Otago Üniversitesi'nden Prof. Richard Jackson'dan barış müzakerelerinin temel unsurlarını hatırlatmasını istedim.
Malum, ‘barış dersine’ sıfırdan başlamak gerekiyor. En temelden girmek, kirli hesaplarla unutturulmuş öğeleri hatırlatmak şart.Sorular belli:
Ülkenin doğusunda yaşanan çatışma ortamı nasıl son bulacak? Yeniden barış süreci nasıl başlayacak? İyi müzakere nedir? Kötü müzakere nedir?
Bu sorulara en gerçek cevabı verecek kişiler aslında Türkiye’nin Kürt sorununu derinlemesine bilmek zorunda değil. Her sorun kendine hastır, tamam, ama, bir kriz çözümünün unsurları da değişmez. Yani şablon bellidir.
İşte o şablonu bize anlatması için Yeni Zelanda’daki Otago Üniversitesi’nden Prof. Richard Jackson ile irtibata geçtim. Ulusal Barış ve Kriz Çözümleri Merkezi’nin başkanı ve 21’inci Yüzyılda Kriz Çözümleri (Conflict Resolution in the 21st Century) kitabının yazarlarından biri olan Jackson’a o temel soruları sordum. Hiç anlamak istemeyen birinin bile anlayabileceği gibi anlattı. Buyrunuz…
Başarılı bir barış müzakeresinde hangi özellikler bulunur?
-Devletler ve silahlı örgütler arasındaki müzakereler her zaman zordur çünkü devlet silahlı örgütle masaya oturduğunda ona meşruiyet kazandıracağını düşünür. Bu meşruiyetin toplumdaki başka gruplar için örnek teşkil edeceğinden çekinir. O nedenle genelde müzakereler kapalı kapılar ardında ya da arabulucular aracılığıyla başlar. Mozambik barış görüşmeleri ya da Oslo görüşmeleri (İsrail - Filistin arasında 1993’te imzalanan antlaşmanın görüşmeleri kastediliyor –eb) kriz çözümlerinde uzmanlaşmış uluslararası arabulucularla masadaki iki taraf için de nötral bir yerde yapılmıştı. Hatta bu görüşmeler gerçekleşmeden önce ön müzakare süreci yaşanmıştı. Taraflar birbirine nasıl hitap edeceği, taleplerini açıkça nasıl belirtecekleri ve belli konuların nasıl gündeme geleceğiyle ilgili bir nevi eğitilmişlerdi. Ayrıca taraflar arasında minimum seviyede bir güven inşa etmek de gerekir. Şu noktayı da belirtmeliyim: Tarih bize bir devlet ile silahlı grubun müzakere etmesinden cesaret alarak başka silahlı grupların ortaya çıkmadığını gösterir. Tam aksine bu tür müzakereler şiddetin azalmasına yol açar. Ders alınması gereken nokta şudur: Bir grup etkili ve siyasi biçimde taleplerini dile getirebiliyorsa şiddete başvurmaz. Şiddete başvuran gruplar siyasi fırsatları elinden alınmış olanlardır.
Çökmüş ya da sona ermiş barış müzakerelerine baktığınızda hangi ortak noktaları, hataları görüyorsunuz?
-Bir kaç ortak payda sayabiliriz: Taraflar arasında yüksek seviyede düşmanlık. Bu genelde şiddetin devam ettiği koşullarda ortaya çıkar. O nedenle müzakereye siyasi ve duygusal alan tanımanın şartı ateşkestir. İkinci hata müzakerede taraflar arasındaki güç dengesinin bozulmasıdır. Devletler çoğunlukla silahlı örgütlere göre asimetrik bir pozisyonda olduğundan örgüt kendisini bir şeye zorlanıyor gibi hisseder. O yüzden o dengenin korunması elzemdir. Sona eren barış görüşmelerin bir başka ortak noktası da müzakerenin toplum tarafından biliniyor olmasıdır. Bu durumda iki taraf da kendi tribününe oynama ihtiyacı duyar. Halbuki gizli görüşmelerde esneklik de yaratıcı çözümler de daha fazladır. Çünkü kimse kendi tribününe güçlü görünmek zorunda değildir. Dördüncü hata ya da ortak payda, iyi bir ön müzakere süreci geçirilmemiş, dolayısıyla talepler yeterince iyi anlatılmamıştır. Arabulucuların tecrübesizliği ya da kendi menfaatleri olan kurum ya da kişilerin müzakereye dahil olması gördüğümüz diğer hatalar olarak sayılabilir.
BİR BARIŞ GRUBU “İKİNCİ YOL DİPLOMASİSİ” YAPABİLİR
Öyleyse kimler bu tür bir müzakerede doğru arabuluculuk görevini üstlenebilir?
