Ankara'daki araçlı intihar saldırısında çoğu
askeri bir serviste bulunan 29 kişi hayatını kaybetti. Hayatını
kaybedenlerin 13’ü Genelkurmay Başkanlığı ve kuvvet komutanlıklarında
çalışan sivil memurlardı. Saldırıda hayatını kaybeden subay ve
astsubaylara resmi askeri cenaze töreni düzenlenip bu askeri personel
şehitliklere defnedilirken hayatını haybeden sivil memurlara ise askeri
bir cenaze töreni düzenlenmedi.
Aynı servis otobüsünde bulunan ve aynı terör
saldırısında hayatını kaybeden 13 sivil memur hukuki açıdan ‘asker
şahıs’ olarak sayılmadıkları için aynı saldırıda hayatını kaybeden subay
ve astsubaylardan farklı bir statüde değerlendiriliyor. 3713 sayılı
Terörle Mücadele Kanunu’nun 21.nci maddesi gereği terör eylemlerinde
ölen asker şahısların yakınlarına tanınan maddi haklar çerçevesinde bu
saldırıda hayatını kaybeden subay ve astsubay ailelerine yaklaşık de 90
bin lira nakdi yardım sağlanacak, eş ve çocuklarına şehit aylığı
bağlanacak ve aileleri şehitlerin ailelerine verilen iki kişilik kamuda
istihdam hakkından istifade edecekler. Şimdi soru şu: Saldırıda aynı
otobüste hayatını kaybeden sivil memurlar da bu haklardan eşit şekilde
yararlanacak mı? Yetkililerin ilk açıklamaları bu memurların da asker şahıslara tanınan tüm haklardan eşit şekilde yararlanacakları yönünde.
Ancak mevcut kanunlar nedeniyle bu sözde durulup durulmayacağı konusunda endişeler var.
Al-Monitor’a konuşan Askeri İş Yerlerinde Görevli Kamu Sendikası (ASİM-SEN)
Genel Başkanı Ali Önal “Bu vaatlerin takipçisi olacağız” diyor ve
ekliyor: “Ancak ne yazık ki Türk Silahlı Kuvvetleri’nde (TSK) çalışan
binlerce sivil işçi ve memurun çok ciddi özlük hakkı problemleri
bulunuyor ve bu problemlerin çözümü için kanun değişikliği gerekiyor. Ne
yazık ki yasa yapıcı parlamentodan bu konuda gerekli desteği
alamıyoruz”.
Şu an toplam 630 bin personeli bulunan TSK’da 52 binin üzerinde görevli sivil memur, 280’e yakın farklı iş kolunda çalışıyor. Bunlardan yaklaşık 20 bini işçi, 32 bini ise memur statüsünde.
Askeri kurumlarda çalışan işçi ve memurların sendika kurması önündeki engeller 2013 yılında kaldırılınca kurumsallaşmasını
tamamlayabilen ASİM-SEN’in temel amacı TSK’da görev yapan sivil işçi ve
memurların ekonomik, kariyer, sosyal ve demokratik haklarını savunmak.
TSK içinde görev yapan sivil memurlar 657 sayılı devlet
memurları kanununa bağlı. Ancak askeri kanun ve yönetmelikler nedeniyle
kurumun hiyerarşik yapısına hapsedildiklerini, bu nedenle de hak
mağduriyetlerine uğradıklarını düşünüyorlar. Sivil memurlar bir çok
yerde rütbeli personel ile aynı koşullarda çalışmasına rağmen aynı
haklardan yararlanamıyor. ASİM-SEN de sivil memurları sıkı bir emir
komuta zinciriyle tanınan TSK’da söz sahibi olabilmeleri, hak ve
özgürlüklerini koruyabilmeleri için örgütlü bir mücadeleye yani
sendikalaşmaya çağırıyor.
Hal böyle olunca ASİM-SEN ile işveren konumunda olan ve
‘emirlere mutlak itaat’ anlayışı ile çalışan TSK’nın yüksek komutası
arasında hassas yönetilmesi gereken bir süreç ortaya çıkıyor. Bu, zaman
zaman ASİM-SEN ile Genelkurmay Başkanlığı’nı karşı karşıya
getirebiliyor. Örneğin ASİM-SEN Başkanı Ali Önal Ankara saldırısında
hayatını kaybedenler için 27 Şubat’ta Genelkurmay Karargahı’nda yapılan
anma törenine sendikalarının davet edilmediğini vurgulayarak bu konudaki
kırgınlığını ifade ediyor: “Ama son yıllarda yüksek komutada ASİM-SEN
ve TSK’daki sivil memurların hak mücadeleleri konusunda çok olumlu
gelişmeler görüyoruz. Bunlardan en önemlisi artık yüksek komuta kademesi
sivil memurların da TSK’da önemli bir grup olduğunun farkına varmaya
başladılar ve bizim sesimize geçmişe nazaran daha çok kulak
kabartıyorlar”.
