14 Nisan 2016 Perşembe

Güneydoğu’daki çatışmalar baharla şiddetlenebilir / Metin Gurcan

Bahar geliyor. Ancak Güneydoğu’da çatışmaların halen sürdüğü kent merkezlerinde yaşayan siviller ne yazık ki bu cümleye pek de sevinemiyor. Çünkü bölgede baharın gelmesiyle çatışmaların hem büyüyeceği hem de yayılacağı konusunda büyük bir endişe var. Sahadaki hazırlıklar da bu endişeleri haklı çıkarır nitelikte.
SummaryYAZDIR Hem Ankara hem de PKK yaklaşan baharda yaşanması kuvvetle muhtemel büyük çaplı çatışmalar için yoğun bir hazırlık içinde. Bu hazırlıklar, ne yazık ki devam eden çatışmaların baharla şiddetlenerek büyüyeceğini gösteriyor. 
 

Öncelikle baharın gelmesi halen ağır kış şartlarının devam ettiği bölgede karların erimesi, ağaçların yapraklanması ve bol yağışlı, sisli günler demek. Bu meteorolojik şartlar, PKK’ya mobilite ve kuvvet kaydırma için büyük imkan sunuyor. Kısacası, baharla birlikte PKK halen birbirinden bağımsız şekilde örgütlediği kentlerdeki silahlı güçlerini entegre ve birbiriyle bağlantılı bölgesel bir yapıya dönüştürebilir. Suriye’nin kuzeyinden sağladığı personel ve lojistik destekle ise mevcut çatışmaları daha da büyütebilir. Bu gerçeği çok iyi bilen güvenlik güçleri de yoğun bir tempoda yaklaşan bahara yönelik yeni bir tertiplenme için hazırlanıyor.

Öncelikle Ankara’da PKK’nın nisan sonundan itibaren hem kırsalda hem de şehir merkezlerinde eş zamanlı terör eylemleri yapacağı beklentisi var. Bu nedenle, kentlerde çatışma eğitimi verilmiş özel harekât birliklerinin sayısı, araç ve teçhizat kapasiteleri artırıldı.

Al-Monitor’un Ankara’daki kaynaklardan edindiği bilgilere göre personel ihtiyacını karşılayabilmek için Polis Özel Harekât (PÖH) timlerinin eğitim süreleri kısaltılarak, üç buçuk aya kadar düşürüldü. Halen bölgede görev yapan 12 bin 500 kişilik Jandarma Özel Harekât (JÖH) timlerinin sayısı en az 20 bine çıkarılacak. Yine bölgede görevli 7 bin 800 olan Polis Özel Harekât (PÖH) timleri de eğitimini tamamlayanlar ve meslek içi kaydırmalarla 20 bine ulaşacak.

Ayrıca TSK’ya bağlı birliklerde de önemli değişiklikler ve kaydırmalar yapıldı. Örneğin Bingöl, Sarıkamış, Tatvan ve Denizli’deki piyade tugaylarının tamamı komando tugaylarına dönüştürüldü. Komando eğitimleri tamamlanan ve tamamen profesyonel hale getirilen ve 20 bin askerden oluşan bu dört tugay Tunceli, Bingöl, Ağrı, Hakkâri, Şırnak ve Mardin’de belirlenmiş kritik üs bölgelerine konuşlandırıldı. Yine Kıbrıs’tan iki komando taburu da geçici görevle kırsaldaki sabit üs bölgelerinde görev yapmak üzere bölgeye geldi.
Ancak TSK’nın yaklaşan bahar döneminde artan personel ihtiyacı ile bir prensibi arasında bir çatışma söz konusu. TSK yaklaşık dört yıldır terörle mücadele operasyonlarında zorunlu askerleri (Mehmetçik) kullanmayıp sadece profesyonel rütbeli personel kullanıyordu. Fakat yaklaşan bahar öncesinde kırsalda kritik geçiş noktaları üzerindeki sabit üs bölgelerinin teşkilinde duyulan personel ihtiyacı için bu kural bozulacakmış gibi görünüyor.

Kısacası, Türk güvenlik güçleri nisan sonuna kadar çatışmaların yaşandığı kentlerdeki varlığını neredeyse iki katına kadar çıkarmayı düşünüyor. Bu sayede hem çatışmaların devam ettiği kent merkezlerinde baskıyı korumayı hem de kırsal bölgelerde alan hakimiyeti tesis etmeyi amaçlıyor.

PKK cephesinde de durum farklı değil. PKK da bahar tertiplenmesi kapsamında Türkiye içindeki dağ kadrolarının sayısını artırıyor. Son istihbarat raporlarına göre PKK özellikle halen çatışmaların devam ettiği Nusaybin, Şırnak ve Yüksekova’daki sıkışmışlığı aşmak için şu an sakin görünen Van bölgesine ve kırsal alanlara doğru eylemlerini taşıyabilir.

