5 Haziran 2015 Cuma

İran Sınırında PKK ve PDK-İ Çatışması


Ortadoğu’da belirgin bir aktöre haline dönüşen Kürdlerin 4 parçada yürüttükleri mücadele, çoğu yerde birbirini besleyip, tetiklerken, zaman zaman da biri biri ile çelişen, engelleyen bir seyir izliyor. Rojava, Başur ve Bakur’daki gelişmelerin ardından Rojhılat’ta yaşanan Mahabat olayı ve PKK-PDK-İ çatışmaları, İran’da da Kürdlerin hak mücadelesinin yeniden ivme kazanacağına işaret ediyor. İran yönetimi komşusu olan devletlerde yaşanan tüm bu gelişmelerin ardından, Kürdlerin hak taleplerinin önüne geçmek için bir dizi, ‘yeni açılım’larda bulundu. İran’da Kürdlerin yeni bir ayaklanmasını engellemek için reformlara ihtiyaç duyulduğu, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, Kürdlerin sisteme entegre edilmesi ve bazı kentlere Kürd valilerin atanmasının planlandığı bildiriliyor. İran rejiminin içinde bulunduğu durumu, PKK-PDK-İ çatşımasını ve Tahran’ın Kürd siyasetini Ankara Strateji Enstitüsü Uzmanı Ebru Aydın değerlendirdi.

İran’ı Kürdlerle ilişkileri bağlamında konuşarak başlayabilir miyiz? Dışarıdan bakıldığında İran’ın nasıl bir Kürd siyaseti var?

İran’ın nüfusu Türkiye’nin nüfusu ile aşağı yukarı aynı, 2013 CIA verilerinden bunu görüyoruz. 79 milyona yakın bir nüfusunun olduğu ve 80 milyona ulaştığı söyleniyor. Bunun %10’unu Kürdler %16’sını da ikinci büyük azınlık olan Azeriler oluşturuyor. Yaklaşık 8 milyona denk gelen bir Kürd grubundan bahsediyoruz. Bazı kesimler 5 milyon olduğunu söylüyor ama 8 milyon olma ihtimali daha yüksek. İran’daki Kürdlerin %30’u Şii, %70’i Sunni.

Mezhepsel ayrılıkları Kürdlerin rejimle ilişkisini değiştiriyor mu?

İran Kürdlerini farklı kılan durum; Şii kesim devlete daha fazla entegre olmasına karşın Sunni kesimde böyle bir durum söz konusu değil. İran’da Sünni ve Şii olarak ayrılan Kürdleri, komşu ülkelerdeki mevcut Kürdlerden ayıran en önemli fark Fars kimliğinin bir üst kimlik olarak kullanılmasıdır. Şii Kürdler İran’daki sisteme entegre olmalarına karşılık aynı durum birçok Sünni Kürd için geçerli değildir. Bunun nedeni Sünni Kürdlerin kendilerini sisteme tam olarak adapte edememesinden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle de Kürd milliyetçiliği Şii Kürdlerden ziyade daha çok Sünni Kürdler tarafından benimsenmiştir. İran Kürd Bölgesi, son yıllarda İran’ın en yoğun nüfus alan bölgelerinden biri haline gelmiştir. Bunun nedeni yıllarca Türkiye’de ve Irak’ta çatışmaların yaşandığı yerlerden kaçan Kürdlerin, bu bölgeye yerleşmeleridir. Bu durum, hem bölgedeki Kürdlerin nüfusunun çoğalmasını, hem de bölgedeki Kürdlerin İran dışındaki Kürdlerle kaynaşmalarını sağlamıştır.

Sünniler neden entegre olmadı?

Şii Kürdlerin daha fazla entegre olmasının nedeni aynı değerlere sahip olmalarıdır. Mezhepsel yakınlıktan dolayı İran Devleti’ne bağlılıkları var. Sünnilerde bu bağlılık yok, bu nedenle PJAK ve PDK-İ gibi örgütlenmeler var. Bu durum Sünni tarafta daha etkin. Suriye’deki Kürdler sırf Kürd oldukları için sorunlu ve vatandaşlık dahi verilmemişti. İran’da böyle bir durum söz konusu değil. İran’da Kürdler siyasete dahil olduktan ya da kendi haklarını istemeye başladıktan sonra daha çok sorun olmaya başlıyorlar. Otoriter bir devletten söz ediyoruz. Her türlü güvenlik güçlerini Kürdlere ve diğer azınlıklara karşı kullanıyor. Ortadoğu devletleri için ‚paranoyak‘ tabirini kullanıyorum. Bölünme korkusu içindeler. Demokrasi ya da insan haklarıyla ilgili bir durum olduğunda ‚toprak bütünlüğüme aykırı hareket ediliyor‘ düşüncesiyle kullanılıyor güvenlik güçleri. Ruhani’nin lider olduğu 2013 tarihinde İran’dan Washington’a 68. BM Güvenlik Konseyi’ne gitmeden önce Ruhani kurmaylarını toplayarak Kürdler hakkında reformların yapılmasını öngördü. Bu reformlar yerel seviyede Kürdlerin daha aktif olabilecekleri, demokrasi haklarının verilmesi, kendi dillerinde bir şeylerin yapılmasına izin verilmesi gibi konulardı. İran Anayasası’nın 15. maddesinde yerli dillerinin kullanımı yasak değil ama pratikte uygulanamıyor. Bu durum Kürdler için de Azeri’ler için de geçerli. Ama bunu daha da esneteceklerine dair bir durum vardı ortada.

