Albayın, Yarbayın,
Binbaşının, Yüzbaşının göğsüne kaç yıldız takıldı bilmiyorum.
Ergenekon ve darbe soruşturmalarından tutuklananların “göğsümüzde şu
kadar yıldız var, vatana şu kadar hizmet ettik, bizleri nasıl
tutuklarsınız?” serzenişlerini görünce gülüyorum. O göğüslere
yıldızların nasıl takıldığını bilerek. Tutuklanan bir Koramiralle o
denetlemelerden birinde yan yana sandalyede, aynı masada yemek yiyip,
konuştuklarını tebessümle hatırlayarak. 45 dakika yanında oturan kişinin
“gazeteci” olduğunu bilmeden, oturduğu masadaki erin kim olduğunu bile
merak etmeden yaptığı konuşmaları acı acı hatırlayarak.
Kimse bu soruları soran zevata şu soruyu sormaz. “Vatana o kadar
hizmet ettiniz de bu terör 30 yıldır nasıl oldu da bitirilemedi? Neden
sizlerden hiç biri terörle mücadelede ön saflarda bulunmadı? Şehit
olmadı?” Darbe planlarını ve öteki hukuksuz işleri sormuyorum bile.
Sorulacak o kadar soru var ki.
Tekrar Afyon’a yaşadığımız acı olaya döneyim.
Cephaneyi 10 günlük askere istiflettirirseniz, terörle mücadele için
üç aylık çocukların eline silah verip, dağa, nöbete gönderirseniz, bir
de nöbete gönderdiğiniz erleri nöbet öncesi tüm işlerde kullandırıp
uykuya hasret bırakırsanız, Afyon ve benzeri çok olay yaşarsınız.
Çocukları bir bir hayatlarının baharında ölüme atarsınız.
Sonra da niye bu kadar insan şehit oldu diye soru sorulduğunda vereceğiniz cevabınız olmaz.
Yok mudur sizlerin eğitimli personeli? Yok mudur mühimmat deposunu
istifleyecek yetişmiş bir elamanınız? Önemli midir kutuların jilet gibi
olması?
Paşanın eşinin köpeğini gezdirmeye adam bulursunuz ama bu işlere ayıracak vaktiniz yoktur.
Bu ülke gerçekten garip…
Kocatepe gemisi kendi uçaklarımız tarafından vurulur, dönemin komutanı Güven Erkaya yıllar sonra Deniz Kuvvetleri Komutanı olur.
Tankı çaldıran tank komutanlığına atanır.
Uçağımızı düşürürüz, Yunanistan vurdu diye olayı kapatırız. Komutanı terfi ettiririz.
Suriye’de jeti kimin düşürdüğü bulamayız.
Mayını çıkartacak ekibi beklemeden bir üsteğmene elle çıkarması emri
veririz, üsteğmen şehit olur, komutanı Yarbaylıktan Albaylığa terfi
ettiririz.
Sonra da kendi kendimize sorarız.
'Neden bu kadar insan şehit oldu?' diye.
25 gencin ölümüne neden olan komutanı yıllar sonra Kara Kuvvetleri
Komutanı ya da Genelkurmay Başkanı olarak görürsek şaşırmayacağım artık.
Ben alıştım bu durumlara, sizi bilemem.
Son notum da Sayın Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genelkurmay Başkan'ına; Olayı süratli ve detaylı bir şekilde araştırıp, ortaya çıkaracağınızı beyan etmişsiniz. Uludere soruşturmasına benzemesin de...