Arkalarında, kazılan avcı çukurunun taşlardan örülmüş duvarı var.
Onun da arkasında betondan yapılmış kontrol noktası yükseliyor. Üstündeki kum torbalarının arkasında bir asker ağır makinalı tüfeğiyle sipere yatmış. Binaya dikilmiş gönderde Türk bayrağı dalgalanıyor.
İnsanın gözü ister istemez geçilecek komşu ülkenin bayrağını arıyor.
Ama bulunduğumuz nokta iki ülke arasındaki sınır değil, burası bu ülkenin iki komşu ili, Mardin ile Şırnak il sınırı!
Hani bu kadar sıkı önlem Türkiye-Suriye sınırında alınsa, "MİT TIR'ları"ndan başka kuş bile uçamaz.
Çapraz duran polis TOMA'sıyla, arkasına yığılmış JÖH zırhlılarıyla yol kesilmişti.
Mardin-Midyat üzerinden İdil'e, Şırnak kent merkezine, Cizre'ye, Silopi'ye, oradan Habur sınır kapısına uzanan yol polis TOMA'sıyla, arkasına yığılmış JÖH zırhlılarıyla kesilmişti.
Urfa'dan, Mardin'den Cizre'ye, Silopi'ye, Habur'a giden binlerce yıllık tarihi İpek Yolu zaten Nusaybin'deki çatışmalar nedeniyle günlerdir kapalıydı.
Bu yüzden Irak'a giden, Güney Kürdistan'dan gelen TIR'lar da Midyat-İdil yolunu kullanıyordu.
Şimdi bu yol da kesilmişti.
Amaç, "Final Newroz'u"nu Cizre'de yapmak isteyen HDP, DBP, DTK ve HDK heyetindeki eş genel başkanları, milletvekillerini, belediye başkanlarını ve destekçilerini "Şırnak il sınırı"ndan içeri sokmamaktı.
Jandarma Özal Harekat'ın başındaki "rütbesi belli olmayan komutan"la "müzakere"yi HDP Grup Başkan Vekili Çağlar Demirel yapıyor. Neredeyse bir saatten fazla "nafile" bir tartışmaya dönüşüyor görüşme. Demirel çok haklı sorular soruyor. Ne hakla yollarının kesildiğini, seyahat özgürlüğünün neye dayanarak engellendiğini, ellerinde yazılı emir olup olmadığını defalarca dile getiriyor. "Komutan"ın buna verilecek geçerli bir yanıtı yok. Ancak sonuna kadar tek bir saygısız sözcük etmeden duruma boşuna bir "mantıklı" açıklama getirmeye çalışıyor. Ama zaman zaman da "Tamam siz bir dilekçe yazın, ben kaymakam beye götürüp size bir yazılı cevap vermesini sağlayayım" gibi "olmazı zorlama" noktasına varsa da, oynanan oyun ortaokul müsameresi kıvamında bile değildi.
Aslında yaşanılan tartışmanın altında Türkiye genelinde olduğu gibi Şırnak Valiliği'nin Newroz'la ilgili verdiği yasak kararı vardı:
"İlimiz genelinde Bölücü Terör Örgütüne karşı yürütülen operasyonlar sebebiyle Şırnak İl Merkezi ve tüm ilçelerimizde 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu kapsamında yapılacak olan açık hava toplantıları ve gösteri yürüyüşleri ile düzenlemesi muhtemel Nevruz etkinlikleri, ortaya çıkabilecek herhangi bir provokasyonun engellenebilmesi Milli Güvenlik, Kamu düzeni, başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması ve suç işlenmesini önlemek amacıyla; uygun şartlar oluştuğunda tekrar değerlendirilmek ve en kısa sürede tekrar serbest bırakılmak üzere 16.03.2016'dan itibaren ikinci bir emre kadar yasaklanmıştır."
(Buradaki "başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması ve suç işlenmesini önlemek amacıyla" Kürt kentlerinde Kürtlerin Newroz bayramını kutlamasını yasaklamak gibi bir abukluğa şimdilik takılmayın ama Valiliğin kararındaki "Milli Güvenlik" anlayışını bir kenara yazın. Çünkü işin sırrı Şırnak'ın "güvenlik ili" olmasında yatıyor.)