İran, Kürdistan’ı coğrafi bir terim olarak kabul ederken Türkiye böylesi bir coğrafi tanımlamaya yanaşmıyor. Bu noktadan bakıldığında bu İran’ın mı çelişkisi oluyor Türkiye’nin mi?

İleri bir adım gibi görülse bile pratiğe bakılınca bunu göremiyoruz. Kağıt üzerinde kalması bu durumu dezavantajlı konuma düşüyor. İran, ‚Kürdistan tabirini kullanıyor, buna karşın Kürdlere idam cezası uyguluyor. Ruhani seçim zamanı Kürd bölgelerine giderek oy istiyor. Kürdlerin %75’lik bir kesimi Ruhani’ye oy veriyor. Kürdlerin Ruhani’ye oy verme sebebi daha rahat bir şekilde yaşama ve demokratikleşme düşüncesidir. Ne yazık ki seçimlerden sonra Ekim ayında yaklaşık 6 gün içerisinde 40 kişi idam ediliyor ve idam edilenlerin 14’ü Kürd’tür. PDK-İ’nin yayınladığı güncel verilere göre 2014 Mart’ı ile 2015 Mart’ı arasında 956 Kürd tutuklanmış. Bunların 206’sı ya öldürülüyor ya da sakat bırakılıyor. İran Kürdleri kontrol altında tutabilmek için şöyle bir şey kullanıyor; kaçakçılık çok yaygın, devrim muhafızları kaçakçılığa izin veriyor. İki şey var. Irak’tan sürekli para geliyor, İran yaptırım altında. İran’ın sıcak paraya ihtiyacı var, Irak’tan gelecek sıcak paraya ihtiyacı var. Siyasete dahil olanları yani aktivistleri kaçakçılık yaptığı gerekçesiyle hapse atıyor.

Benzer ihlaller geçmişte Türkiye’de de olmadı mı?

Türkiye’deki Kürdlerin durumu tartışılır, tartışmaya değerdir ama en azından İran’daki gibi de değildir.

Kaçakçılık suçu ile mi Kürdler idam ediliyor?

Evet, kaçakçılık İran yasalarında yasak. Ama askerlerin keyfi müdahalesi söz konusu. Kaçakçılık yapmayan siyasi talepleri olan aktivistleri, kaçakçılık yaptıkları iddiasıyla idam ediyor. En son 14 Kürd kaçakçılık yaptığı gerekçesiyle idam edildi. Bütün idamların gerekçesi kaçakçılık değil. Bir kişi de ‚Batı ajanlığı yaptığı‘ gerekçesiyle idam edilmişti. Ruhani’nin ‘küçük kültürler, küçük etnik yapılar’ söyleminden sonra zamanla böyle bir motivasyonun olmadığı fark edildi ve bu söylemler Kürdleri rahatsız etti. Çocuklarına Kürdçe isim veren ailelere kimlik verilmiyor. Kermanşah’daki Şii din alimleri Farsça ve Arapça isimleri yayınlayıp bu isimlerin verilmesini istiyor, Kürdçe iş yeri isimleri bile kaldırıldı. Yasal olarak olmasa da uygulama da yasaktır.

İran içeride nasıl bir siyaset yürütüyor?

Bastırmaya yönelik bir siyaset yürütüyor. Tehdit olarak algıladığı farklı hiçbir şeyi kabul etmiyor ve bunu istikrarlı bir şekilde bastırmaya yönelik uygulamalara gidiyor. 2013 yılında devrim muhafızlarından bir komutan, ‘biz Doğu Kürdistan Pastaran’ını kuracağız’ dedi. Tamamen sindirmeye yönelik bir girişimdir. İran, Kürdlere yönelik baskıyı bu biçimde yürütüyor.

Ruhani ve güvenlik güçlerinin Kürdlere yönelik duruşu böyle. Diğer azınlıklar da aynı durumda mı?

Azerileri yakından biliyorum, onlar içinde aşağı yukarı durum böyledir.

Azerilerin siyasi talepleri var mı?

