28 Ekim 2013 Pazartesi

Çin’den füze alınır mı? / Deniz Ülke Arıboğan




Türkiye’nin anti balistik füze savunma sistemini Çin’den alma temayülü göstermesi göründüğünden çok daha ciddi bir mesele. Henüz prosedürler tamamlanmamakla birlikte son aşamaya kalan firmalar arasında en ön sırada Çinli CPMIEC yer alıyor. İhalede ABD’den Patriot, Rusya’dan S-400, Fransa-İtalya ortaklığından Samp-T füzeleri de yarışma halinde. Silahların Yayılmasını Engelleme Anlaşmasını ihlal ettiği gerekçesiyle ABD yönetimi tarafından bir süredir yaptırım uygulanan Çin şirketi şimdilik avantajlı durumda ve bu yüzden de ortalık allak bullak.
 
Türkiye’nin önceliği, kendi füze sistemini üretirken müdahil olabileceği bir yapının ve teknolojinin kullanılmasını sağlamak. Fiyatının daha ucuz olması ya da erken teslimat gibi faktörler, anlamlı olsa da çok önemli değil. Türkiye savunma sisteminin kendi kontrolünde olmasını ve kendi teknolojik imkanlarıyla da geliştirilip, kullanılabilmesini istiyor. Bunu yaparken diğer ülkelerin de bireysel sistemler kurduğunu hatta NATO bünyesinde bulunan farklı ülkelerde Rus silahlarının hâlâ var olduğunun altını çiziyor. Burada temel felsefe savunma sistemini ulusal çıkarlar çerçevesinde ucuz, çabuk ve bağımsız bir biçimde yapılandırmak. Çinli şirket bu konuda oldukça yardımcı.
 
Lakin buradaki mesele, alışageldik güvenlik konseptlerine aykırı olarak, bir NATO üyesinin ilk defa ortak savunma anlayışına ters bir eğilim göstermesi. Zira NATO üyeliğine girerken verilen bir taahhüt var ve bu düşmanlara karşı ortak savunma prensipleri çerçevesinde davranılmasını öngörüyor. Nitekim NATO anlaşmasının 5. maddesindeki anlayış çerçevesinde üye ülkeler bireysel değil, kolektif güvenlik doktrinine inanıyor. Bu amaçla savunma sistemlerini entegre ediyor, ortak kumanda yapısı ve karargâh (SHAPE) düzeninde hareket ediyorlar.
 
Füze sistemi gibi entegre çalışması gereken bir yapıya, dışarıdan bir unsurun dahil edilmesi bu sebeple hiç sıcak karşılanmıyor ve diğerlerinin güvenliğini de tehlikeye atabilecek bir davranış olarak tanımlanıyor. NATO üyesi ülkeler Türkiye’nin Çin füze sistemini kabul etmesi halinde NATO’nun radarlarını, uydu sistemini ve AWACS’larını ve Link16 diye bilinen askerî veri ağını kullanamayacağını belirtiyorlar.
 
NATO ülkeleri Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de düşman olarak tanımladığı unsurlarla iş birliği yapan bir firmanın kendi sistemleri içerisine sokulmasının mümkün olmadığını düşünüyor ve bunda da çok haklılar. Aynı şeyi bir başka NATO üyesi yapmaya kalksa biz de bunu kabul edilemez bulurduk muhtemelen. Zira teknik olarak sistemlerin entegre edilmesi Çin ve NATO kanadının teknisyenlerinin ortak çalışmasına ihtiyaç gösteriyor. Üstelik güvenlik açısından birçok kritik bilgi ve koda ulaşılması da kaçınılmaz. NATO’nun diğer üyeleri ise böyle bir şeyi asla kabul edilemez olarak değerlendiriyor.
 
Türkiye göründüğü kadarıyla Çinli firma ile anlaşmayı kesinleştirmesi halinde kendi teknolojisini üretene kadar uzun bir süre hava savunma sistemi açısından büyük bir zafiyet yaşayabilir. Kaldı ki mesele askerî teknik konuların da dışında Türkiye’nin dış politika konumlanması bakımından çok kritik. Güvenlik meselesi diğer bütün konuların ötesinde bir kırılganlık ve aynı zamanda da saldırganlık oluşturabilir. Bu gibi durumlarda bir füze, asla yalnızca bir füze değildir.