Saatler sürüyor tartışma. İki taraftada yüzlerce, belki de binlerce araçlık yığılma olmuş. Daracık yola sıkışmış dev TIR'lar. "Komutan", "Yolu açın yoksa müdahale edeceğiz" deyince herkes enlemesine yola çekilmiş TOMA'yı gösterip "Asıl yolu kapatan sizsiniz, önce siz açın" karşılığını veriyor.
"Komutan" gelenlerin niyetini zaten baştan okumuştu!
"35 araçlık konvoyla Nevruz kutlamaya geldiniz. Valilik de bunu yasakladı, geçiremem."
Sormadan edemiyorum:
"Biz gazeteciyiz. Gazetecilerin de Şırnak'a girip Newruz kutlayacak hali yok ya kendi başlarına. Biz geçelim o zaman."
"Komutan" kimseyi geçirmeme emri almış ya bu yüzden çok kararlı, refleks olarak elini kaldırıyor havaya hemen:
"Hayır, sizi de geçirmem!"
Artık geri dönülmesine karar veriliyor. Selahattin Demirtaş, asker-polis barikatının önünde hayli sert bir açıklama yapıyor.
"Newroz programlarımızı bitirdik ve tankla topla gerçekleştirilen yıkım ve katliam tablosu sonrasına Cizre halkıyla buluşmak amacıyla bir ziyaret gerçekleştirmek istedik. Saatlerdir hiçbir yasal gerekçe, yazılı belge sunulmadan bekletiliyoruz... Cizre'de çok ağır bir insanlık suçu işlendi. Şırnak Valisi, Cizre Kaymakamı, Bakan, Başbakan, Cumhurbaşkanı ve bu talimatı yerine getiren güvenlik güçleri, bunların hepsi ağır bir insanlık suçu işlediler. Ve bu suçun ortaya çıkmasından korkuyorlar. Panik halindeler. İnsanlık suçlarında zaman aşımı yoktur. Ulusal ve uluslararası düzeyde mutlaka bunun hesabı sorulacak."
Geri dönerken arkamızda kalan Şırnak'ın kent merkezinden, ilçelerinden vahim haberler geliyor.
Şırnak kent merkezinde sokağa çıkma yasağı var. Çatışmalar sürüyor. İdil de aynı durumda.
Cizre ve Silopi üç ay boyunca abluka altında kalmış, binlerce ev yakılıp yıkılmış, yüzlerce insan yaşamını yitirmiş. Geceleri sokağa çıkma yasağı hala sürüyor.
İşte Şırnak il genelinde 2016 yılının Mart ayında korunmak istenen "Milli Güvenlik" ve "Kamu Düzeni"nin durumu bu.
Zaten 25 yılı aşkın bir süreçten bu yana Şırnak kenti özelinde yaşananlar Türkiye Cumhuriyeti devletinin sağlamak istediği "Milli Güvenlik" ve "Kamu Düzeni" açısından tam bir fiyasko.
YIL 1990: ŞIRNAK 'GÜVENLİK İLİ' YAPILIYOR
1984'ün Ağustos'unda başlayan silahlı PKK eylemleri giderek yayılıyor.
Örgüt daha fazla kitle desteği bulmaya başlıyor bölgede.
Özellikle Cizre örgüte ilk kitlesel desteği veren, kadınların, gençlerin, hatta çocukların katılımıyla ilk kitlesel eylemlerin yapıldığı yerleşimlerin başında geliyor.
PKK'nin bölgedeki gücünü iyice hissettirdiği yıllardan belki de ilkidir 1990.
İktidarda ANAP var. Turgut Özal daha yeni Cumhurbaşkanı olmuş. Başbakan da Özal'ın "atadığı" Yıldırım Akbulut.
Aslında bugün yaşadıklarımıza da hiç yabancı gelmiyor bu görüntü.
Milli Güvenlik Kurulu'nda bir "tavsiye" kararı alınıyor; "Güvenlik nedeniyle Şırnak'ın il yapılması..."
ANAP Hükümeti bu doğrultuda TBMM'ye Şırnak'ın yanına eklediği Batman'ın da il yapılmasına dönük bir yasa getiriyor 1990'ın Mayıs'ında.
