8 Temmuz 2013 Pazartesi

İyi darbe, kötü darbe! / Hasan Cemal

Bir zamanlar 27 Mayıs ‘iyi darbe’ydi, 12 Mart’la 12 Eylül de ‘kötü darbe.’ Sovyetler Arjantin’de faşist cuntaya arka çıkar, ABD Şili’de Başkan Allende’ye karşı Pinochet’nin kanlı darbesini desteklerdi. Darbeler bugün de Doğu’da ve Batı’da, Avrupa’yla Amerika’da ‘çifte standarda' tabi.

Tony Blair darbe öncesi Tahrir 'de toplanan milyonları, darbe savunusuna dayanak yapmış. Mursi’nin yüzde 51 oy aldığını gözardı etmiş... Observer not düşmüş: "Aynı Tony Blair, Britanya’yı Irak Savaşı’na sürüklerken milyonların muhalefetini hiç umursamamıştı.”

El Baradey 2011'de bana "Mübarek'in Müslüman Kardeşler'i şeytanlaştırarak propaganda yaptığını, ordunun Mübarek’siz bir Mübarek rejimi kurmak isteyebileceğini" anlatmış, "Barış ancak demokrasiyle yakalanır" demişti. Ama aynı El Baradey, 2,5 yıl sonra darbeyi onayladı.

Bugün siz seçim sandığından çıkanı darbeyle alaşağı ederseniz, demokrasinin geleceğine ölümcül bir darbe indirmiş olursunuz. Çünkü, “Seçimi kazansak da, nasıl olsa iktidar bize verilmez” diyen güçler, daha radikalleşir, siyaseti namlunun ucunda görmeye başlar.

Sabah vakti erken Tony Blair’in Mısır’daki darbeyi savunan Observer’daki yazısını okurken, bizde bir zamanlar epey revaçta olan iyi darbe-kötü darbe ayrımı aklıma takılıyor.

Bir zamanlar 27 Mayıs ‘iyi darbe’ydi, 12 Mart’la 12 Eylül de ‘kötü darbe.’ Hatta 27 Mayıs ‘iyi darbe’den de öte bir ‘devrim’di.

1980’li yıllar...
Cumhuriyet’te Genel Yayın Müdürü’ydüm. Önce 27 Mayıs’tan devrim sözcüğünü atmış, yazılarımda sadece 27 Mayıs demeye başlamıştım. Bir süre sonra da bir yazımda 27 Mayıs darbesi deyince bizim mahallede kızılca kıyamet kopmuştu. Eski 27 Mayısçılar, bazı Tabii Senatörler* gazeteye baskın yaparak beni İlhan Selçuk’a şikayet etmişlerdi.

Türkiye’de eskisi kadar olmasa da, bugün hala darbeleri iyi-kötü diye sınıflandırabilen darbe özlemcileri elbette var.

Darbelere karşı çifte standart sürüyor 

Demokrasi ve darbelere ilişkin bu konu Doğu’da ve Batı’da, Avrupa’yla Amerika’da da  ‘çifte standarda' tabi. Özellikle bugünlerde fazlasıyla sırıtan bir durum bu.

Hangi devletin, kimin işine nasıl geliyorsa, darbe karşısında ona göre tavır alınıyor. Kimi darbeye darbe diyemiyor, kimi son derece mahcup tutum sergiliyor, kimi açıktan savunuyor, kimi de kafadan karşı çıkıyor.
Soğuk Savaş döneminin iki kutuplu dünyasında da böyleydi. Her devlet, her rejim darbeye kendi meşrebine uygun, kendi çıkarlarının ışığında yaklaşırdı.
Sovyetler Birliği, Arjantin’de General Videla’nın faşist cuntasına arka çıkar, Amerika Şili’de, seçim sandığından çıkan Başkan Allende’ye karşı General Pinochet’nin kanlı darbesini desteklerdi.

