7 Mart 2016 Pazartesi

TSK’nın sivil memurları özlük haklarında iyileştirme istiyor /// Metin Gurcan

Ankara'daki araçlı intihar saldırısında çoğu askeri bir serviste bulunan 29 kişi hayatını kaybetti. Hayatını kaybedenlerin 13’ü Genelkurmay Başkanlığı ve kuvvet komutanlıklarında çalışan sivil memurlardı. Saldırıda hayatını kaybeden subay ve astsubaylara resmi askeri cenaze töreni düzenlenip bu askeri personel şehitliklere defnedilirken hayatını haybeden sivil memurlara ise askeri bir cenaze töreni düzenlenmedi.
SummaryYAZDIR Ankara saldırısında aynı otobüste hayatını kaybeden askerlerle sivil memurlara farklı hak ve statü düzenlemesi ihtimali TSK’daki sivil memurları üzdü.

Aynı servis otobüsünde bulunan ve aynı terör saldırısında hayatını kaybeden 13 sivil memur hukuki açıdan ‘asker şahıs’ olarak sayılmadıkları için aynı saldırıda hayatını kaybeden subay ve astsubaylardan farklı bir statüde değerlendiriliyor. 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 21.nci maddesi gereği terör eylemlerinde ölen asker şahısların yakınlarına tanınan maddi haklar çerçevesinde bu saldırıda hayatını kaybeden subay ve astsubay ailelerine yaklaşık de 90 bin lira nakdi yardım sağlanacak, eş ve çocuklarına şehit aylığı bağlanacak ve aileleri şehitlerin ailelerine verilen iki kişilik kamuda istihdam hakkından istifade edecekler. Şimdi soru şu: Saldırıda aynı otobüste hayatını kaybeden sivil memurlar da bu haklardan eşit şekilde yararlanacak mı? Yetkililerin ilk açıklamaları bu memurların da asker şahıslara tanınan tüm haklardan eşit şekilde yararlanacakları yönünde.

Ancak mevcut kanunlar nedeniyle bu sözde durulup durulmayacağı konusunda endişeler var.
Al-Monitor’a konuşan Askeri İş Yerlerinde Görevli Kamu Sendikası (ASİM-SEN) Genel Başkanı Ali Önal “Bu vaatlerin takipçisi olacağız” diyor ve ekliyor: “Ancak ne yazık ki Türk Silahlı Kuvvetleri’nde (TSK) çalışan binlerce sivil işçi ve memurun çok ciddi özlük hakkı problemleri bulunuyor ve bu problemlerin çözümü için kanun değişikliği gerekiyor. Ne yazık ki yasa yapıcı parlamentodan bu konuda gerekli desteği alamıyoruz”.

Şu an toplam 630 bin personeli bulunan TSK’da 52 binin üzerinde görevli sivil memur, 280’e yakın farklı iş kolunda çalışıyor. Bunlardan yaklaşık 20 bini işçi, 32 bini ise memur statüsünde.

Askeri kurumlarda çalışan işçi ve memurların sendika kurması önündeki engeller 2013 yılında kaldırılınca kurumsallaşmasını tamamlayabilen ASİM-SEN’in temel amacı TSK’da görev yapan sivil işçi ve memurların ekonomik, kariyer, sosyal ve demokratik haklarını savunmak.

TSK içinde görev yapan sivil memurlar 657 sayılı devlet memurları kanununa bağlı. Ancak askeri kanun ve yönetmelikler nedeniyle kurumun hiyerarşik yapısına hapsedildiklerini, bu nedenle de hak mağduriyetlerine uğradıklarını düşünüyorlar. Sivil memurlar bir çok yerde rütbeli personel ile aynı koşullarda çalışmasına rağmen aynı haklardan yararlanamıyor. ASİM-SEN de sivil memurları sıkı bir emir komuta zinciriyle tanınan TSK’da söz sahibi olabilmeleri, hak ve özgürlüklerini koruyabilmeleri için örgütlü bir mücadeleye yani sendikalaşmaya çağırıyor.

Hal böyle olunca ASİM-SEN ile işveren konumunda olan ve ‘emirlere mutlak itaat’ anlayışı ile çalışan TSK’nın yüksek komutası arasında hassas yönetilmesi gereken bir süreç ortaya çıkıyor. Bu, zaman zaman ASİM-SEN ile Genelkurmay Başkanlığı’nı karşı karşıya getirebiliyor. Örneğin ASİM-SEN Başkanı Ali Önal Ankara saldırısında hayatını kaybedenler için 27 Şubat’ta Genelkurmay Karargahı’nda yapılan anma törenine sendikalarının davet edilmediğini vurgulayarak bu konudaki kırgınlığını ifade ediyor: “Ama son yıllarda yüksek komutada ASİM-SEN ve TSK’daki sivil memurların hak mücadeleleri konusunda çok olumlu gelişmeler görüyoruz. Bunlardan en önemlisi artık yüksek komuta kademesi sivil memurların da TSK’da önemli bir grup olduğunun farkına varmaya başladılar ve bizim sesimize geçmişe nazaran daha çok kulak kabartıyorlar”.
Bu olumlu sürece rağmen gelinen aşamada kanuni değişikliklerin önem kazandığının altını çizen Önal’a göre TSK’da görev yapan sivil memurların hak mağduriyetleri konusunda son sözü söyleyecek makam parlamento.

