15 Şubat 2013 Cuma

Darbeci generali ziyaret / Namık ÇINAR

 Helâl olsun Ahmet Hakan’a.
Çarşamba akşamı CNN-Türk’teki Tarafsız Bölge programında, her zamanki tarafgirliğiyle sanık yakını ve sanık avukatlarını stüdyoya doldurarak, darbeci generallerin ne denli masum olduklarının propagandasını bir kez daha yaptırdı onlara.
Bravo doğrusu; dezenformasyon kuvvetlerinin sıkı dostlarından biri olarak, medya ayağındaki işlevini sadakatle yerine getiriyor.
Lâfı sakın ola “insanîlik”miş falan gibi bir yere getirmesin hiç kimse; çünkü koktu o ayaklar. Hepimiz çok iyi biliyoruz ki, darbeci zihniyeti temize çıkarmak için her türlü yolun denendiği bir mücadeledir bu.
Amaç, gerçeği arayıp bulmak olsa, sanık yakınlarından sanık avukatlarından mı gider insan? Onlardan mı öğrenilir, doğrular?
Doğrular, Türkiye’nin yarım yüzyıllık askersel rejimi, 27 Mayıs’la başlanan ve sonrasındaki diğer müdahalelerle sürdürülen, her bir aşaması kopuk kopuk değil, süreç içerisinde birbirini tetikleyen ve günün ihtiyaçlarına göre yeni şekiller verilerek yürütülen safhalar olarak algılanıp, bir bütünlük içinde irdelenirse anlaşılabilir ancak.
İyi de, Türkiye halkına nice çileler çektirmiş bu adamların kurmuş oldukları o despotik nizamın yıkılmamasında rol oynayıp da ne geçecek eline?
Daha çok genç. Bu yaptıklarının utancını yaşayacağı uzun yılları olacak önünde, hiç kuşkunuz olmasın.

Hâkim olmak “out”, sanık olmak “in”
Ben Silivri’de yargıç olsam, daha fazla rezil olmadan basardım istifayı.
Ağzı var dili yok koşullarda, “nedir bu üstümüze yağan yıldırımlar?”, derdim. “Payıma düşen bütün ülke kamuoyunun nefreti olacaksa, içine ederim ben bu işin.

Yargıla ama hapse atma! Suçla ama cezalandırma!

Madem yüreğiniz kaldırmayacaktı bu yargılamaları, neydi o başlangıçtaki afralar tafralar?”
Zaten birinci sınıf hâkimimdir muhtemelen. Emekliliğim de çoktan gelmiştir. Sanki gümüşletecek miyim kalıp da, bundan sonrasını?
Gider, bir güzel yerleşirim Antalya’ya. Yazlığımı, hem de tam Karpuzkaldıran’a karşı alır da, öyle bakarım keyfime.

“Bu ülkede darbecileri yargılama iradesi, Başbakan dâhil artık hiç kimsede kalmadıysa, mahallenin enayisi ben miyim, bana ne askerî vesayetten? Ne hâliniz varsa görün!”derim.
Hoş, o hâkimlerin o savcıların günahları da az buz değil hani!
Askerî meseleleri doğru dürüst kavramadan; orgenerali de yüzbaşıyı da, komutanı da karargâh subayını da aynı çuvala doldurarak, hâsılı ellerine yüzlerine bulaştırarak, en sonunda bu ülkenin ceberutlarını bile mazlum kıldılar ya, aferin onlara.
Hâlbuki ben malımı iyi bildiğim için bakın buraya yazıyorum, eğer tutuklu yargılanmasalardı, boş durmayıp şimdiye kadar on kere darbe yapmışlardı o generaller, bilmiş olun.
O yüzden, sosyopolitik ve bilimsel analizlere yaslanıp da bir an önce somut reformlar yapmak dururken, darbeci faşizan zihniyetlerin ürettiği yargısal mekanizmalara bu denli bel bağlamayın, askerî sorunlarımızı o mekanizmaların bakacağı dava sonuçlarından hâsıl olacak çözümlere endekslemeyin, hüsrana uğrarsınız sonra, dedimdi de kaç sefer, ya gülmüştünüz ya da anlamak istememiştiniz ne demeye getirdiğimi.
Nihayet iş işten geçtikten sonra şimdi görüyorsunuzdur sanırım, bu çıfıt ilişkiler dünyasının kaç bucak olduğunu.

Harç bitti, yapı paydos
Sizce masum bir nezaket midir Başbakan’ın yaptığı? Onun gibi birinin sergilediği davranışlar ne gibi sonuçlara yol açar, yok mudur bunun önemi?
Bu ziyaret, ulusalcıların değirmenine su taşımaktan, onlara sinyal vermekten, saf değiştirmekten başka nedir ki?
Tarihe de, kendi gemisini ilk terk eden bir kaptan olarak geçecektir.
Siz de heba edilmiş o cânım dinamik konjonktürler ve enerjilerden sonra, artık reform meform yerine, duvar yalayan sabi sübyanlar gibi yahut daha iyisi postal yalayanlar gibi, avucunuzu yalarsınız, olur biter.
Eğer bundan sonra darbe heveslisi genç adaylar olursa, onlara da tavsiyem; sakın korkmasınlar! Bakın görüyorsunuz hiçbir şey olmuyor. Yargılayamıyorlar bile.
Siz de artık biraz dikkatli olun, canım! Ne o öyle dört bir yana saçılmış sayfalar dolusu plânlar... plânlar... Ne lüzum var bunlara? Zaten “höt” demenize bile gerek yokmuş, baksanıza!
Bir darbeye mi niyetlendiniz, gece yarılarına sarkıp da uykunuzdan olmayın, değmez. Arkanızdan atlı kovalamıyor. Öğlene doğru yavaş yavaş olursa iyidir. Hâttâ Cuma namazına rastlatırsanız, birçoğunu camilerde yakalarsınız.
Anons için TRT’yi değil de, minberlerde okunacak fetva için Diyanet İşleri’ni çağırırsanız, yeter.
Biz mi?
Biz teknede su seviyesinin altındakiler, daima ilk boğulanlar oluruz.
Takma kafana!