Blair, Irak için umursamadığı milyonlarla

Mısır'da darbeyi savunuyor 

Bu açılardan Mısır’daki darbe de tam bir turnusol kağıdı oldu. İyi darbe-kötü darbe ayrımları ve demokratik değerlere ilişkin çifte standartlar her yerde sahneyi kapladı.
Eski Britanya Başbakanı ve İşçi Partisi lideri Tony Blair’in Observer’daki makalesi bu bakımdan tipik bir örnek. Blair, darbe öncesi Kahire’nin Tahrir Meydanı’nda toplanan milyonları kendi darbe savunusuna dayanak yapmış, ya darbe, ya kaos diyerek...
Tony Blair, darbenin yol açabileceği kaosu ve Cumhurbaşkanı Mursi’nin seçim sandığından yüzde 51 oyla çıktığına dair gerçeği gözardı etmiş... Bu nedenle olacak, Blair’in darbe savunuculuğu yaparken sarıldığı ‘meydanlardaki milyonlar’ gerekçesine, İngiliz Observer’da şöyle bir eleştirel not iliştirilmişti:
“Aynı Tony Blair, Başbakanlığı sırasında Britanya’yı Irak Savaşı’na sürüklerken kamuoyundaki büyük muhalefeti ve Londra’da milyonların katıldığı savaş karşıtı gösteriyi hiç umursamamıştı.”
Siyasette çifte standartlar ne yazık ki bitecek gibi değil. Demokrasi kültürü ya da terbiyesinin yerli yerine oturması hiç kolay değil çünkü…

2011'de 'demokrasi' diyen Baradey darbeyi onayladı! 

Asker, darbe ve demokrasi konusunu 2011 yılının Şubat ayında, Hüsnü Mübarek’in devrilmesinden hemen sonra Kahire’de, askerin başbakanı olarak şu sıralar adı geçmiş olan, kendisinin de bunu kabul ettiği anlaşılan El Baradey’le konuşmuştum (19 Şubat 2011 tarihli Milliyet).
El Baradey’in Mısır ordusundan kuşkuları vardı. Ben ‘devrim’in asker tarafından çalınması ihtimalini gündeme getirince, “İşler aceleye getirilip Mübarek’siz bir Mübarek rejimi kurulmak istenebilir, uyanık olmak lazım. Görünüşte birtakım değişikliklerle eski rejimi devam ettirmek isteyenler var perde arkasında” demişti bana. Arkasından eklemişti:
“Barış ancak demokrasiyle yakalanır. Şimdi bütün Arap âlemini ayaklandıran  politik tsunami de bir demokrasi hülyasıdır.”
Ama aynı El Baradey, bana Mısır ordusunun nasıl devlet içinde devlet olduğunu çok güzel özetlemiş olan el Baradey, iki yıl sonra ülkesinde askerin darbesini onayladı, hatta askeri idarenin Başbakanlık veya Cumhurbaşkanı Yardımcılığı gibi tekliflerini  içine sindirebildi. Neden?

Mısır'da Nihat Erim'li 12 Mart modeli 

El Baradey’in bu askerci tutumu bana Türkiye’de 12 Mart’ın başbakanı Nihat Erim’i hatırlattı.
Asker, 1971’de bir ‘muhtıra’yla Adalet Partili Başbakan Demirel’i devirdikten sonra başbakan olarak CHP’li Nihat Erim’i seçmişti. Parti içinde herhangi bir liderlik iddiası da olmayan, ‘bürokratik oligarşi’nin mümtaz bir siması olan Nihat Erim de, partilerüstü bir teknokratlar hükümeti kurarak ‘refomculuk’a soyunmuştu Türkiye’de...
Anlaşılan o ki, Mısır’da geçen iki yılda halk içinde herhangi bir oy tabanı olmadığını gören El Baradey de, reformculuk adına yüzünü askere, kışlaya dönmüş durumda... Tony Blair gibi o da, özellikle ekonomiyi bekleyen acil yapısal reformlar konusunda umudunu askeri yönetime bağlamış…

