TSK'nın şu anki komuta kademesinin eski silah arkadaşlarının başına gelenlere duyarsız kalamamasını anlayabiliriz.
Onların iktidara bu yönde taleplerde bulunmakta olduklarını da tahmin edebiliriz. Ama komuta kademesini rahatlatmak ya da kışlanın "rahatsızlığını" biraz olsun gidermek uğruna Türkiye tarihinde bir ilk olan darbe davalarının yıpranmasının göze alınmasını anlamamız mümkün değil.
"Komutan kalmadı"
Yoğun tutuklamalar yüzünden terörle mücadelenin zaafa uğradığı, terör bölgesine gönderecek komutan kalmadığı iddiası üzerine çok söylenecek şey var.
Benim bildiğim TSK'da zaten general şişmesi yok muydu? 362 generalden 68 tanesinin tutuklu olduğu söyleniyor. Geri kalanlar ne güne duruyor?
Biliyoruz ki bu ordu daha önce bundan çok daha geniş tasfiyeler yaşadı.
Şu anda emeklisiyle, muvazzafıyla, tutuklusuyla, tutuksuzuyla toplam 400 subaydan bahsediyoruz. Oysa 27 Mayıs darbesinden sonra 235 general, 5 bine yakın subay tasfiye edilmişti. 12 Eylül darbesinden sonra ihraç edilen subay sayısı 397, astsubay sayısı 176'ydı. 28 Şubat döneminde 1996-2003 arasında YAŞ Kararı ile 900 subay ve astsubay sorgusuz sualsiz ordudan atıldı. Hem de herhangi bir mahkeme kararı olmadan!
Bu tasfiyelerin hiçbirinde TSK'nın savaş gücünün zayıfladığından, ordunun moralinin bozulduğundan söz edilmemişti.
Acaba asıl moralleri bozan şey, eski köye yeni adet gelmesi; ilk defa darbeci bir klik tarafından değil de doğrudan halkın iradesiyle tasfiye edilmek olmasın?
Terörle nasıl mücadele ettiklerini de gördük
Kaldı ki, biz bu subayların terörle nasıl mücadele ettiklerini de gördük.
Işık Koşaner'in "Her yere kontrolsüz mayın döşedik, emir komuta birliğini sağlayamıyoruz. Çatışma anında tim komutanlarımız mevziye silahını bırakıp kaçıyor" sözlerini unutmamız mümkün mü?
2004'te PKK'nın silah bırakmasını istemeyenler, Öcalan'la İmralı'da yaptıkları görüşmelerde 'Silahlarınızla sınır dışına gidin ama 500 kişi kalsın, lazım olur" diyenler bunlar değil miydi?
On yıllarca terörle mücadele ediyoruz diye hukuku bölge dışına süren; faili meçhullerle, köy baskınlarıyla bölge halkına kan kusturup PKK'yı palazlandıran; terör bitmesin, Olağanüstü Hal de uyuşturucu rantı da bizim iktidarımız da devam etsin diye derin ilişkiler içine giren bunlar değil miydi?
30 yıldır bir türlü bitirilemeyen terörün doğru bir mücadele tarzıyla iki yılda bal gibi kontrol altına alınabildiğini en iyi bilenler, nasıl olur da "içeridekiler" yüzünden terör mücadelesinin zaafa uğradığını söyleyebilirler?
"Uzun tutukluluk" teranesi
Bir de şu bitmek bilmeyen "uzun tutukluluk" teranesi var... Bence herkes bu koroya katılmadan önce, benzer büyüklükte ve kapsamda davaların dünyanın diğer ülkelerinde kaç yıl sürdüğüne şöyle bir bakmalı. Ayrıca "delil varsa bir an önce bitirilsin" denilen davalardan birinin zaten Yargıtay aşamasına geldiğini, diğerinin de gelmek üzere olduğunu düşünmeli.
Son olarak vurgulamak isterim ki, askerin morali önemliyse, yargının morali de önemlidir. Eğer başımızdan geçen bunca darbe ve darbe teşebbüsüne rağmen, bir kere bile harekete geçemeyen yargı bu defa harekete geçmeye cesaret ettiyse, bunun sebebi siyasi iradeyi arkasında hissetmesidir.
