Bahar geliyor.
Ancak Güneydoğu’da çatışmaların halen sürdüğü kent merkezlerinde yaşayan
siviller ne yazık ki bu cümleye pek de sevinemiyor. Çünkü bölgede
baharın gelmesiyle çatışmaların hem büyüyeceği hem de yayılacağı
konusunda büyük bir endişe var. Sahadaki hazırlıklar da bu endişeleri
haklı çıkarır nitelikte.
Öncelikle baharın gelmesi halen ağır kış
şartlarının devam ettiği bölgede karların erimesi, ağaçların
yapraklanması ve bol yağışlı, sisli günler demek. Bu meteorolojik
şartlar, PKK’ya mobilite ve kuvvet kaydırma için büyük imkan sunuyor.
Kısacası, baharla birlikte PKK halen birbirinden bağımsız şekilde
örgütlediği kentlerdeki silahlı güçlerini entegre ve birbiriyle
bağlantılı bölgesel bir yapıya dönüştürebilir. Suriye’nin kuzeyinden
sağladığı personel ve lojistik destekle ise mevcut çatışmaları daha da
büyütebilir. Bu gerçeği çok iyi bilen güvenlik güçleri de yoğun bir
tempoda yaklaşan bahara yönelik yeni bir tertiplenme için hazırlanıyor.
Öncelikle Ankara’da PKK’nın nisan sonundan itibaren hem
kırsalda hem de şehir merkezlerinde eş zamanlı terör eylemleri yapacağı
beklentisi var. Bu nedenle, kentlerde çatışma eğitimi verilmiş özel
harekât birliklerinin sayısı, araç ve teçhizat kapasiteleri artırıldı.
Al-Monitor’un Ankara’daki kaynaklardan edindiği bilgilere
göre personel ihtiyacını karşılayabilmek için Polis Özel Harekât (PÖH)
timlerinin eğitim süreleri kısaltılarak, üç buçuk aya kadar düşürüldü.
Halen bölgede görev yapan 12 bin 500 kişilik Jandarma Özel Harekât (JÖH)
timlerinin sayısı en az 20 bine çıkarılacak. Yine bölgede görevli 7 bin
800 olan Polis Özel Harekât (PÖH) timleri de eğitimini tamamlayanlar ve
meslek içi kaydırmalarla 20 bine ulaşacak.
Ayrıca TSK’ya bağlı birliklerde de önemli değişiklikler ve
kaydırmalar yapıldı. Örneğin Bingöl, Sarıkamış, Tatvan ve Denizli’deki
piyade tugaylarının tamamı komando tugaylarına dönüştürüldü. Komando
eğitimleri tamamlanan ve tamamen profesyonel hale getirilen ve 20 bin
askerden oluşan bu dört tugay Tunceli, Bingöl, Ağrı, Hakkâri, Şırnak ve
Mardin’de belirlenmiş kritik üs bölgelerine konuşlandırıldı. Yine
Kıbrıs’tan iki komando taburu da geçici görevle kırsaldaki sabit üs
bölgelerinde görev yapmak üzere bölgeye geldi.
Ancak TSK’nın yaklaşan bahar döneminde artan personel
ihtiyacı ile bir prensibi arasında bir çatışma söz konusu. TSK yaklaşık
dört yıldır terörle mücadele operasyonlarında zorunlu askerleri
(Mehmetçik) kullanmayıp sadece profesyonel rütbeli personel
kullanıyordu. Fakat yaklaşan bahar öncesinde kırsalda kritik geçiş
noktaları üzerindeki sabit üs bölgelerinin teşkilinde duyulan personel
ihtiyacı için bu kural bozulacakmış gibi görünüyor.
Kısacası, Türk güvenlik güçleri nisan sonuna kadar
çatışmaların yaşandığı kentlerdeki varlığını neredeyse iki katına kadar
çıkarmayı düşünüyor. Bu sayede hem çatışmaların devam ettiği kent
merkezlerinde baskıyı korumayı hem de kırsal bölgelerde alan hakimiyeti
tesis etmeyi amaçlıyor.
PKK cephesinde de durum farklı değil. PKK da bahar
tertiplenmesi kapsamında Türkiye içindeki dağ kadrolarının sayısını
artırıyor. Son istihbarat raporlarına göre PKK özellikle halen
çatışmaların devam ettiği Nusaybin, Şırnak ve Yüksekova’daki
sıkışmışlığı aşmak için şu an sakin görünen Van bölgesine ve kırsal
alanlara doğru eylemlerini taşıyabilir.
Ayrıca başta Ankara ve İstanbul gibi metropoller olmak
üzere Türkiye’nin batısında da saldırılar düzenlenebilir. Yine Silopi,
Cizre, İdil ve Sur’da yaşanan ilk dalga çatışmalardan iyi dersler aldığı
gözlenen PKK’nın kent çatışmalarında tank ve zırhlı araç avcılığı,
keskin nişancı kullanımı, El Yapımı Patlayıcı (EYP) döşeme, tünel kazma
gibi farklı teknikleri birbirlerini destekler şekilde kullanmaya
çalıştığı gözleniyor.
