1 Haziran 2015 Pazartesi

Çin’in Yeni Askeri Strateji Belgesi / Dr. Emine AKÇADAĞ

 
Çin’in Yeni Askeri Strateji Belgesi
 
Çin Devlet Konseyi tarafından 26 Mayıs 2015’te yayımlanan Çin’in Askeri Stratejisi başlıklı belge, 1998’den beri yayımlanmış dokuz ulusal savunma belgesi arasında doğrudan askeri strateji odaklı ilk metindir. Belge; ulusal güvenliğin durumu, Çin Silahlı Kuvvetleri’nin görev ve sorumlulukları, aktif savunma stratejik rehberi, Çin Silahlı Kuvvetleri’nin yapılandırılması ve geliştirilmesi, askeri mücadeleye hazırlık, askeri ve güvenlik işbirliği başlıkları altında altı bölümden oluşmaktadır. Bu belge Çin’in askeri stratejisinde değişime gittiğini resmi şekilde uluslararası kamuoyuna duyurmaktadır.
 
Ana hatlarıyla askeri strateji belgesi
 
Çin’in kaderinin dünyanın kaderine bağlı olduğu, istikrarlı ve refah içindeki bir dünyanın Çin için fırsat anlamına geldiği, Çin’in barışçıl gelişiminin ise dünya için avantaj teşkil ettiği dile getirilmektedir. Çin’in barışçıl gelişim çizgisinde kalmaya devam edeceği, barışçıl bir dış politika takip edeceği, savunma temelli bir güvenlik ve savunma politikası sürdüreceği, her türlü hegemonya ve güç politikasının karşısında olacağı ve hiçbir zaman hegemonya kurma veya yayılmacı bir politika izleme eğiliminde olmayacağı vurgulanmaktadır.
 
Uluslararası güç dengesinde, küresel yönetim sisteminde, Asya-Pasifik’in jeostratejik yapısında ve ekonomik, bilimsel, teknolojik alandaki uluslararası rekabette ciddi değişimler yaşandığı ifade edilmektedir. Bir dünya savaşı tehlikesinin geri kalmış olduğu ancak terör faaliyetlerinin, etnik ve dini sorunların, sınır ve toprak anlaşmazlıklarının, bölgesel kriz ve çatışmaların sürdüğü belirtilmektedir. Öte yandan dünyanın ekonomik ve stratejik merkezi Asya-Pasifik bölgesine kaymakta, ABD bölgede “yeniden dengeleme” stratejisini sürdürmekte ve askeri varlığını artırmaktadır. Japonya’nın İkinci Dünya Savaşı sonrası uygulamaya konmuş pasifist mekanizmalardan kurtulmaya ve savunma ve güvenlik politikasını revize etmeye çalıştığına değinilmekte ve bu gelişmelerin diğer bölge ülkelerini endişeye sevk ettiği dile getirilmektedir.
 
Belgede bazı komşu devletlerin illegal şekilde işgal ettiği resif ve adalarda provokatif faaliyetlerde bulunduğu ve askeri varlıklarını artırdığının altı çizilmektedir. Bazı üçüncü ülkelerin Güney Çin Denizi’ndeki meselelere karıştığı ve Çin’e karşı deniz ve hava yoluyla keşif ve istihbarat faaliyetleri icra ettiği vurgulanmaktadır. Ayrıca Kore Yarımadası’nda ve Kuzeydoğu Asya’da belirsizlik ve istikrarsızlığın hakim olduğu, Tayvan’ın bağımsızlığını savunan güçlerin faaliyetlerinin Çin-Tayvan ilişkilerine zarar verdiği, Doğu Türkistan ve Tibet’in bağımsızlığı için uğraşan güçlerin Çin’in iç güvenliğini tehdit ettiği dile getirilmektedir. Buna ilaveten Çin karşıtı güçlerin ülkede “renkli devrim” gerçekleştirme heveslerinden vazgeçmediği, tüm bu gelişmelerin de Çin’in güvenliği için tehdit oluşturduğu belirtilmektedir. Öte yandan Çin’in ulusal güvenliğinin uluslararası ve bölgesel krizlerden, terörizmden, deniz haydutluğundan, doğal afet ve hastalıklardan, enerji ve ticaret güvenliğine yönelik tehditlerden olumsuz etkilendiği de söylenmektedir.
 