Esas hedef Şırnak'ı "güvenlik ili" yapmak. Yoksa il olacak bir büyüklükte değil Şırnak. O yıllarda Hakkari'ye bağlı bir ilçe.
Yasaya göre Mardin'e bağlı İdil, Cizre, Silopi gibi ilçeler bağlanarak Şırnak il olacak.
Yasanın geçmesinden bir hafta sonra da iki yeni ilde Olağanüstü Hal ilan edilmesi kararı gelecekti Meclis'in önüne.
Dönemin İçişleri Bakanı TBMM'de yasayı savunuyor:
"Şırnak ilçesi, emniyet ve asayiş bakımından önem arzeden, ekonomik ve sosyal yönden problemli olan ve coğrafi şartları kamu hizmetlerinin yürütülmesini aksattığı bir bölgede bulunmakta idi. Konumu itibariyle de bu bölgenin merkezindedir ve gelişmeye elverişli durumdadır. Bu potansiyelin değerlendirilmesi, kamu hizmetlerinin çevreye daha süratli intikali, etkin ve verimli olarak götürülmesi, ekonomik ve sosyal gelişmenin uygun bir yola kanalize edilmesi; nihayet, güvenlik kuvvetlerinin bölgedeki etkinliğinin daha arttırılarak, emniyet ve asayişin tam olarak sağlanması gayesine matuf olarak bu iki merkezimizin il haline getirilmesi için kanun tasarısı gündeme getirilmiştir."
Oysa Şırnak'ın il olmasıyla ilgili yasa TBMM Plan Bütçe Komisyonu'na geldiğinde SHP Milletvekili Hüsnü Okçuoğlu bütün bu "ekonomik ve sosyal gelişme" sosuyla gizlenmiş niyetin gerçek yüzünü açıklıyordu:
"Siz Şırnak'ı toplumun ihtiyacını, insanların sağlığa, idari yapıya, yargıya olan ihtiyacının karşılanması için il yapmıyorsunuz. Bir güvenlik ili yapıyorsunuz. Buranın il olmaya uygun hiçbir altyapısı yok. Bunun için bütçe de ayrılmıyor. Sadece güvenlik ile ilgili birimler oluşturacaksınız Şırnak'ta."
Şırnak'la birlikte Batman'ın il yapılması ve ardından Olağanüstü Hal ilan edilmesiyle ilgili TBMM'de bir hafta arayla yapılan iki görüşmede SHP'li Ali Topuz hükümetin gerçek niyetini bir kez daha deşifre ediyordu:
"Sizin esas gerekçeniz bölgenin asayişiyle ilgilidir. Bunu niye açıkça söylemiyorsunuz. Bu iki ilçenin il olmasının arkasında yatan gerekçe Milli Güvenlik Kurulu'nun önerisidir. Şırnak ve Batman'ı il yaptığınız zaman Güneydoğu Anadolu'da meydana gelecek olumsuzlukları önleyebileceğinizi zannediyorsunuz."
Sonuçta Şırnak; Cizre'siyle, Silopi'siyle, İdil'iyle, Uludere'siyle 1990'ın Mart'ında "güvenlik ili" oluyor.
Sonrasında yaşananlar korkunç; kent merkezi yakılıp yıkılıyor, köyler boşaltılıyor, faili meçhul cinayetler, gözaltında kayıplar, katliamlar, Newroz kutlamalarında kitle kırımları...
Daha il olmasının ikinci yılında, 1992 Ağustos'unda Şırnak kent merkezi "PKK 1000-1500 kişiyle saldırdı" yalanıyla yakılıp yıkıldı. Öldürülen sivillerin sayısı bugün bile kesin olarak bilinmiyor.
Operasyonlar, sokağa çıkma yasakları bitince ortada "saldırdı" denilen "binlerce" PKK'liden tek bir iz bile yoktu. Gösterilen bir miktar Kalaşnikof silah kalmıştı geriye.
Günlerce gazetecilerin kente girmesi yasaklandı, sonrasında girebilenler de ancak güvenlik güçlerinin denetiminde, belli kişilerle görüşme koşullarında bilgiye ulaşmaya çalıştılar.
