Hükümet ve Erdoğan neden Çözüm Süreci’nde kullandıkları söylemi 180 derece tersine çevirdiler? Neden askeri ve polisi PKK’nın üzerine sürüyorlar?
Bu soruların yanıtlarını anlamaya ve açıklamaya çalışıyoruz...
Görünürdeki sebepler belli:
Görünürdeki sebepler belli:
AK Parti’nin tek başına hükümet olma şansını HDP’nin barajı geçmesi nedeniyle kaybetmesi; Suriye’de PKK’nın güçlenmesi ve bu özgüven patlaması yaşaması; Çözüm Süreci’nde her yere silah depolayan ve şehir yapılanmasını tamamlayan örgütün silahla siyasal sonuç alma çabası vs.
Görünürdeki sebepleri art arda dizdiğimizde kandırılan bir Hükümet ve onu kandıran bir terör örgütü manzarası çıkıyor.
Sebep sonuç ilişkisinden gittiğimizde birçok şeyi anlıyoruz belki, ancak yine de yaşananlarda bir parça eksik çıkıyor…
PKK’nın silaha sarılması, Erdoğan’ın “Kürt sorunu yoktur” deyip Dolmabahçe Masası’nı devirmesi… ve benzeri bazı olaylar kendisinden önceki olayların devamı değil gibi.
Özellikle Dolmabahçe Sarayı’ndaki Başbakanlık Ofisi mutabakatını sebep-sonuç ilişkisi ile izah edebilmek mümkün değil.
Dolmabahçe’de Erdoğan’ın iki has adamı olan Yalçın Akdoğan ile Efkan Ala Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti namına HDP’li milletvekillerinin aracılığıyla PKK terör örgütünün lideri sayılan Abdullah Öcalan’ın önerilerine onay verdiler.
Yani Cumhurbaşkanı Erdoğan ve terör örgütünün lideri Öcalan vekaletler aracılığıyla anlaşmaya vardı. Ancak bu anlaşmanın üzerinden çok geçmeden Erdoğan “benim bundan haberim yoktu” demeye ve Dolmabahçe’yi yanlış bulduğunu söylemeye başladı… Dolmabahçe Mutabakatı’nı ilan eden Akdoğan ve Ala bile bu işe şaştı, bugün bile Dolmabahçe’de ne olduğunu izah edemiyorlar…
Dediğim gibi, bu işte bir iş var!.. Bir yerlerde bizden saklanan, yaşananların esas nedenleri var.
OSLO'DAKİ GİZEMLİ GÖLGELER
Çözüm Süreci, halka büyük bir halkla ilişkiler kampanyasıyla sunuldu...
Sanki tüm süreç Öcalan’a feribotlarla gidilip gelinmesiymiş gibi anlatıldı...
Kadir İnanır’dan Hülya Koçyiğit’e, Orhan Gencebay’dan Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan’a kadar toplumun tanıdığı sanatçılar, akademisyenler, sendikacılar, gazeteciler, işadamları vs. ile Süreç aslında perdelenmiş oldu.
Arkada olup bitenleri değil toplum, Türkiye Büyük Millet Meclisi dahi bilemedi…
Peki arkada neler oluyordu?
Arkada PKK ile doğrudan görüşmeler yapılıyordu.
İmralı, sürecin parçalarından sadece biriydi.
Diğer tarafta ise PKK’nın Kandil ve Avrupa (diaspora) ayağı vardı.
Çözüm Süreci bizlere tamamen milli bir proje olarak sunuldu. Ancak bugünden geriye doğru baktığımızda işin içinde ABD ve İngiltere’nin ziyadesiyle olduğunu görüyoruz...
Bizlere yüzde 100 milli bir proje olarak sunulan Çözüm Süreci
görüşmelerinde Amerikalı ve İngiliz gölgeleri görebiliyoruz. Bunların
detaylarını öğrenebilmemiz kolay değil… Ya Wikileaks benzeri yeni bir
sızmayı bekleyeceğiz, ya da Türkiye’de yaşanacak bir skandalı…
Meseleyi çok iyi bilen ve o günlerde sürecin parçası olmuş bazı kişilerden gelen haberlere göre Oslo’da PKK’ya çok büyük sözler verildi, PKK da bunun karşılığında bazı sözler verdi.
İddialara göre bu, bir demokratikleşme veya Kürtlere hak ve özgürlüklerini verme işleminden ziyade bir tür pazarlıktı veya ticaretti...
Yine iddialara göre, günün sonunda örgüt Türkiye içinde kendisine ait bir bölgeye kavuşacaktı ve adı özerklik olsa da fiilen bağımsız olacaktı, bunun karşılığında ise Türkiye’de rejim değişecekti…
İddialar böyle… Doğrusunu isterseniz Oslo’da PKK’yla böyle bir anlaşma yapıldıysa ve taraflardan biri veya ikisi sözünde durmadıysa yaşananları izah etmek daha kolay olacaktır…
Bir diğer iddiaya göre ise yaşadıklarımız bir yol kazası değil, tam tersine Oslo’daki anlaşmanın ‘B planı’. Buna göre PKK şiddeti o kadar çok arttıracak ki en sonunda toplum pes diyecek ve Erdoğan’ı yine kurtarıcı olarak sahneye çağıracak. Erdoğan ve adamları bir hamlede PKK şiddetini kesecek ve Oslo’da verilen sözler yerine getirilecek. Yani toplum kıvama gelince rejimi değiştirmek de, örgütü meşru bir aktör olarak devletin idari yapılanmasına sokmak da mümkün olacak. Bu arada Öcalan da serbest kalacak ve siyasi erkinin başına geçecek…
İNGİLİZ DE KİM?
İddialar arasında Amerika’nın garantörlüğü ile İngilizlerin gözlemciliği ve kolaylaştırıcılığı da var... Oslo görüşmelerinin tamamında gizemli bir İngilizin varlığından söz ediliyor. Kim bu İngiliz? Londra’yı mı temsil ediyor yoksa başka bir devleti mi? Norveç’te PKK ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti arasındaki görüşmeleri ayarlayan kişi bu İngiliz mi?
Görüyorsunuz, iddialar yenilir yutulur cinsten değil!...
Bizlerden habersiz kim kime neyi vaat etti?
Yaşadıklarımız bir oyundan mı ibaret?
İngilizin bilip de Mehmetçiğin bilmediği gerçek ne?