Bu olumlu sürece rağmen gelinen aşamada kanuni
değişikliklerin önem kazandığının altını çizen Önal’a göre TSK’da görev
yapan sivil memurların hak mağduriyetleri konusunda son sözü söyleyecek
makam parlamento.
Peki sivil memurların şikayet ettiği hak mağduriyetleri
neler? Öncelikle TSK’daki sivil memurlar rütbeli personel gibi hizmet
tazminat alamıyorlar. Ayrıca sivil memurların rütbeli personel gibi
askeri kamp ve sosyal tesisleri kullanmaları mümkün değil, lojman
hakları da bulunmuyor. Nöbet ve görev nedeniyle fazla mesai yapmak
zorunda kaldıklarında kendilerine ek ödeme yapılmıyor. Bazen sivil
memurlar bu şekilde ek ödeme yapılmadan bir ayda altı-yedi gün gece
nöbeti tutabiliyor. Görevde yükselme ve kariyer konularında da diğer
devlet memurlarına nazaran büyük dezavantajları bulunuyor. Örneğin her
zaman alt kademe personeli olarak kodlanan sivil memurlar ‘uzman’ unvanı
elde etseler bile TSK’nın kurum ve karargahlarında yönetici düzeyinde
görev yapmaları çok zor. Yani TSK’daki sivil memurlar yüksek lisans
hatta doktora dahi yapsalar yönetici olamamakta. Örneğin doktorasını
yapmış, işinde uzman 30 yıllık bir sivil memur yeni mezun olmuş 22
yaşındaki bir teğmenin emir komutasında çalışmak zorunda kalabiliyor.
Sivil memurlar arasında en çok mağdur olanlarsa kadın
memurlar. Al-Monitor’a konuşan ASİM-SEN’in kadınlardan sorumlu
yöneticisi Özlem Işık özellikle vardiyalı veya bol gece nöbeti
gerektiren pozisyonlarda çalışan kadın sivil memurların çocuklarını
bırakacak kreş bulamadığını, ailevi sıkıntılar yaşadığını belirtiyor ve
devam ediyor: “TSK’daki pozisyonlar gerçekten de büyük özveri ve
fedakârlık gerektiriyor. Ama sivil memurlar anne olunca anneliğin
gereklilikleri ile bu pozisyonların gereği olan yoğun iş temposu, bol
vardiyalı işler ve gece nöbetleri ister istemez aile düzenini etkiliyor.
Son yıllarda kadın sivil memurların haklarına yönelik TSK içinde çok
olumlu bir farkındalık var. Bu bizi çok mutlu ediyor ama bu olumlu
yükseliş devam da etmeli”.
TSK bünyesindeki sivil memurların en çok şikayetçi
oldukları bir diğer konu ise ‘mobbing’ yani sistemli bir şekilde,
süreklilik arz eden bir sıklıkta çalışanı sindirme maksadı ile kişinin
özgüvenine uygulanan psikolojik ve hatta fiziksel saldırgan davranış.
TSK içinde bir sivil memura yönelik ilk mobbing davası 2013’te ASİM-SEN avukatları
tarafından açılmış. İlginç şekilde TSK’da açılan mobbing davalarında
sabah içtimaya çıkmaya zorlanan sivil memurlar ile üst veya amirine
“Komutanım” şeklinde hitap etmeyen, askeri birliklerde cep telefonu
kullanması yasaklanan sivil memurların dosyaları sayı olarak öne
çıkıyor.
Disiplini her şeyin üstünde gören askerler, maalesef
memurlardan da aynı disiplini yani “mutlak itaat”ı beklemekte. Hal böyle
olunca hiçbir askeri eğitimi olmayan, üstelik askerlikle ilgisi
bulunmayan memurların amiri olan askeri yöneticiye karşı her tavrı ve
hareketi disiplinsizlik diye algılanarak “memurun vakarına yakışmayan
hareket” şeklinde değerlendiriliyor ve ceza veriliyor. Bu psikolojik
baskı da bir süre sonra mobbinge dönüşüyor.
Nitekim son yıllarda sivil memurlar içinde psikolojik tedavi görenlerin sayısındaki artış bu durumun en açık ıspatı.
Ankara saldırısında hayatını kaybeden sivil memurların aynı
otobüste hayatını kaybeden rütbeli personelden farklı bir hukuki
mevzuata tabi tutulma ihtimali, kamuoyunda ilk kez TSK’da çalışan
binlerce sivil memurun hak mağduriyetlerinin bu kadar yüksek sesle
tartışılmasına neden oldu. Son yıllarda bu konuda iyileştirmeler yapılsa
da TSK gibi hiyerarşik ve kurum içi disiplini çok önemseyen kurumlarda
kültürel değişim kolay değil.
Öte yandan sivil memurlar ASİM-SEN sayesinde örgütlü bir
şekilde verdikleri sessiz demokratik mücadeleden de vazgeçecekmiş gibi
görünmüyor. Bu mücadele de aslında uzun vadede TSK’nın organizasyonel
kültürünün demokratikleşmesi açısından çok önemli.