4 Mart 2016 Cuma

AKP'nin Sur'u, Cizre'si; CHP'nin Dersim'i oldu! / CELAL BAŞLANGIÇ


Çıktığı kürsüden dramatik bir tonlamayla sesleniyordu kendisini dinleyenlere.

Zaman zaman önündeki bir belgeyi zafer kazanmış muzaffer bir komutan edasıyla sallıyordu bayrak gibi.

"1937, 38, 39 yıllarında Dersim'de maalesef büyük bir dram yaşanıyor. Havadan ve karadan toplarla Dersim'de hareket eden her şey katlediliyor."

Sonra  Necip Fazıl'ın ilk baskısı 1969 yılında yapılan "Son Devrin Din Mazlumları" kitabını örnek gösteriyor:

"Bu kitap zaman zaman yasaklandı. Gençlikten uzak tutulmak istendi CHP ortam yönetimleri tarafından."

Ardından birkaç cümle aktarıyor Necip Fazıl'ın kitabından:

"Babalarını arayan ve yanına gitmek istediklerini söyleyen iki masum çocuk Hozat Kaymakamı tarafından süngületilerek babalarının yanına gönderiliyor. Alevler içinden fırlamak isteyen bir genç kalasla alevlerin içine itiliyor ve karşısında sigara içiliyor."

Dersim'de yaşanan bu zulmü anlatırken "Murat suyunun kandan kıp kırmızı aktığını görenler olmuştur" diye de ekliyor.

Ve bir başka belge alıyor eline. Dersim katliamında idam edilen Seyit Rıza'nın son sözlerini okuyor salondakilere:

"Evladı Kerbelayık. Bir Hatayık. Ayıptır, zulümdür, cinayettir..."

Kendisini dinleyenlerden bazıları gözyaşlarını tutamıyor, ağlıyorlar.

Devam ediyor, bu kez de bir rapor vardır elinde…
27 Eylül 1938 tarihli, Dersim operasyonlarının hemen ardından Sason'da yapılan operasyoların raporu. Sason bölgesinde 384 kişinin öldürüldüğü, teslim olanların tamamının da batıya göç ettirildiği yazıyor raporda.

Allah mı söyletti, kimse bilmiyor ama sonuç itibariyle saydırıyor da saydırıyor:

"Dersim yakın tarihimizdeki en acı, en trajik olaylardan biridir. Dersim'e yapılan operasyonlar bir isyanın bastırılması olarak zihinlerde meşrulaştırılmaya çalıştırılıyor... Dersim aydınlatılmayı bekleyen bir faciadır... CHP'nin bu ülkeye yaptığı zulümler araştırmalıdır..."

Ve can alıcı yumruktan bir önceki hamle:

"CHP'nin geçmişinde bunlar var. Bizim geçmişimizde bunlar yok."

Can alıcı darbesi de, dünyada devletlerin gerçekleştirdiği insan hakları ihlalleriyle yüzleşme kültüründen habersiz, cahilce, hatta pek de matah:

"Eğer devlet adına özür dilemek gerekiyorsa ve böyle bir literatür varsa, ben özür dilerim ve diliyorum."

Tarih 23 Kasım 2011'dir. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan AKP'nin Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı'nda konuşmaktadır.

Evet, belki o tarihte CHP'nin geçmişinde olan "kanlı tarih" AKP'nin "geçmişinde" yoktu.

O konuşma aslında genel başkanı "utangaç" Dersimli olan CHP'yi vurmak için yapılmıştı. Ancak bugün gelinen çizgi o dönemki devletin ‘tek partisi CHP’nin çizgisini aşıyor. ‘Çok partili hayatın AKP’sinde yaşananlar, en az o dönem kadar kanlı bir çizgiye doğru ilerliyor.

Geleceği bugünden görür gibiyim...

Kürsüden konuşan kişinin elinde görüntüler var...

Kent merkezlerini tanklar bombalıyor. Aynen "Havadan, karadan toplarla Dersim'de hareket eden her şeyin katledildiği" gibi, Sur'dan Silopi'ye, Silvan'dan Cizre'ye kent kent yıkılıyor Kürtlerin yaşam alanları... Vahşet bodrumları, taş taş üstünde kalmayan binalar yansıyor ekranlara, perdelere...