Dünyadaki değişen dengeler ve riskler göz önüne alınarak Çin’in yeni askeri stratejisi olarak “aktif savunma” konsepti belirlenmiştir. Belgede “bize saldırılmadığı sürece saldırmayacağız, ancak saldırılırsa karşı saldırıda bulunmaktan kaçınmayacağız” ibaresi yer almaktadır. Harekat kabiliyetinin ve farklı bölgelerde operasyon yapma yeteneğinin kazandığı önem göz önünde bulundurularak muharebe kuvvetlerinin bu alandaki kabiliyetlerinin artırılacağı ve ortak operasyonlar için yeni bir kuvvet yapılanması oluşturulacağı dile getirilmektedir.
 
Çin Deniz Kuvvetleri’nin salt “karasularının savunulması”ndan “karasularının savunulması” ve “açık denizlerin korunması”nın birleşimi olan yeni bir strateji benimseyeceği ve bu amaçla karma, çok fonksiyonlu ve etkin bir muharebe gücü oluşturulacağı ifade edilmektedir. Deniz Kuvvetleri’nin stratejik caydırıcılık, karşı atak, deniz manevra, ortak deniz operasyonları, kapsamlı savunma ve kapsamlı destek kabiliyetlerinin artırılacağı belirtilmektedir.
 
Karanın denizden üstün olduğuna ilişkin geleneksel bakış açısının terk edilerek deniz ve okyanuslardaki çıkarların korunmasına öncelik verileceğinin altı çizilmektedir. Ulusal hakimiyet alanlarını ve deniz sahalarını, deniz ulaşım yollarını, deniz aşırı çıkarlarını koruma amaçlı modern bir deniz kuvveti oluşturulacağı ifade edilmektedir.
 
Hava Kuvvetleri’nin de ulusal hava sahasını savunma stratejisinden hem savunma hem hücum odaklı bir stratejiye geçeceği dile getirilmektedir. Hava Kuvvetleri’nin stratejik erken uyarı, hava saldırı, hava ve füze savunma, siber karşı tedbirler, hava operasyonları ve kapsamlı destek alanlarındaki kabiliyetlerini artıracağına değinilmektedir. Nükleer ve konvansiyonel füzeye sahip olmanın önemi göz önünde tutularak, Nükleer Füze Kuvvetleri (İkinci Topçu Birliği adıyla bilinir.) en modern teknolojiyle donatılacak, stratejik caydırıcılığı, nükleer karşı saldırı kabiliyeti ve orta ve uzun menzilli vuruş gücü artırılacaktır.
 
Uzay uluslararası rekabetin yeni alanı haline gelmiştir. Devletler uzaya ilişkin politikalar geliştirmekte ve uzayın silahlandırılmasının ilk emareleri görülmektedir. Çin’in daima uzayın barışçıl amaçlar için kullanılmasından yana olduğu hatırlatılmaktadır. Ancak bu alanda da çıkarlarını koruyacağı ve uzayın güvenliğine yönelik tehditlerle mücadele edeceği vurgulanmaktadır. Ekonomik ve sosyal gelişimin yeni ayağı olan siber uzayın da ulusal güvenliğin bir alanı haline geldiğine ve pek çok ülkenin siber kuvvetler oluşturduğuna işaret edilmektedir. Siber saldırıların önde gelen kurbanlarından olan Çin’in, siber altyapısını korumak için gereken önlemleri alacağı belirtilmekte, bu amaçla siber kuvvetlerin güçlendirileceği, siber uzay durum ikaz sisteminin geliştirileceği, siber uzayın korunması için uluslararası faaliyetlere iştirak etmeye devam edileceği dile getirilmektedir. Ulusal güvenliğin korunmasında büyük önem taşıyan nükleer güç hususunda ise Çin’in daima nükleer silahı ilk kullanan taraf olmama politikası izlediğine ve nükleer silahı bir savunma aracı olarak gördüğüne değinilmektedir. Ancak nükleer caydırıcılık amaçlı tedbirlerin alınmaya devam edileceği ve erken uyarı sisteminin geliştirileceği ifade edilmektedir.
 
Öte yandan silahlı kuvvetlerin güçlendirilmesi amaçlı lojistik alanda modernizasyonun gerçekleştirileceği, modern teçhizat ve ekipmanların geliştirileceği, donanımlı askeri personel yetiştirileceği ve sivil-asker işbirliğine gereken önemin verileceği vurgulanmaktadır. Ayrıca askeri işbirliği alanında stratejik ortak olarak Rusya’ya atıf yapılmakta ve bu ülkeyle ilişkilerin daha da geliştirileceğine değinilmektedir. ABD ile de askeri işbirliği alanında yeni bir model oluşturma çalışmalarının devam edeceği, çeşitli konularda işbirliğinin genişletileceği ifade değinilmektedir. Avrupa, Afrika, Latin Amerika ve Güney Pasifik’teki ortaklarla da askeri ilişkilerin artırılacağı dile getirilmektedir.
 
