Her büyük acının ardından, içeriği iyice manasızlaşan (!) adeta geyik muhabbetine dönüşen tartışmalar, sorular…
“İstifa yok mu?”, “güvenlik önlemlerinin yetersizliği”, ” istihbarat zafiyeti”…
Kan uykusu demek bu kadar ağır olurmuş da bilmezmişiz. Türkiye’nin
en büyük zafiyeti; yönetim. Hem de her kademede. Tepeden tırnağa.
Başkomutanlıktan, Başbakanlığa, oralardan tüm Bakanlıklara, yargıya,
siyasi partilere… Her yere; çürütürcesine sirayet etmiş bu yönetim
zafiyeti. Kifayetsiz muhterislerin de işine çok geliyor. Büyük AKP
devlet adasının yanında küçük AKP modeli adacıklar da oluşuverdi her
yerde. Şahsi istikballer her şeyin önüne geçti. Tek istisnası, önüne
asla ve kat’a geçilemeyen, geçilmesi teklif dahi edilemeyen; reisler.
O şerefli istifa müessesesinin, içi boşaltıldı. Onursuzlaştırıldı.
“O istifa etse ne olacak ki yerine gelecek daha mı iyice olacak”
psikolojisi milletin kabulünde kurumsallaştırıldı. Bunları kabullene
kabullene her büyük katliamın ardından feryat figan ediyoruz. Ne kadar
acı!.. Bu kifayetsiz muhterislere yol verenlerin, istifa edecek kadar
onuru olmayanları bizim seçtiğimizi unutuyoruz. Her defasında “hadi bir
kere daha “dediğimizi hiç hatırlamıyoruz. 10 Ekim 2015’te Ankara Gar’ı
patlatıldı 109 can verdik, 17 Şubat 2016’da Merasim Sokak patlatıldı 29
can verdik, 13 Mart 2016’da Kızılay’da Atatürk Bulvarı patlatıldı -bu
satırların yazıldığı sırada- 37 can verdik. Haa!.. Bu arada 20 Eylül
2011 tarihinde Ankara’nın göbeğinde Kumrular Sokak da patlatılmış ve 5
can 40 yaralı vermiştik. O zamanlarda da “istifa eden yok mu” diye geyik
çeviriyorduk!… O, sözde bıraktığımız zafiyet sorumluları, istifa
makamlarındaki şahsiyetler döne dolaşa hep bizim tepemizde.
Başkomutanlıklarda, bakanlıklarda, yargıda, siyasi partilerde hâlâ bizi
yönetiyorlar. Biz de yarın yalan olacağını bile bile soruyoruz; “istifa
eden yok mu?” Her halde, bütün bu olup bitenlerin yaşanan acıların tek
sorumlusu benim. O yüzden gazetedeki tüm görevlerimden istifa etmem
gerekiyor. Fakat koltuk tatlı, cukka da çok iyi. Kusura bakmayın
arkadaş. Yarın nasıl olsa unutursunuz!..
Ancaak!.. Yiğidin hakkını yiğide teslim etmek zorundayım. Yoksa
çarpılırım!.. Yüzlerce şehit verdiğimiz, kahpe saldırılar sonucu
yüzlerce can kaybettiğimiz günlerde tüm bunlardan dolayı sorumluluk
atfettiğimiz birinci dereceli yöneticilerimiz istifa müessesesini hiç
akıllarından geçirmediler mi?.. “Asla yok öyle bir şey” dersem yalan
olur.
Hani, şu saray ve Başbakanlık arasında çok yazıp çizdiğimiz
kapışmalar var ya; İstanbul’daki 3’üncü köprünün iki yakasını
birleştiren son tabliyenin birleştirme töreni öncesinde bunalım yine had
safhada. “Başbakan” Ahmet Davutoğlu, R.Erdoğan ile görüşmesi sırasında
mutat fırçalar makineli tüfek gibi geliyor. Ahmet Hoca’nın canına tak
ediyor ve patlatıyor bombayı; “Efendim bana verdiğiniz görevi,
isterseniz tevdi edebilirim.” Öyle hiç de sandığınız gibi oda buz
kesmiyor, “ver istifanı o zaman” denmiyor. R.Erdoğan yapıştırıyor
cevabı; “Sabredin, ben size 4-5 ay sonra ne yapacağınızı söyleyeceğim.”
Sonra?..
Meşhur, kol börekli 3’üncü köprü töreni öncesi Erdoğan, “Başbakan”
Ahmet Hoca ile Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ı yanına çağırıyor,
patlatıyor talimatı!..
“Birazdan törene geçeceğiz. Bütün kameralar ve objektifler
üzerinizde olacak. Birbirinize çok yakın duracaksınız. Benim arkamda
beraber yürüyeceksiniz ve sürekli gülümseyeceksiniz.”
Vee!.. İştah içinde yan yana, el ele kesilen, kol böreğinden yapılmış 3’üncü köprü maketi…
Bitmedi!.. Kol böreği afiyetle yenildi de üstüne birer bardak soda mı içildi?..
Hayır efendim..
Valiler, Emniyet Müdürleri kararnamesi, bürokrasideki tüm atamalar,
terörle mücadele yöntemleri ve dokunulmazlık ve bilumum konularda
“Başbakan” ile ters düşen İçişleri Bakanı Efkan Ala vitesten attı. Koştu
saraya; “ben bu adamla daha fazla çalışamayacağım” dedi. R.Erdoğan, sağ
koluna kısa bir teskin edici seans uyguladıktan sonra, ona da “sabret”
dedi.
Saray ve Başbakanlık cephelerinde uzun süredir devam eden soğuk
savaş döneminin Nisan ayı içinde sıcak savaşa dönüşeceği konuşuluyor
iktidar kulislerinde. Davutoğlu’nun, R.Erdoğan’ın öncelikle ve
ivedilikle Meclis’ten geçmesini istediği Başkanlık sistemli Anayasa
değişikliği teklifinin önüne dolgular (AB uyum yasaları, torba yasalar
vs..) yapması, süreyi uzatması, yurt dışı flörtleri, sıcak savaş
zamanlamasını daha da öne çekebilir.
Ahmet Davutoğlu’nun Merasim Sokak’ta Genelkurmay Karargâhında
patlayan bombanın ardından düzenlediği güvenlik zirvesinde “Ankara’ya
has güvenlik tedbirleri aldık” demesinden, İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın
Atatürk Bulvarı’nı -herhalde- polise zimmetlemeyi unutmasından(!) sonra
gerçekleşen kahpe eylemin ardından ne bekleyeceğiz?.. Takdir sizin!..
Fakaat!.. Atatürk Bulvarı’nda kahpe saldırının gerçekleştiği gün 13
Mart’ta aynı saatlerde Kara Harp Okulu’nda, Başbuğ Atatürk’ün Kara Harp
Okulu’na girişinin 117’nci yılı kutlanıyordu. Tören, Atatürk’ün okula
giriş numarası “1283” okunup öğrencilerin ayağa kalkıp “içimizde” diye
haykırmasının ardından elim olay yüzünden sona erdi.
Sayın Hulusi Akar…
“Duyulmadı!..”