Mübarek'e karşı Müslüman Kardeşler'i savunan Baradey 

Muhammed El Baradey’le iki yıl önce Kahire’nin biraz dışında, etrafı yüksek duvarlarla çevrili güzel villalardan oluşan büyük bir sitedeki evinde Zaman gazetesinin Kahire temsilcisi Cumali Önal’la birlikte sohbet etmiştik. Eşi de bizimle birlikteydi. Türkçe bilen büyükannesinin bir tarafı Osmanlı’dan geliyormuş...
Şöyle demiştim Muhammed el Baradey’e:
"Türkiye’de asker darbe ve müdahalelerle rejimin çerçevesini çizdi, kendi ‘kırmızı çizgileri’ni anayasalara yerleştirdi, sonra geri çekilerek sivillere, buyurun yönetin, dedi. Şimdi Mısır ordusu da buna mı hazırlanıyor?”
El Baradey onaylar gibi gülümsemiş, hayır dememiş, şöyle konuşmuştu:
“Ama artık bu bakımdan Türkiye’de işler değişti, değişiyor, iyiye gidiyor. Ekonominiz de öyle, çok iyi gidiyor.”
El Baradey, bunları söylerken Mısır’da bir askeri vesayet sistemi kurulabileceği konusunda kuşkularını belirtmişti. Askerin ‘devrimi yolundan saptırabileceği’ ihtimalini gözardı etmemişti.
Müslüman Kardeşler’i de konuşmuştuk El Baradey’le.
Bu konunun politik olarak içte ve dışta öteden beri istismar edildiğini söylemişti. Mübarek’in, Batı’da bazı odaklarda olduğu gibi, yıllar yılı Müslümanlar Kardeşleri ‘şeytanlaştırdığı’nın, “Ben gidersem, bu radikaller gelir” propagandasını yaptığının altını çizmişti.
Tek bir Müslüman Kardeşler olmadığını, örgütün kendi içinde farklı çizgiler bulunduğunu, uzun yıllardır şiddetten yana olmadıklarını belirttikten sonra da eklemişti:
“En iyisi onların, yani İhvan’ın da demokratik sistemin içinde yer almalarıdır. Oyunun kuralını herkes gibi onların da benimsemeleri tek çaredir.”

Sandıkta kazanan darbeyle devrilirse radikalleşir 

Bunları söyleyen El Baradey bugün Müslüman Kardeşleri iktidardan alaşağı eden askerle işbirliği yapıyor. Mısır’ı kaçınılmaz olarak daha beter cephelere bölecek, keskin kutuplara ayıracak askeri bir darbenin yanında yer alabiliyor.
Evet, demokrasi kolay değil. Zaman alıyor, sabır istiyor.
Ama denize girmeden nasıl yüzme öğrenilemezse, demokrasi de öyledir, hayatın içinde artılarıyla eksileriyle denenmeden olmaz, taşlar yerli yerine oturmaz.
Bugün siz seçim sandığından çıkanı darbeyle alaşağı ederseniz, demokrasinin geleceğine ölümcül bir darbe indirmiş olursunuz.
Çünkü, “Seçimi kazansak da, nasıl olsa iktidar bize verilmez” diyen güçler, daha radikalleşir, siyaseti namlunun ucunda görmeye başlar.
Nitekim İsveç Dışişleri Bakanı Carl Bildt de, AB’ye ve ABD’ye benzer bir uyarı yaptı. “Mısır’da herkes demokratik ilkelere ve anayasal düzene saygı göstermeli. AB’nin daha kapsamlı bir açıklama yapmasına ihtiyaç var” diyen Bildt, Twitter hesabından da "Batı eğer Arap dünyasında herkese açık demokrasiyi engelliyor görülürse gelecek için felaket olur. Şiddeti besler" dedi.
Kısaca, Mısır’daki darbe, Arap ülkeleri ve İslam alemi açısından demokrasi konusunda gerçekten çok kötü bir örnek oldu.
_____________________________________________________________________________
(*) 27 Mayıs darbesini yapan askerler daha sonra 1961 Anayasası’yla o zaman iki meclisten oluşan parlamentoda ömür boyu Senato üyesi yapılmışlardı.