Azeriler de diğer azınlıklar gibi yönetimde yer almak istiyor. İran hem Azerilere hem Kürdlere yönetimde yer veriyor, mesela 20 tane Kürd milletvekili var. Bu vekiller yönetime yakın insanlardan seçiliyor. Tabi bir değişim söz konusu, yani İran Batı’ya yaklaştıkça demokrasi algısını gelişecektir. Elbette bu uzun vadeli bir durum. Hem demokrasinin gelişmesi hem bu ayaklanmalar uzun vadeli işler. Kürdler İran’da patlamaya hazır bir durumdalar ama etkili olamıyorlar. Mahabad ayaklanmasından önce 2 büyük ayaklanma daha olmuştu yakın geçmişte. Birincisinde Öcalan’ın yakalanmasıyla birlikte Urmiye’de bir ayaklanma yaşanmıştı. İkinci büyük ayaklanma Temmuz 2005’de Şiwan Kadiri isminde bir gencin polis tarafından öldürülmesi sonucu yaşandı, ikinci ayaklanmada Londra merkezli basın, polislerin halka helikopterden ateş ederek 39 kişiyi öldürdüğünü açıkladı. Üçüncü ayaklanma ise Mahabad ayaklanmasıdır. Bu ayaklanmayı Tunus ‘daki Arap Baharı’na benzettiler ama İran gibi güçlü ve otoriter bir ülkede böyle ayaklanmalar uzun sürmüyor. Neden İran bu ayaklanmalardan dolayı bazı insanları idam ederse Kürdler, bir dönem daha sessiz kalıp sonra tekrar ayaklanacaktır. Çünkü İran Arap Baharı gibi bir ayaklanmaya kendi sınırlarında izin vermeyecektir. Bunun için her türlü yolu dener. Örneğin Pastaranı kurdu ve Doğu Kürdistan’a yığdı. Yani Kürdler tekrar ayaklanmasın diye. İran Kürdleri bastırmak için her şeyi yapar. Bir de Kürdlerin son ayaklanması, tam da Kürd gruplarının Irak’ta ve Suriye’de en güçlü olduğu zamana denk geldi. Bu yüzden İran Kürdler’i susturmak için daha fazla baskı kurdu.

İran’ın genel anlamda Kürd siyasetine bakışı nedir?

Öncelikle kendi bütünlüğüne zarar verecek bir işe girişmez. Zaten Türkiye ile yakınlaştığı konulardan biri de budur. Kürdlerin bölgede güçlenmesini kendi bütünlüğü açısından bir tehdit olarak görüyor ama kayıtsız da kalmıyor. Örneğin Taraf gazetesinde ‚Ruhani’nin Kürd açılımı‘ diye bir haber yayımlandı. Rojava’da bir temsilcilik açılabileceğini belirtiyordu. Diyelim ki Suriye’de veya Irak’ta bağımsız bir Kürd devleti kuruldu, böyle bir durumda kendisine düşman istemez her devlet gibi. Her aktörle temas halinde olan bir devlettir İran.

İran bölgede ve dünyada ‘düşman’ olarak gösterilen bir devlet, son dönemlerde bu görünümde değişiklikler mi yaşandı?

Nükleer görüşmelerinden sonra biraz yumuşadı diyebiliriz. Obama yönetimi de ‚İran’ı dünyaya entegre edelim‘ diyor zaten. Bunun önündeki en büyük engel nükleer santraller idi, o da bir anlamda artık sorun olmaktan çıktı. ABD de bölgede, özellikle IŞİD’den sonra istikrar arıyor, bu yüzden İran’la anlaşma yapması lazımdı. Tabi bu anlaşma Yemen için geçerli olmadı. Yemen’de ABD, Suudi yönetimini, İran ise Husiler’ i destekledi.

Mahabad ayaklanmasından sonra PDK-İ’nin hareketlenmesi nasıl değerlendirilebilir?

Mahabad ayaklanmasından sonra PDK-İ farklı bir motivasyon ile harekete geçti. Genel Sekreter Mustafa Hicri bir açıklama yaptı; ‘biz o tarafa geçelim, bu insanlar için bir şeyler yapalım’ diye. Malum Hicri Erbil’de yaşıyor. Arkadaşları ile Kelaşin Bölgesi’ne geçtiler ama orada PKK ile karşılaştılar, PKK onlara izin vermedi. Bu olay Kürdler tarafından çok üzüntüyle karşılandı. Kürdlerin birbirine verdiği zararı başka devletler vermiyor. Siz bir savaşın içerisindesiniz, bir yandan bağımsızlıktan bahsediyorsunuz daha güzel bir yaşamdan bahsediyorsunuz ama öte yandan kendi insanınızı bile öldürmekten çekinmiyorsunuz.

PKK ile PDK-İ arasında yaşanan çatışmayı nasıl değerlendirmek gerek?

Bu olay elbette doğrudan İran’ın işine geldi ama ben bunun Barzani’ye bir mesaj olduğunu düşünüyorum. Barzani son dönemde neredeyse tüm dünyayı gezip bağımsız Kürdistan için destek aradı ve birçok ülke destek verdi. PKK’de bu durumdan rahatsız oldu ve Barzani’ye yakın olan PDK-İ üzerinden bir mesaj vermek istedi. PKK ve İran’ın ilişkisi burada önemlidir ancak PKK ve PDK-İ arasındaki çatışma en çok İran’ın işine yaramıştır.

(Bu röportaj 03.06.2015 tarihli Basnews Gazetesinde yayımlanmıştır. Bkz. http://www.basnews.com/tr/interviews/2015/06/03/stratej-ebru-aydin-pkk-ve-pdk-i-catismasi-en-cok-irana-yaradi/)