Son zamanlarda ortaya çıkan ses kayıtlarıyla devlet ihalelerinde usulsüzlükler yapıldığı iddiaları yeniden ayyuka çıktı. Aslında toplumun önemli bir kesimi, ihale usulsüzlüklerindenhaberdar ama yargının görevini yerine getirmesinin önlendiği ve parlamentonun, vatandaş adına sorgulama kültürünün eksik olması, bu türden iddiaların her dönemde üstlerinin kapatılmasıyla sonuçlanıyor.

Başbakan Erdoğan’ın, Sedef gemi inşaat firması sahibi işadamı Metin Kalkavan’ı, 1,5 milyar dolarlık milli savaş gemisi Milgem ihalesinde yönlendirdiğinin iddia edildiği ses kayıtları, geçen hafta basında yayımlandı. Erdoğan, Kalkavan ile yaptığı görüşmeyi doğrulamakla birlikte içeriğindeki yönlendirme bölümlerine değinmedi ve ülkeyi projede zarardan kurtardıklarını iddia etti.

CHP’li Sezgin Tanrıkulu, Milgem’deki iddialara ek olarak Kalkavan’ın Sedef firmasına ihale edilen ve İspanyol Navantia firmasıyla ortaklaşa kısaca LPD olarak anılan Havuzlu Çıkarma Gemisi’nin inşa edilmesi projesinde fiyatın 800 milyon Euro’dan 1,2 milyar Euro’yaçıkartıldığı iddialarına da hükümetten yanıt istedi.

Ses kayıtlarına göre, Erdoğan, Kalkavan’a, Milgem projesinde ihaleye alınmadığına dair Başbakanlık Teftiş Kurulu’na şikâyette bulunmasını da istiyor. Enteresandır, Kalkavan, aynı ses kayıtlarında, bu ihaleye yazılı bir başvuruda bulunmadığını, dolayısıyla şikâyetinin anlamsızlığı mealinde cümleler sarfediyor.

Ses kayıtları geçen hafta yayımlanmadan önce, kimi gazeteciler, daha geçen yaz, Koç grubuna ait RMK Marine firması ile Savunma Sanayii Müsteşarlığı arasında Milgem için sözleşme görüşmeleri tamamlanmak üzereyken Kalkavan firmasının yaptığı şikâyet üzerine Teftiş Kurulu’nun, projenin, serbest rekabet ortamında yapılmadığı ve kamu zararına yol açtığı iddiasıyla iptal edilmesi yolunda rapor hazırladığını yazmışlardı. Kalkavan’ın, Milgem’in ihale edilmesinden iki yıl sonra geçen yaz teftiş kuruluna şikâyette bulunmuş olmasına bir anlam verilememişti.

Milgem ihalesi, 26 Eylül 2013 tarihli icra komitesinde iptal edildi.

Bu konuda, “Koç’un savaş gemisi ihalesine durdurma,” başlığıyla 31 Temmuz 2013’te yazdığım yazıda detaylar bulunuyor.

Yargı, geçmişte olduğu gibi bugün de özellikle askerî ihalelerle ilgili iddialarda harekete geçmiyor. Keza, ne yazık ki geçmişte de, F-16’larda Şahinkaya olayı ile 2003’lerde, envantere ancak yeni katılan erken uyarı ve kontrol uçakları AEW&C’ler ve İsrail’in gerçekleştirdiği M60 tanklarının modernizasyonu projelerinde devletin zarara uğratıldığı iddialarına ilişkin dosyalar, parlamento komisyonlarına geldikten hemen sonra kapatılmışlardı.

Türkiye’nin askerî harcamalarının, gayri safi yurtiçi hasıla içinde payının yüzde 2,4 ile27 üye ülkesi bulunan NATO toplamı olan 2,9’a yaklaştığını söylersek askerî harcamalar ve askerî ihalelerin, toplumsal yarar dolayısıyla ülke ekonomisi adına mercek altına alınması gereğini daha iyi kavramış oluruz. Bilgi Üniversitesi’nden Prof. Nurhan Yentürk’ün, merkezi İsveç’teki SIPRI adlı düşünce kuruluşu için Türkiye’nin askerî harcamaları ve bunun ölçümlerine ilişkin yazdığı makale son derece aydınlatıcı. (SIPRI Insights on Peace and Security, No. 2014/1, March 2014, Measuring Turkish Military Expenditures, Nurhan Yentürk).


DÜZELTME

5 Mart 2014 tarihli, “Ankara Karadeniz’i boş mu bırakacak”, başlıklı yazımda 1944 yılında Stalin’in Kırım Tatarları’nı Osmanlı topraklarına sürgün ettiğini yazmıştım. Dikkatli bir okuyucu, bu sürgünün, o dönem Sovyetler’e bağlı olan Özbekistan olduğunu belirtirkenSibirya’ya da sürüldüklerini hatırlatmakta yarar var.

Bu hatayı düzeltir, özür dilerim.