20 Ocak 2016 Çarşamba

Çatışma sonrası yeniden inşa, Silopi örneği / Metin Gürcan

Günümüzde kent çatışmaları çok zor. Ama bu kent çatışmalarından çatışmanın bizzat kendisinden daha da zor olan ne biliyor musunuz? Çatışma sonrası yeniden inşa. ABD’nin Afganistan ve Irak’ta çuvalladığı aşama olan bu aşama öylesine karmaşık ki. Kentlerde niçin mi yeniden inşa çatışmadan bile daha zor? Çünkü çatışma dinamiği günün sonunda şiddetin eldeki vasıta ve yöntemlerle stratejik-operatif amaçlarla kullanılması esasına dayanıyor. Yani arşivle, önceden var olan şablon planlamalarla kentlerde de olsa çatışmayı yönetebiliyorsunuz. Ama ‘Çatışma Sonrası Yeniden İnşa’ bir planlama değil bir dizayn sorunu. 
 Planlamada karşılaştığınız her bir problemi reaktif bir tavırla çözmeniz gerekirken, dizaynda önünüze gelecek problemleri önceden öngörmeniz, proaktif bir tutumla bu problemler karşınıza çıkmadan onlarla başa çıkmanız gerekiyor. Biz gene her zamanki gibi kent çatışmalarının AKTÖRLERİNE yoğunlaşarak; yani PKK’lı ‘teröristleri’ ve YDG-H’li gençleri konuşmakla (veya etkisiz hale getirmeye çalışmakla) o kadar meşgulüz ki ÇATIŞMANIN MEKANININ çatışma üzerine etkisini ıskalıyoruz. Unutmayın bu günkü çatışmaların mekanı tam da Ankara’nın 90’larda ve 2000’lerde devam eden kırsal çatışmaların en önemli sorunlarından olan köy boşaltma ve Cizre, Silopi, Yüksekova, Şırnak, Diyarbakır ve Hakkari gibi şehir merkezlerindeki çarpık kentleşmenin sonucu olan ÇARPIK MEKANLAR.


                  Çatışmaları yönetmek bir polisiye/askeri PLANLAMA sorunu, ama ‘çatışma sonrası yeniden inşa’ hem askeri hem de sivil gayretler içermesi gereken bir DİZAYN sorunudur. Tam da bu nedenle çatışmalardan daha zordur. Sayın Başbakan Londra’ya giderken Silopi hakkında bir ‘Temizlik tamam. Şimdi yeniden inşa zamanı’ açıklaması yaptı. Bir zafer inşası çabasına girişmeden yapılan bu ‘düşük profil’ açıklamayı değerli buluyorum ve önce Ankara’ya ve tabi ki kıymetli okurlara bu DİZAYN sorunu hakkında Silopi örneğinden hareketle bir kaç tespit yapmak isterim.

Öncelikle Silopi’de son durum ne?


Haritada da görüldüğü gibi Şehit Harun ve Karşıyaka Mah. (1), Barbaros Mah. (2), Başak Mah. (3),  Nuh Mah. (4) ve Cudi Mah. (5) bölgelerine güvenlik güçleri girmiş ve kontrol altına almış durumda. Artık güvenlik güçleri Silopi’ye hakim durumda. Aslında Cizre ve Sur/Diyarbakır’a nazaran çok da çatışmaların yaşanmadığı bu mahallelerde artık hendek ve barikat kalmadı. Sokağa çıkma yasağı bu mahallelerdeki evlerine gidemeyenler son bir haftadır evlerine dönmeye başladılar. Kademeli olarak sokağa çıkma yasağının kalkması ile dönüş hızlanabilir. Ancak dönenler henüz çocuklarını getirmiyor. Bir önemli not: yerel kaynaklara göre Silopi içinde yaklaşık 30’a yakın ‘kadrolu terörist’ ve 200’ye yakın YDG-H’li genç vardı. Bunlardan yaklaşık 30’a yakını ya yakalandı ya da ‘etkisiz hale getirildi’. Geri kalanlar mı? Buharlaştılar. Yani şehri terk ettiler.  Artık nüfusu %60 oranında azalarak 40 binlere düşen Silopi’nin yeniden inşa vakti. Hani dedik ya kent çatışmalarının yeniden inşası aslında bir planlama problemi değil bir dizayn problemi. Bu dizaynı yaparken 4 ana boyuta dikkat etmek gerekiyor. Acaba yeni dizaynda siyasi gücün,  güvenliğin, adaletin, mekanın, paranın ve en önemlisi kalplerin/beyinlerin dağıtımında eski düzendeki dağıtımdan ne gibi farklar olacak?


Bu göstergeler ışığında çatışma sonrası dönemdeki mevcut ara durumun yeniden çatışmaya mı evrileceğini yoksa istikrara döneceğini söylemek mümkün.