Bu irade yok olursa, bu davaların çökmesi de, derin devletin yeniden başını kaldırması da yıllar değil aylar meselesidir.
Onların iktidara bu yönde taleplerde bulunmakta olduklarını da tahmin edebiliriz. Ama komuta kademesini rahatlatmak ya da kışlanın "rahatsızlığını" biraz olsun gidermek uğruna Türkiye tarihinde bir ilk olan darbe davalarının yıpranmasının göze alınmasını anlamamız mümkün değil.
"Komutan kalmadı"
Yoğun tutuklamalar yüzünden terörle mücadelenin zaafa uğradığı, terör bölgesine gönderecek komutan kalmadığı iddiası üzerine çok söylenecek şey var.
Benim bildiğim TSK'da zaten general şişmesi yok muydu? 362 generalden 68 tanesinin tutuklu olduğu söyleniyor. Geri kalanlar ne güne duruyor?
Biliyoruz ki bu ordu daha önce bundan çok daha geniş tasfiyeler yaşadı.
Şu anda emeklisiyle, muvazzafıyla, tutuklusuyla, tutuksuzuyla toplam 400 subaydan bahsediyoruz. Oysa 27 Mayıs darbesinden sonra 235 general, 5 bine yakın subay tasfiye edilmişti. 12 Eylül darbesinden sonra ihraç edilen subay sayısı 397, astsubay sayısı 176'ydı. 28 Şubat döneminde 1996-2003 arasında YAŞ Kararı ile 900 subay ve astsubay sorgusuz sualsiz ordudan atıldı. Hem de herhangi bir mahkeme kararı olmadan!
Bu tasfiyelerin hiçbirinde TSK'nın savaş gücünün zayıfladığından, ordunun moralinin bozulduğundan söz edilmemişti.
Acaba asıl moralleri bozan şey, eski köye yeni adet gelmesi; ilk defa darbeci bir klik tarafından değil de doğrudan halkın iradesiyle tasfiye edilmek olmasın?
Terörle nasıl mücadele ettiklerini de gördük
Kaldı ki, biz bu subayların terörle nasıl mücadele ettiklerini de gördük.
Işık Koşaner'in "Her yere kontrolsüz mayın döşedik, emir komuta birliğini sağlayamıyoruz. Çatışma anında tim komutanlarımız mevziye silahını bırakıp kaçıyor" sözlerini unutmamız mümkün mü?
2004'te PKK'nın silah bırakmasını istemeyenler, Öcalan'la İmralı'da yaptıkları görüşmelerde 'Silahlarınızla sınır dışına gidin ama 500 kişi kalsın, lazım olur" diyenler bunlar değil miydi?
On yıllarca terörle mücadele ediyoruz diye hukuku bölge dışına süren; faili meçhullerle, köy baskınlarıyla bölge halkına kan kusturup PKK'yı palazlandıran; terör bitmesin, Olağanüstü Hal de uyuşturucu rantı da bizim iktidarımız da devam etsin diye derin ilişkiler içine giren bunlar değil miydi?
30 yıldır bir türlü bitirilemeyen terörün doğru bir mücadele tarzıyla iki yılda bal gibi kontrol altına alınabildiğini en iyi bilenler, nasıl olur da "içeridekiler" yüzünden terör mücadelesinin zaafa uğradığını söyleyebilirler?
"Uzun tutukluluk" teranesi
Bir de şu bitmek bilmeyen "uzun tutukluluk" teranesi var... Bence herkes bu koroya katılmadan önce, benzer büyüklükte ve kapsamda davaların dünyanın diğer ülkelerinde kaç yıl sürdüğüne şöyle bir bakmalı. Ayrıca "delil varsa bir an önce bitirilsin" denilen davalardan birinin zaten Yargıtay aşamasına geldiğini, diğerinin de gelmek üzere olduğunu düşünmeli.
Son olarak vurgulamak isterim ki, askerin morali önemliyse, yargının morali de önemlidir. Eğer başımızdan geçen bunca darbe ve darbe teşebbüsüne rağmen, bir kere bile harekete geçemeyen yargı bu defa harekete geçmeye cesaret ettiyse, bunun sebebi siyasi iradeyi arkasında hissetmesidir.
Bu irade yok olursa, bu davaların çökmesi de, derin devletin yeniden başını kaldırması da yıllar değil aylar meselesidir.