T24'ten Hazal Özvarış'ın Aralık 2013'te dönemin Şırnak Valisi Mustafa Malay'la yaptığı çarpıcı röportaj ve aldığı yanıtlar adeta bir itiraf niteliğindedir:
" -Ölenlerin sayısı 54'e mi daha yakın, 116'ya mı? Elinizde bir veri var mı?
Onu şu anda söylemek mümkün değil. Ama hem polislerimiz, hem askerlerimiz şehit oldu, hem de teröristler öldü. Halkı da çok perişan ettiler. O konuda ben daha çok askeriyeyi sorumlu buluyorum. Çünkü asker geliyordu, vatandaşların bütün işyerini, şunları bunları perişan edip gidiyordu. Bir de yaşlı, yaşsız insanlar öldürüldüler. Askerler de çok kişiyi öldürdü maalesef.
- Askerler, içlerinde sivillerin olup olmadığını gözetmeden mi evlere ateş açtı?
Tabii, sivil midir, değil midir hiç bakmadan… Maalesef askeriyenin de sıkıntısı oldu burada. Yaşlı insanları öldürdüler, çocukları öldürdüler. Ben onlarda da suç buluyorum. Çok konuştum onlarla da, biraz aramız açıldı. 'Niye gidip bunları öldürüyorsunuz, gidin teröristleri öldürün' dedim. Terörist dururken sen bu sakat insanları, çocukları niye öldüreceksin?"
(http://t24.com.tr/haber/eski-sirnak-valisi-asker-cok-insan-oldurdu-ankaraya-anlattim-ilgilenmedi,246146)
Bu tablo da bugün yaşadıklarımıza ne kadar benziyor değil mi!
YIL 2010: CİZRE VE YÜKSEKOVA 'GÜVENLİK İLİ' YAPILACAK!
Geldik 2010'a. AKP tek başına iktidarda. Başbakan Erdoğan. Memlekete "Yeni Türkiye", "İleri Demokrasi" dolmaları yutturulmaya çalışılıyor.
Ama aslında iktidarda yine "eski kafa" var, Kürtlere de yine "katliam demokrasisi" düşüyor.
1990'larda Şırnak'ı il yaparak "Milli Güvenlik" ve "Kamu Düzeni" sağlayacaklarını sananlar, aradan geçen 20 yıla, yaşanan o kadar deneyime, bunca can ve kaynak kaybına karşın yine benzer bir "nafile macera"nın peşine düşmüştü.
AKP karşımıza ANAP'ın "Şırnak-Batman Modeli"ni 20 yıl sonra bu kez "Cizre-Yüksekova Modeli” olarak çıkartıyordu:
"Hükümet, son dönemde terör merkezli sokak eylemlerinin en çok yaşandığı Yüksekova ve Cizre'yi il yapmaya hazırlanıyor. Bu amaçla, İçişleri Bakanlığı'ndaki yasal hazırlıkların son aşamaya geldiği öğrenildi. Bakanlığın, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın talimatını beklediği, bu talimat sonrasında ilgili düzenlemeleri Bakanlar Kurulu'nda görüşülmek üzere Başbakanlık'a göndereceği kaydedildi. Kararın Milli Güvenlik Kurulu toplantılarında da ele alındığı, Genelkurmay Başkanlığı'nın da olumlu görüş bildirdiği öğrenildi. (Tolga Şardan / Milliyet, 22 Aralık 2010)
Şardan'ın haberine göre, bugüne kadar geçen sürede özellikle "terör örgütü PKK ve bağlantılı grupların" Yüksekova ve Cizre'de gerçekleştirdiği sokak hareketleri kamuoyunda büyük yankı uyandırmış, geniş bir yelpazede alınan tüm önlemlere karşın her iki ilçedeki örgüt yapısının tam olarak çözülememesi ve örgüt faaliyetlerinin halktan da destek görmesi dikkat çekmiş. Geçen MGK'larda konu masaya yatırılıp Cizre ve Yüksekova'nın il yapılması görüşü değerlendirmeye alınmış. Genelkurmay Başkanlığı konuya olumlu bakıyormuş, İçişleri Bakanlığı da her iki ilçenin il yapılması için yasal çalışma başlatmış.