Son 15 günde 50’ye yakın güvenlik görevlisinin hayatını
kaybettiği 90 bin nüfuslu Nusaybin (göç nedeniyle ilçede kalan sivil
miktarı 30 bine kadar düştü) şu günlerde çatışmaların en yoğun yaşandığı
yer. Suriye sınırında olan ve Kamışlı’nın bitişiğinde bulunan bu ilçede
Cizre, Sur ve Silopi’deki çatışma alanlarının aksine dört-beş katlı
betonarme binalar ile geniş caddeler bulunuyor. Silopi, Sur ve Cizre’de
dar sokaklara döşenen hendek ve barikatlar ile bunların civarına döşenen
patlayıcılar nedeniyle sokaklarda yaşanan çatışmalar, Nusaybin’de
binaların içinde yaşanıyor.
Yine Nusaybin’de iyi hazırlık ve büyük yığınak yaptığı
gözlenen PKK’lılar güvenlik güçlerinin temizlemek için girdiği evlerin
temellerini yüzlerce kiloluk patlayıcı içeren EYP’lerle tuzaklıyor ve
binaları uzaktan patlatıyor. Suriye ile sınır olan Nusaybin’e örgütün
dağ kadrosundan 300’e yakın PKK'lının yerleştiği, PKK’nın şehirlerdeki
yeni yapılanması YPS (Sivil Savunma Birlikleri) üyeleriyle birlikte bölgede 700 ila 800 civarında örgüt mensubunun bulunduğu bildiriliyor.
Nusaybin’de operasyonların devam ettiği altı mahallede
PKK’nın hücre, revir, cephanelik, mühimmat ve yaşamsal malzeme deposu
olarak kullandığı 200’e yakın bina belirlendi.
İlçede pek çok güvenlik görevlisi çöken binaların enkazı
altında kalarak hayatını kaybedince çatışmaların yaşandığı altı
mahallede yaşayan sivillerin tahliyesinden sonra binaların topluca
imhası gündeme geldi.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da Nusaybin hakkında şöyle
dedi: "Gerekiyorsa operasyon yürütülen yerlerin tamamen boşaltılması
zaten oturulacak hale gelmeyen yerleri uzaktan imha noktasına
gidilmelidir. Buralar tamamen yıkılıp sıfırdan inşa edilmeli. Hiçbir
polisimizin, askerimizin değil canını serçe parmağını dahi oradaki beton
ve demir yığınlarına değişmeyiz. Çünkü son zamanlarda çoğunlukla bu
sebepten şehit verdiğimizi görüyoruz".
Nusaybin’de yaşanan çatışmaların "klasik bir terör" olmadığı görüşünü savunan güvenlik uzmanları da çatışmaların devam ettiği sokaklarda bulunan binaların topluca uzaktan imha edilmesi gerektiğine inanıyor.
Son günlerde Nusaybin’deki çatışmalar Türkiye gündemini
meşgul edince ilçede yaşanan sorunları gidermek için yeni bir stratejiye
geçildi. Mardin Valisi ile operasyonları yürüten ildeki güvenlik
birimleri arasında yaşanan koordinasyon sıkıntısından sonra ilçedeki
operasyonel yetkiler sivil karar alıcılardan askerlere devredildi.
Böylece bölgede istihbarat ve operasyonel kararlar tek elden ve askerler
tarafından verilecek. Kısaca artık Nusaybin’deki emir komuta ilçedeki
üst rütbeli askerlerde olacak. Çatışmaların başladığı 22 Temmuz
2015’den bu yana sivillerden askerlere yetki devrinin de ilk kez
yaşandığını not etmek gerekiyor.
Diğer yandan Al-Monitor’un konuştuğu kaynaklara göre
betonarme olan ve sağlam dolgu malzemesi ile takviye edilmiş bu
binaların tank atışları ve 155 milimetrelik topçu atışları ile imha
edilmeleri pek de mümkün görünmüyor.
Bu binaların uzaktan nasıl imha edilebileceği sorusuna kafa
yoran güvenlik kaynakları halihazırda üç yaklaşım üzerinde duruyor.
Bunlardan ilki bu sokakların hava kuvvetlerinin uçaklarından atılan
lazer güdümlü 2000 librelik MK-84’ün bir benzeri olan Nüfuz Edici Bomba
(NEB) mühimmatı ile imha edilmeleri. Diğer alternatif ise 203
milimetrelik obüs ateşleriyle imha. Son hal tarzı ise bu sokaklara
tankların korumasında girecek zırhlı kepçelerle binaların yıkılması.
Nusaybin konusunda toplumda artan hassasiyet ve Ankara’dan gelen siyasi
baskılar nedeniyle güvenlik güçleri binaların topluca imhası için bu üç
hal tarzından birine yönelebilir.
Aslında Nusaybin yaklaşan bahar öncesi yeni dönemdeki
çatışmaların bir habercisi gibi. Nusaybin örneği gösteriyor ki
Güneydoğu’da yaşanan çatışmalar büyüyerek çok daha geniş kapsamlı ve
kirli hale geliyor. Çatışmalarda tanklarla ağır zırhlı araçların,
tanksavar silahlarının, keskin nişancıların ve EYP’lerin etkisi de
giderek artıyor. Dolayısıyla çatışmaların yarattığı yıkım da büyüyor.
Ayrıca yerelde karar alma yetkililerinin askere devriyle çatışmalar
giderek ‘askerileşiyor’ ve savaş uçaklarının kullanılması alternatifi
dahi gündeme gelebiliyor. Hal böyle olunca da ne yazık ki yaklaşan bahar
bölgede sevinç ve mutluluk değil daha çok endişe ve korku anlamına
geliyor.