Siyasi güç boyutunda görüldüğü kadarı ile Ankara’nın çatışma bölgelerinde daha da merkezileşme konusunda ciddi bir niyeti var. Yereldeki tüm kritik siyasi kararlar ya Ankara’ya sorulacak ya da daha sorulmadan Ankara’dan gönderilen ‘şablon’ talimatlara harfiyen uyulması beklenecek. Peki ya Ankara’dan dayatılan şablon çözüm yereldeki gerçekliğe uymazsa yereldeki karar alıcı (Silopi örneğinde kaymakam) sadakatle yereldeki siyasi gerçekliği bükmek pahasına  Ankara’nın şablon çözümüne mi sarılacak (ki bu şahsi kariyeri için en risksiz yaklaşım) yoksa inisiyatif ve hatta risk alarak şablon çözümü yereldeki siyasi gerçekliğe mi uydurmaya çalışacak (ki bu şahsi kariyeri için en riskli yaklaşım)?

Çatışma sonrası yeniden inşada en önemli boyut güvenlik. Güvenlik ana taşıyıcı kolon ve her şey onun üzerine inşa edilecek. Ama burada kritik soru şu: Önce kimin güvenliği esas, devletin ve devlet kurumlarının mı yoksa vatandaşın mı? Kent çatışmalarında şayet devlet kendi güvenliğini (kamu düzenini) aşırı derecede önceleyip vatandaşın güvenliğini ıskalarsa o zaman vatandaşın bir kısmı ‘YANLIŞ GÜVENLİK ALGISI’ dediğimiz tuzağa düşebilir. Yani örneğin taşımalı sistemle (siyah zırhlı ranger araçlar ki biri beni Silvan’da neredeyse eziyordu) çatışma bölgelerinde kullanılan bir kısım güvenlik gücünün hoyratça, yerelde vatandaşa yönelik nezaketsiz tavırları olursa bu onur kırıcı davranış ve yaklaşımlar kentlerde bir kısım vatandaşı alternatif eli silahlılar olan PKK’lılara ve YDG-H’ye yöneltebilir. Devletin güvenlik güçlerinden korunmak için sayıları çok az bile olsa bir kısım sivil vatandaşın PKK’ya ve onun sağladığı güvenliğe ihtiyaç duymasıdır YANLIŞ GÜVENLİK ALGISI.
İşte çatışma sonrası dönemde ne kadar az sayıda sivil vatandaş Yanlış Güvenlik Algısına düşerse o kadar iyi. Peki bu algıya kapılanlar siviller ne olacak? Yereldeki karar alıcılar ve güvenlik güçleri onları ne kadar ‘ötekileştirecek’? Bu da yeniden inşanın tekrar çatışmaya dönüp dönmeyeceğini gösteren önemli göstergelerden. Bir de lütfen Silopi’deki PKK’lıların büyük bir kısmının ‘buharlaştığını’ hatırlayalım. Bahar ayları bu açıdan çok kritik.

Çatışma sonrası adaletin yeniden dizaynında yereldeki hukuki anlaşmazlıkların en etkin, en hakkaniyetli ve en süratli çözümü esas. Tabi ki en çok da hakim otorite olan devletin ve devlet temsilcilerinin sanık veya şüpheli, yereldeki sivillerin mağdur olduğu hukuki uyuşmazlıklarda. Şayet çatışma sonrası yeniden inşada yereldeki adalet algısı çatışma öncesinden daha kötüye gidiyorsa durum kötü demektir.

Çatışma sonrası mekanın dizaynı çok önemli. Şimdi Silopi yeniden imar edilecek. Tüm kent imar planları gözden geçecek. Örneğin haritaya bir bakın: Silopi Devlet Hastanesini sarı yuvarlak içine aldım. Kritik yerlerden olan devlet hastanesi çevresi imara açılacak mı, açılacaksa buralara kimler, hangi önceliklerle ve nasıl yerleşecek? Çatışma olan mahalleler nasıl yıkılıp yeniden dizayn edilecek? Acaba nasıl bir dizayn takip edilmeli ki aynen 90’larda düşülen hataya düşülmeden Silopi’nin ve diğer kentlerin önümüzdeki yıllarda çatışmanın mekanı olmasının önüne geçilsin? İlçenin idari merkezi nerede olacak? İlçedeki kamu kurumları bir yerde toplanıp yüksek güvenlik duvarları arkasına mı çekilecek (Bağdat ve Green Zone modeli) yoksa ayrı ve dağınık bir şekilde mi (Kabil modeli) kalacak? Özellikle hendek-barikatların olduğu mahallelerde nasıl bir imar dizaynı uygulanacak ki bu mahallelerde hem hendek-barikat teşkili engellensin hem de o mahallede yaşayan vatandaş ağır güvenlik kıskacı altında ezilmesin? Bunların hepsi dizayn soruları.