Ancak bu girişim ne olduysa sonra rafa kaldırıldı. Memleketin "aklıselim insanları" da o dönemde sevinmişti; nihayet Kürt meselesinin ilçeleri il yaparak çözümlenmeyeceğini anladılar, diye...
Meğer "aklıselim insanlar" da yanılırmış!
YIL 2016: ŞIRNAK- HAKKARİ İLÇE, CİZRE-YÜKSEKOVA İL OLUYOR
2016 yılına; 1990'la, 2010'la oranlanmayacak kadar büyük bir çatışmayla, kan revan içinde girdi Türkiye.
İçinde yaşadığımız, çatışmalı, kanlı, kırımlı, kentleri yakıp yıkmalı süreç hala sürüyor.
Sanıyorsunuz ki, yaşanılanlardan ders çıkarılır, sorun doğru saptanır, ona göre çözüm yolları aranır.
Ne gezer, 1990'ların ANAP kafası 2010'larda, 2016'larda hala iktidarda. Çünkü yüzyılın başından beri bu toprakları yöneten aslında aynı kafa; Milli Güvenlik Devleti kafası...
2016'nın başı... Başbakan Erdoğan bu kez Cumhurbaşkanı olmuş. Yerine de Başbakan olarak Davutoğlu'nu bırakmış.
Tarih 18 Ocak 2016. Başbakan Davutoğlu Londra'ya giderken beraberindeki gazetecilere bölgede süren operasyonlar sonrası alınacak önlemleri anlatıyor.
İşte size Davutoğlu'nun en "sıkı" önlemi:
"İdari bazı tasarruflarımız olabilir. Şırnak'ta Cizre'nin, Hakkari'de Yüksekova'nın il merkezi haline dönüşmesi gibi. Dokuları buna çok uygun. Şırnak'ta Cizre'nin, Hakkari'de Yüksekova'nın durumu uygun. Bu anlamda Yüksekova havaalanı ve şehrin yayılması da dahil olmak üzere bunları da çalışıyoruz, idari yapı itibariyle. İl merkezinin değişmesi. Şırnak çok dar bir konumda. Halbuki Cizre çok geniş bir alan. Hakkari'nin genişlemesi zor, Yüksekova genişliyor fakat il yapılanmasına dönüşmediği için de bir güvenlik ya da hizmet alt yapısı olmuyor."
Bu ne ya! Başka önlem gelmedi mi aklınıza!
Biz bunu 1990'da Şırnak il yapılırken gördük. Sonuç ortada. 2016'da bu kente giremiyoruz "Milli Güvenlik" nedeniyle. Hem de yaşanılanlar 1990'ların çok da ötesinde. Sadece kent merkezi değil, İdil de yanıyor. Cizre, Silopi yanmış, yıkılmış.
Yani sen kalk 1990'da Şırnak'ı güvenlik ili yap..
Bu olmadı, 2010'da Cizre'yi il yapmaya niyetlen.
2016'da da alacağın "en büyük önlem", Şırnak'ı ilçe yapıp, Cizre'yi il merkezi yapmak olsun.
Bu mudur sizin "Yeni Türkiye"niz, "Stratejik Derinlik"iniz!
Hala anlamadınız mı yaşanan sorunun idari bölümlerle ilgili olmadığını.
Hani ağzını doldura doldura söylemişti ya; "Ne Kürt sorunu ya!" diye.
Şimdi kendisine "bilmukabele" yapma zamanı:
Ne il sorunu, ne ilçe sorunu ya! Hadi çok eskiye gitme, son 26 yıldır Şırnak örneğine bak da anla, bu basbayağı "Kürt sorunu" ya!
Bir halkın kendi kendini yönetmesi sorunu, kendi ana dili, kendi kültürü sorunu, eşit ve özgür yurttaşlık sorunu.
Mesele, "kaymakam gitsin, vali gelsin; vali gitsin kaymakam gelsin" meselesi değil. Sen hala anlamadın mı!
26 yıllık "güvenlik ili" Şırnak'ın kısa tarihi de gösteriyor ki; bugün yaşadığımız T.C.'nin "Milli Güvenlik" fiyaskosudur.
Yaşanılan süreci kaymakamlar vali arasına sıkıştıran kafalar; bu çağda, bu ülkede aslında "Mal Müdürü" bile olamazlar!