Ayrıca başta Ankara ve İstanbul gibi metropoller olmak üzere Türkiye’nin batısında da saldırılar düzenlenebilir. Yine Silopi, Cizre, İdil ve Sur’da yaşanan ilk dalga çatışmalardan iyi dersler aldığı gözlenen PKK’nın kent çatışmalarında tank ve zırhlı araç avcılığı, keskin nişancı kullanımı, El Yapımı Patlayıcı (EYP) döşeme, tünel kazma gibi farklı teknikleri birbirlerini destekler şekilde kullanmaya çalıştığı gözleniyor.
Son 15 günde 50’ye yakın güvenlik görevlisinin hayatını kaybettiği 90 bin nüfuslu Nusaybin (göç nedeniyle ilçede kalan sivil miktarı 30 bine kadar düştü) şu günlerde çatışmaların en yoğun yaşandığı yer. Suriye sınırında olan ve Kamışlı’nın bitişiğinde bulunan bu ilçede Cizre, Sur ve Silopi’deki çatışma alanlarının aksine dört-beş katlı betonarme binalar ile geniş caddeler bulunuyor. Silopi, Sur ve Cizre’de dar sokaklara döşenen hendek ve barikatlar ile bunların civarına döşenen patlayıcılar nedeniyle sokaklarda yaşanan çatışmalar, Nusaybin’de binaların içinde yaşanıyor.

Yine Nusaybin’de iyi hazırlık ve büyük yığınak yaptığı gözlenen PKK’lılar güvenlik güçlerinin temizlemek için girdiği evlerin temellerini yüzlerce kiloluk patlayıcı içeren EYP’lerle tuzaklıyor ve binaları uzaktan patlatıyor. Suriye ile sınır olan Nusaybin’e örgütün dağ kadrosundan 300’e yakın PKK'lının yerleştiği, PKK’nın şehirlerdeki yeni yapılanması YPS (Sivil Savunma Birlikleri) üyeleriyle birlikte bölgede 700 ila 800 civarında örgüt mensubunun bulunduğu bildiriliyor.

Nusaybin’de operasyonların devam ettiği altı mahallede PKK’nın hücre, revir, cephanelik, mühimmat ve yaşamsal malzeme deposu olarak kullandığı 200’e yakın bina belirlendi.

İlçede pek çok güvenlik görevlisi çöken binaların enkazı altında kalarak hayatını kaybedince çatışmaların yaşandığı altı mahallede yaşayan sivillerin tahliyesinden sonra binaların topluca imhası gündeme geldi.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da Nusaybin hakkında şöyle dedi: "Gerekiyorsa operasyon yürütülen yerlerin tamamen boşaltılması zaten oturulacak hale gelmeyen yerleri uzaktan imha noktasına gidilmelidir. Buralar tamamen yıkılıp sıfırdan inşa edilmeli. Hiçbir polisimizin, askerimizin değil canını serçe parmağını dahi oradaki beton ve demir yığınlarına değişmeyiz. Çünkü son zamanlarda çoğunlukla bu sebepten şehit verdiğimizi görüyoruz".

Nusaybin’de yaşanan çatışmaların "klasik bir terör" olmadığı görüşünü savunan güvenlik uzmanları da çatışmaların devam ettiği sokaklarda bulunan binaların topluca uzaktan imha edilmesi gerektiğine inanıyor.
Son günlerde Nusaybin’deki çatışmalar Türkiye gündemini meşgul edince ilçede yaşanan sorunları gidermek için yeni bir stratejiye geçildi. Mardin Valisi ile operasyonları yürüten ildeki güvenlik birimleri arasında yaşanan koordinasyon sıkıntısından sonra ilçedeki operasyonel yetkiler sivil karar alıcılardan askerlere devredildi. Böylece bölgede istihbarat ve operasyonel kararlar tek elden ve askerler tarafından verilecek. Kısaca artık Nusaybin’deki emir komuta ilçedeki üst rütbeli askerlerde olacak. Çatışmaların başladığı 22 Temmuz 2015’den bu yana sivillerden askerlere yetki devrinin de ilk kez yaşandığını not etmek gerekiyor.
Diğer yandan Al-Monitor’un konuştuğu kaynaklara göre betonarme olan ve sağlam dolgu malzemesi ile takviye edilmiş bu binaların tank atışları ve 155 milimetrelik topçu atışları ile imha edilmeleri pek de mümkün görünmüyor.

Bu binaların uzaktan nasıl imha edilebileceği sorusuna kafa yoran güvenlik kaynakları halihazırda üç yaklaşım üzerinde duruyor. Bunlardan ilki bu sokakların hava kuvvetlerinin uçaklarından atılan lazer güdümlü 2000 librelik MK-84’ün bir benzeri olan Nüfuz Edici Bomba (NEB) mühimmatı ile imha edilmeleri. Diğer alternatif ise 203 milimetrelik obüs ateşleriyle imha. Son hal tarzı ise bu sokaklara tankların korumasında girecek zırhlı kepçelerle binaların yıkılması. Nusaybin konusunda toplumda artan hassasiyet ve Ankara’dan gelen siyasi baskılar nedeniyle güvenlik güçleri binaların topluca imhası için bu üç hal tarzından birine yönelebilir.
Aslında Nusaybin yaklaşan bahar öncesi yeni dönemdeki çatışmaların bir habercisi gibi. Nusaybin örneği gösteriyor ki Güneydoğu’da yaşanan çatışmalar büyüyerek çok daha geniş kapsamlı ve kirli hale geliyor. Çatışmalarda tanklarla ağır zırhlı araçların, tanksavar silahlarının, keskin nişancıların ve EYP’lerin etkisi de giderek artıyor. Dolayısıyla çatışmaların yarattığı yıkım da büyüyor. Ayrıca yerelde karar alma yetkililerinin askere devriyle çatışmalar giderek ‘askerileşiyor’ ve savaş uçaklarının kullanılması alternatifi dahi gündeme gelebiliyor. Hal böyle olunca da ne yazık ki yaklaşan bahar bölgede sevinç ve mutluluk değil daha çok endişe ve korku anlamına geliyor.