Kürsüde konuşan;

Necip Fazıl'ın yasaklanan kitabını gösteren gibi Hasan Cemal'in, Tuğçe Tatari'nin AKP iktidarında yasaklanan, terör propagandası soruşturması geçiren kitaplarını sallıyor… Geçmiş  hükümetin "suç unsurları" olarak...



Kürsüde konuşan;

Aynen Dersim Katliamı'ndaki gibi alevlerin içinden fırlamak isteyen gençlerin kalaslarla alevlerin içine itilmesi gibi görüntüleri... Bedenleri kül olmuş, üzerlerine benzin dökülüp yakılmış, belki de kimyasal silahlarla küle dönüştürülmüş gençlerin bedenlerine ait fotoğrafları gösteriyor.


Kürsüde konuşan;

Silopi'den Antep'e, 500 kilometreyi aşkın bir alana dağılmış yüzlerce bedenin fotoğraflarını gösteriyor... Yarısı Antep'e, diğer yarısı Mardin'e gönderilen küle dönmüş bedenlerin hesabını soruyor...



Kürsüde konuşan;

Murat Suyu'nun Dersim Katliamında kıp kızıl aktığını anlatan gibi, Dicle’ye dökülen molozların arasından fışkıran kol ve bacak parçalarını anlatıyor… Keskin nişancılar tarafından öldürülen 11 çocuk annesi Taybet İnan'ın cansız bedeninin bir hafta boyunca Silopi sokaklarında kalmasının sorumlusunu arıyor...



Kürsüde konuşan;

Cizreli Güler Yanalak'ın karnındaki yedi aylık bebeği vuran Polis Özel Harekat Timindeki görevlinin adını soruyor...


Kürsüde konuşan;

Cizre'nin Sur Mahallesinde üç aylık Miray bebek ile dedesi Ramazan'ı öldüren, babaannesi Rukiye'yi ağır yaralayan keskin nişancıların kimliğini sorguluyor...

Kürsüde konuşan, bir halk kahramanı Mehmet Tunç'un Avrupa Parlamentosu'na kadar uzanan son konuşmasını bir kez daha dinletiyor salonda bulunanlara:

"Kalan insanların bizimle gurur duyması lazım. Biliyorum belki yaklaşıyorlar. Yavaş yavaş infaz etme riski de var. Çünkü adamlar dün de geldi ve 'Teslim olun yoksa hepinizi yakacağız. Hepinizi içeride boğduracağız' diye tehdit etti. AKP hükümetinin, valiliğin ve İçişleri Bakanlığı'nın niyetini bilmiyorum. Ama şu anda Cizre'de bir vahşet uygulanıyor, Cizre'de bir katliam yaşanıyor. Ama biz diz çökmeyeceğiz…”

Kürsüde konuşan son olarak;

Yakılmış bedenine ulaşılan Derya Koç'un kısık sesle haykırışını duyuracak:


"Şu an durumumuz çok kritik. Alt kattaki bodrumda yaklaşık 20 yaralı arkadaşımızı benzin döküp, yakarak katlettiler. Biz de geriye yaklaşık 15 kişi kaldık. Şu an etrafımız tanklarla çevrilmiş durumda. Bize de ateş açıyorlar. Biz de yanabiliriz her an. Onun için halkın acilen buraya gelmesi gerekiyor. Yaklaşık bir saat önce buraya ateş açtılar. Yaralı arkadaşlarımızı katlettiler. Sadece 15 kişi hayattayız ve hepimiz yaralıyız. Sur Mahallesindeyiz. Etrafımız tanklarla çevrili. Şebeke de yok. Telefon her an kapanabilir. Şu an kapatmak zorundayım. Etrafımızdalar.”

O dönem tek parti olan CHP'nin Dersim'i varsa, artık AKP'nin de bir Sur'u, Cizre'si, hatta Silvan'ı, Silopi'si, Şırnak'ı, Yüksekovası ve daha nice Kürt kentleri olacak.

Ancak bir gerçek var ki, o da şu:

Konuşulan kesinlikle bir ‘siyaset kürsüsü’ olmayacak...

Eğer bu ülkeye bir gün demokrasi gerçekten gelecekse, bütün bunların konuşulduğu o kürsü kesinlikle ‘adalet kürsüsü’ olacak…