11 Şubat 2013 Pazartesi

Darbecilere af beklentisi veya işin esası / Adem Yavuz Arslan

Gizliliğin esas, hücre örgütlenmesinin ise temel kural olduğu söz konusu örgütlenmelere yönelik operasyon ve yargı süreçleri de hayli tartışmalı geçiyor.

Şunu baştan kabul edelim.
Derin yapılarla mücadele zor iştir. Güçlü bir siyasi irade, cesur ve fedakâr güvenlik bürokratları ister.
Medya ve halk desteği de olmazsa olmazdır.

Son günlerde 'Acaba bu iradede bir zayıflama mı var' tartışmaları var. Hatta hükümetin 2013'ü 'barışma' yılı yapacağı ve cezaevlerinin boşalacağı yorumları da yapılıyor.

Peki bunlar ne kadar gerçekçi?
Aslında kulis ya da analiz adı altında yorum yapanlar, tahliye sayıları verenler hatta hızını alamayıp 'Silivri'nin yeni sakinlerini' tarif edenler temennilerini sıralıyorlar.

Yoksa CHP'nin de iddia ettiği gibi hükümet darbecilerden özür dilemiş ya da dileyecek değil.
Kaldı ki 'af yılı' söylemi geçtiğimiz 2012 yılı içinde güçlü şekilde dillendirilmişti.

Öyle ki her ortamda şu görüşleri paylaşan çevreler vardı: "Türkiye'de artık darbe olmaz. Cuntalar dersini aldı. Eh hırsız da kaçtığı yere kadar kovalanmayacağına göre artık kapsamlı bir af çıksa, hükümet herkesin hükümeti olsa."

Bu görüşlere başkalarının da eklendiği oldu.

Mesela "Etrafımız ateş çemberi. Böyle bir dönemde orduyla kavga etmenin bir anlamı yok" diyenler de var.

Son günlerde dolaşıma sokulan 'temenni'lerden biri de şöyle: "KCK'lılar serbest bırakılırken Silivri'nin ayrı tutulması olmaz."

Bu ve benzeri parlak fikirler başkentte her gün konuşuluyor. Ancak gerçekliği veya realize olup olmayacağı tartışmalı.

Çünkü Başbakan Erdoğan da Cumhurbaşkanı Gül de yaşanan süreçlerin birinci elden şahitleri, mağdurları.

Ayrıca Türkiye'nin önündeki temel riskleri ve potansiyel tehditleri herkesten iyi görüyorlar.
O yüzden 'zamanın ruhu'na kendini kaptırıp 'hükümet herkesi affedecek, KCK'lılar da darbeciler de serbest kalacak' kutlamalarına katılanlar hayal kırıklığı yaşayabilirler.

Saygın sanıklar yoksa?

Ayrıca şu temel kuralı da atlamamak lazım.

Usul tartışmalarıyla esası kaçırmamak gerek. Esas gayet basit; darbeciler yargılanıyor.

Maalesef siyasetçilerin, medyanın, aydınların büyük bir kısmı 'zamanın ruhuna' kendini kaptırıp bu dosyaların esasına bakmıyorlar.

Oysa iddianamelere, delil klasörlerine baksalar esası çok net görecekler.

Ancak, kim binlerce sayfalık iddianameyi okuyacak, delil klasörlerine bakacak? Onun yerine 'barış güvercini' olmak herkese 'mavi boncuk' dağıtmak daha cazip.

Hem başınız ağrımaz hem de demokrat olursunuz!

Güncel örnekten hareketle soralım: Kanunların suç saydığı şeyleri asker neden suç olarak görmez?
Mesela İzmir'deki casusluk davası.

İddianameyi okurken yüzünüz kızarıyor. Ordunun yatak odasına girilmiş, en mahrem dosyalar sızdırılmış.
Merak eden, iddianameden neler döndüğünü okuyabilir.

Asıl gelmek istediğim yer başka.

Sivil savcılık olaya el koymadan çok önce casusluk şebekesiyle ilgili Hava Kuvvetleri inceleme başlatmış. Yani Hava Kuvvetleri çeteyi bulmuş.

Ama sonrası yok.

Bu esnada çete yıllarca kışlaları kevgire çevirmiş.

Hülasa; Balyoz'da, İrticayla Mücadele Eylem Planı'nda ya da benzeri illegal işlerde hep aynı tabloyla karşılaşıyoruz.
Ya kanunsuzluklar suç sayılmıyor ya da 'Orduyu yıpratmayalım' denip üstü örtülüyor.
Artık esasa bakma zamanı gelmedi mi?