Yeni strateji belgesinin düşündürdükleri
 
Yeni strateji belgesinde öncelikle göze çarpan husus deniz gücüne verilen önemdir. Doğu ve Güney Çin Denizi’ndeki ada ve sınır anlaşmazlıklarının, bölgedeki ABD varlığının ve ABD ile müttefik ülkelerin Çin’in bölgedeki etkisini sınırlama stratejilerinin bir getirisi olarak Çin tehdidinin denizden geleceğini düşünmektedir. Bu sebeple karasularını savunma ile yetinmemekte ve açık denizlerin korunması stratejisiyle denizlerdeki hakimiyetini artırmayı amaçlamaktadır. “Koruma”nın gerektiğinde önleyici amaçlı olarak silahlı güce başvurmayı içereceği göz önünde tutulmalıdır.  Ayrıca Hava Kuvvetleri’nin hem savunma hem de hücum odaklı bir strateji uygulayacağının ifade edilmesi Pekin’in çıkarlarını korumak için artık daha agresif bir tutum sürdüreceğinin sinyallerini vermektedir. Bu çerçevede Çin’in Rusya’dan almayı planladığı S-35 savaş uçakları ile S-400 karadan havaya atılan 400 km menzilli füzeler Pekin’e önemli avantaj sağlayacaktır. Ayrıca Pekin’in Doğu Çin Denizi üzerinde ilan ettiği hava savunma ve tanıma bölgesi, Çin hücum botlarının tartışmalı sularda ve ihtilaflı adalar etrafında devriye gezmesi gibi adımlar Pekin’in zaten bir süredir salt karasularının ve hava sahasının savunulması stratejisinden ayrıldığını gözler önüne sermektedir.
 
Çin’in askeri anlamda öncelik vereceği diğer alanlar uzay, nükleer güç ve siber savunmadır. 2006 yılında başlatılan uydu savar denemeleri ki Çin geçici süreliğine bir Amerikan gözlem uydusunu devre dışı bırakmayı başarmıştır, bu alanda Çin’in ciddi gelişme sergilediğini kanıtlar niteliktedir. Nükleer silah fırlatma vasıtaları olan balistik füzeler konusunda da önemli gelişme gösterilmiş olup 12.000 km’lik DF-41 adlı yeni bir kıtalararası balistik füze geliştirme çalışması devam etmektedir. Siber savunma alanında ise Çin’in gücü tüm dünyada kabul görmekte olup ABD Çin kaynaklı siber saldırılardan (Pekin yönetimi tarafından yalanlanmakla birlikte) rahatsızlığını çeşitli platformlarda dile getirmektedir.
 
Pekin yönetimi ülke ismi vermemekle birlikte üçüncü tarafların bölgesel sorunlara müdahil olduğunu ve provokatif faaliyetlerde bulunduğunu ifade ederek ABD’nin bölgedeki varlığından rahatsız olduğunu göstermektedir. Ayrıca Çin, Şinzo Abe yönetiminin askeri normalizasyon amaçlı politikasından ve Japonya’nın askeri gücünü artırma girişimlerinden rahatsızlık duymaktadır.
 
Yeni askeri strateji belgesiyle Çin askeri gücünü daha fazla ön planda tutacağını ve ulusal çıkarlarını korumak için daha agresif bir tutum sergilemekten kaçınmayacağını bir anlamda uluslararası kamuoyuna duyurmaktadır. Bu durumda Asya-Pasifik bölgesinde suların daha da ısınacağını ve gerginliğin artacağını söylemek mümkündür. Zira ABD ve bölgedeki müttefikleri geri adım atma niyetinde olmadıklarını düzenledikleri ve düzenlemeyi planladıkları askeri tatbikatlarla göstermektedir. Örneğin, Japonya ile Filipinler Mayıs 2015’te Güney Çin Denizi’nde ilk defa tatbikat gerçekleştirmiştir. Japonya ilk kez ABD ve Avustralya ile birlikte geniş çaplı bir askeri tatbikata katılacağını duyurmuştur. Belge ayrıca Çin’in başlıca müttefiki olarak Rusya ile işbirliğinin önemini vurgulamaktadır ki bu durum bölgedeki bloklaşmaya ve değişen güç dengesine işaret etmektedir. Çin’in Rusya ile birlikte Karadeniz’de başlattığı askeri tatbikat ABD ve bölgedeki müttefiklerinin girişimlerine cevap verileceği mesajını taşımaktadır.