-Eğer devlet silahlı örgütle masaya oturmamakta ısrar ediyorsa, ben ‘teröristle konuşmam’ diyorsa, bu örgütün başka bir kanadıyla müzakereyi götürebilir. Ya da görüşmeyi her an inkar edilebilecek gizlilikte yapabilir. Silahlı örgütler genelde daha büyük bir hareketin parçalarıdır ve mutlaka devletin masaya oturabileceği bir kanatları mevcuttur. Eğer devlet gerçekten istiyorsa masa kurulur.
Peki sizin deyiminizle düşmanlığın yüksek seviyede olduğu bir ortamda uluslararası bir barış müzakere kuruluşu devreye girebilir mi? Daha doğrusu böyle bir yöntemin işlerliği var mı?
-Diyalog her zaman mümkün. Bir barış grubu silahlı örgütle ön görüşmelere başlayabilir, nasıl bir müzakere sistematiği talep edildiğini, hangi şartlarda masanın kurulabileceğini anlayabilir. Bu tür temaslar daha sonra daha resmi görüşmelere dönüşebilir. Başka bir yaklaşım da şu olabilir: Bir barış grubu ‘ikinci yol diplomasisi (track II diplomacy)’ başlatabilir. Yani iki taraftan da sivil toplum liderlerini karşı karşıya getirerek çözüm konusunda konuşmalarını sağlayabilir. Eğer bu görüşmelerden yaratıcı çözümler çıkarsa iki taraftan daha yetkili kişiler arasında başka bir masa kurulabilir. Burada önemli olan her zaman bir kaç diyalog kanalının aynı anda açık tutulmasıdır.
SİLAH BIRAKMA ÖN KOŞULU CİDDİ OLMADIĞINI GÖSTERİR
Müzakerelere başlamak için ön koşulu silah bırakma olan bir devlete ne tavsiye edersiniz?
-Bu tür bir ön koşul devletin ciddi bir müzakereye hazır olmadığının göstergesidir. Zira bu koşulun silahlı örgüt tarafından kabul edilmeyeceği bellidir. Devletler böyle bir ön koşul öne sürerek güçlü olduğunu göstermeyi amaçlar. Bundan daha iyi bir alternatif iki taraf için de ateşkesin ön koşul yapılmasıdır. Eğer bir devlet gerçekten barış istiyorsa ve askeri çözümün mümkün olmadığını anladıysa, gerçek manada müzakereye başlar. Aksi halde masanın önüne engel koymaya devam eder.
Hapisteki bir liderle müzakere götürmenin dezavantajları nelerdir?
-En temel dezavantajı hapisteki liderin silahlı örgüt üstündeki etkisinin ve kontrolünün tam olmamasıdır elbette. Hapisteki liderler genelde son kertede devreye girerse faydalı olur. Yani müzakere son aşamasına gelinmiştir ve ona toplumun bir kesimi için meşruiyet katmanın yollarından biri o lideri de o aşamaya dahil etmek olabilir. Tüm süreci hapisteki lider üzerine kurmanın bir tehlikesi de silahlı örgüt içinde radikalleşmeye ya da hizipleşmeye yol açma ihtimali. Çünkü hapisteki liderin kendi durumu itibariyle fazla taviz verdiğini düşünen ya da savaşmaya devam etmek isteyen gruplar ortaya çıkabilir. Onları kontrol etmek çok zordur.
Son soru… Sizce bu tür krizlerin askeri bir çözümü var mıdır? Sri Lanka’da uygulanan askeri yöntemi örnek alan bir devlete ne tavsiye edersiniz?
Silahlı bir isyan grubuna ilişkin askeri bir çözüm olduğunu ikna olmam mümkün değil. İş askeri yönteme kaldıysa zaten çok daha derin bir siyasi sorunla karşı karşıyayız demektir. İnsanlar küçük sebeplerle hayatlarını riske atıp silaha başvurmazlar. Silaha başvururlar çünkü çok uzun süre dertlerini şiddetten uzak kalarak anlatmayı denemiş, başarılı olamamışlardır.
Sri Lanka tarzı bir yaklaşımın benimsenmesi çözüm götürmez. Sri Lanka’da da getirmedi, sadece çözümü geciktirdi. Tamil grupları yeniden organize olmaya ve örgütlenmeye başladı. Önümüzdeki yıllarda yeni bir şiddet sarmalı başlarsa hiç şaşırmayın. İnsanların eline silah almasını önlemenin tek yolu onu yaratan sebebi ortadan kaldırmaktır. Bunun da yolu güven ortamı yaratmak ve müzakere masasına oturmaktan geçer.