Peki sivil memurların şikayet ettiği hak mağduriyetleri neler? Öncelikle TSK’daki sivil memurlar rütbeli personel gibi hizmet tazminat alamıyorlar. Ayrıca sivil memurların rütbeli personel gibi askeri kamp ve sosyal tesisleri kullanmaları mümkün değil, lojman hakları da bulunmuyor. Nöbet ve görev nedeniyle fazla mesai yapmak zorunda kaldıklarında kendilerine ek ödeme yapılmıyor. Bazen sivil memurlar bu şekilde ek ödeme yapılmadan bir ayda altı-yedi gün gece nöbeti tutabiliyor. Görevde yükselme ve kariyer konularında da diğer devlet memurlarına nazaran büyük dezavantajları bulunuyor. Örneğin her zaman alt kademe personeli olarak kodlanan sivil memurlar ‘uzman’ unvanı elde etseler bile TSK’nın kurum ve karargahlarında yönetici düzeyinde görev yapmaları çok zor. Yani TSK’daki sivil memurlar yüksek lisans hatta doktora dahi yapsalar yönetici olamamakta. Örneğin doktorasını yapmış, işinde uzman 30 yıllık bir sivil memur yeni mezun olmuş 22 yaşındaki bir teğmenin emir komutasında çalışmak zorunda kalabiliyor.

Sivil memurlar arasında en çok mağdur olanlarsa kadın memurlar. Al-Monitor’a konuşan ASİM-SEN’in kadınlardan sorumlu yöneticisi Özlem Işık özellikle vardiyalı veya bol gece nöbeti gerektiren pozisyonlarda çalışan kadın sivil memurların çocuklarını bırakacak kreş bulamadığını, ailevi sıkıntılar yaşadığını belirtiyor ve devam ediyor: “TSK’daki pozisyonlar gerçekten de büyük özveri ve fedakârlık gerektiriyor. Ama sivil memurlar anne olunca anneliğin gereklilikleri ile bu pozisyonların gereği olan yoğun iş temposu, bol vardiyalı işler ve gece nöbetleri ister istemez aile düzenini etkiliyor. Son yıllarda kadın sivil memurların haklarına yönelik TSK içinde çok olumlu bir farkındalık var. Bu bizi çok mutlu ediyor ama bu olumlu yükseliş devam da etmeli”.

TSK bünyesindeki sivil memurların en çok şikayetçi oldukları bir diğer konu ise ‘mobbing’ yani sistemli bir şekilde, süreklilik arz eden bir sıklıkta çalışanı sindirme maksadı ile kişinin özgüvenine uygulanan psikolojik ve hatta fiziksel saldırgan davranış.

TSK içinde bir sivil memura yönelik ilk mobbing davası 2013’te ASİM-SEN avukatları tarafından açılmış. İlginç şekilde TSK’da açılan mobbing davalarında sabah içtimaya çıkmaya zorlanan sivil memurlar ile üst veya amirine “Komutanım” şeklinde hitap etmeyen, askeri birliklerde cep telefonu kullanması yasaklanan sivil memurların dosyaları sayı olarak öne çıkıyor.

Disiplini her şeyin üstünde gören askerler, maalesef memurlardan da aynı disiplini yani “mutlak itaat”ı beklemekte. Hal böyle olunca hiçbir askeri eğitimi olmayan, üstelik askerlikle ilgisi bulunmayan memurların amiri olan askeri yöneticiye karşı her tavrı ve hareketi disiplinsizlik diye algılanarak “memurun vakarına yakışmayan hareket” şeklinde değerlendiriliyor ve ceza veriliyor. Bu psikolojik baskı da bir süre sonra mobbinge dönüşüyor.

Nitekim son yıllarda sivil memurlar içinde psikolojik tedavi görenlerin sayısındaki artış bu durumun en açık ıspatı.

Ankara saldırısında hayatını kaybeden sivil memurların aynı otobüste hayatını kaybeden rütbeli personelden farklı bir hukuki mevzuata tabi tutulma ihtimali, kamuoyunda ilk kez TSK’da çalışan binlerce sivil memurun hak mağduriyetlerinin bu kadar yüksek sesle tartışılmasına neden oldu. Son yıllarda bu konuda iyileştirmeler yapılsa da TSK gibi hiyerarşik ve kurum içi disiplini çok önemseyen kurumlarda kültürel değişim kolay değil.
Öte yandan sivil memurlar ASİM-SEN sayesinde örgütlü bir şekilde verdikleri sessiz demokratik mücadeleden de vazgeçecekmiş gibi görünmüyor. Bu mücadele de aslında uzun vadede TSK’nın organizasyonel kültürünün demokratikleşmesi açısından çok önemli.