Çatışma sonrası rantın dağıtımı da kritik önemde. Kent çatışmalarında yaşanan materyal yıkım büyük çoğunluğun ‘acısı’ bir kısmın ‘öfkesi’ ama küçük ve hırslı bir kesim içinse ‘fırsat kapısı.’ Çatışma sonrası altyapının inşası bu otoriteye yakın girişimciler için daha çok ihale, daha çok para kazanma fırsatı anlamına gelebilir. Bu nedenle çatışmanın yol açtığı yıkımın tamirinde kimlerin ne kadar para kazandığı kritik önemde bir konu. Şayet çatışma sonrasında yeni bir rantiyeci sınıf oluşursa ve yerelde bu sınıfın yaptıkları konuşulmaya başlarsa ‘rantiyeci azınlık-rant mağduru çoğunluk’ fay hattı üzerinde sörf yapanlar çok olur.
Çatışma sonrası en kritik önemdeki yeniden inşa ne materyal, ne güvenlik ne de finansal alanda. En önemli alan kalpler (duygusal) ve beyin (bilişsel) alanda. Şu anda ne yazık ki Silopi, Cizre gibi çatışmaların büyük yıkım yarattığı yerlerde ekonomik yıkımın derecesini görebilirken ortada objektif bir saha çalışması olmadığı için çatışmanın kalplerde ve beyinlerde yarattığı yıkımı ölçemiyoruz. Acaba Silopi’de çatışmalardan PKK’yı veya devleti sorumlu tutanların oranı yüzde kaç? PKK’nın Silopi’deki tabanı hangi mahallede ve % kaçlara çıkıyor? Bu oranların yaş, gelir ve meslek grubuna göre dağılımları nasıl? Bu saha çalışmaları olmadan her bir şehre özel bir stratejik iletişim planı hazırlanması mümkün değil. Umarım şimdi doğrudan Ankara’dan gelen kamu görevlileri veya STK temsilcileri bu soruların cevaplarını ölçmeye çalışıyordur. Çatışma sonrası yeniden inşa bir süreçtir ve ne yazık ki ölçmediğiniz süreci yönetemezsiniz. Ölçülmesi en sor kitle mi? Size ilginç bir gözlem: Bana göre kalpleri PKK’ya beyni ise devlete bağlı olanlar, yani duyguları ile mantıkları arasında sıkışıp kalanlar. Bunlar en zor kitle..

Çatışma alanlarında doğrudan çatışmanın kendisinden mağdur olan kim yardım elini uzatıp onun kalbine (duygusuna) ve beynine (mantığına) dokunabilirse çatışma sonrası dönemin kazananı olur.
Şimdi sırası ile çatışmanın mağdurlarını listeleyelim:

Çatışmaların arasında kalan çocuklar
(En mağdur kitle)

Çatışma alanlarındaki çocuklar hem canlarından hem de eğitimlerinden oldular. Sokağa çıkma yasağını en çok delen çocuklar olduğu için (nedenleri üzerinden gereksiz bir tartışmaya girmeden) en çok öldürülen yaş grubu çocuklar olmaktadır. Çocuklar ayrıca eğitimlerinden oldular. Silopi’de yaklaşık iki aydır eğitim neredeyse yapılamıyor. Öğretmenler son derece endişeli oldukları için ders verme durumunda değiller. Her an bir şey olacak diye.

En kötüsü mü? Çocukların hafızaları tüm bu yaşananları an be an kaydediyor.

Çatışmaların arasında kalan halk
(En mağdur ikinci kitle)

Silopi’de ve diğer kent merkezlerinde çatışmanın yarattığı yıkım o kadar büyük ki halkın çoğunluğu evinden, aşından, işinden şehrinden oldu.  Silopi’nin yaklaşık yarısı bir şekilde göçmen durumuna düştü. Sığınacak bir yer bulmaktan zorlandılar. Yerini terk etmek istemeyenler can tehlikesi altında yaşadı. Silopi’de en güvenli olarak tanımlanan yerlerde bile maalesef can kayıpları oldu.

Aileler çocuklarını bir arada tutmak için geçim sıkıntısı yaşadılar ve çocukların bir kısmı ailenin kaldığı yerler dışında yerlere gittiler. Çoğu anne-baba çocuklarının nereye gittiğini bile bilmiyorlar. Sorulacak bir yer de kalmamış. Daha önce polise gidiyorlardı artık oraya da gidemiyorlar. Polise başvurmamanın sebebi ise emniyetin kendilerini alıkoymalarından korkuyorlar. Bakalım bu kayıp çocuklar ilerde nerelerde ve hangi sorunlar olarak ortaya çıkacak?

İleride neler mi yaşanabilir? O da başka bir yazının konusu olsun.