24 Ocak 2013 Perşembe

Böyle iddianame ancak darbe sürecinde görülür

14 Ocak 2013 / ALİ AKKUŞ
Darbeleri Araştırma Komisyonu’nun iki ciltlik raporu, askerin şartları olgunlaştırmak için kiminle nasıl bir harekât yürüttüğünü anlatıyor. Özellikle 28 Şubat’ın Genelkurmay’daki brifinglerle hayata geçirilişi, bir fotoğraf netliğinde karşımızda duruyor.
Gerçeğin er ya da geç ortaya çıkma gibi kötü bir huyu var. Başta Ergenekon olmak üzere devam eden darbe davalarında gün yüzüne çıkan bilgi ve belgeler, yaşadığımız acı olayların hiç de tesadüf olmadığını gösteriyor bize. Türkiye’nin yakın dönem gayr-i resmî tarihini öğrenmek için elde çok sayıda kaynak var artık. Bu kaynaklardan biri de Türkiye Büyük Millet Meclis’inde kurulan Darbeleri Araştırma Komisyonu’nun iki ciltlik raporu. Rapor, darbeye karar vermiş askerin, şartları olgunlaştırmak için kiminle nasıl bir harekât yürüttüğünü ayrıntılarıyla anlatıyor. Özellikle 28 Şubat süreci diye bilinen postmodern darbenin Genelkurmay’da verilen brifinglerle hayata geçiriliş süreci, bir fotoğraf netliğinde karşımızda duruyor.

BÜYÜK HALİ İÇİN TIKLAYIN

28 Şubat’ta Genelkurmay’ın verdiği iki brifing çok konuşulmuştu. İlk brifingde Danıştay ve Yargıtay üyeleri, rektörler, iş adamları ve gazete yöneticileri yer alıyor. Ama ikinci brifing yaklaşık 450 kişilik yargı mensuplarına veriliyor. Komisyonun tespitine göre bu brifingde askerler, yargıçlara açıkça tarafsız kalmamalarını ve icraata geçmelerini emrediyor. Raporda, adaletin terazisinin bozuluşu şöyle ifade ediliyor: “Hukuk devleti kavramı Cumhuriyet tarihinde ilk kez bu denli tacize uğramış, yargı mensupları ve yargı organları kendi üzerlerine kurulan baskıya bu derece tepkisiz kalmışlardır. Bu süreçte hâkimler ve savcılar Genelkurmay Başkanlığı tarafından verilen irtica brifinglerine tabi tutulmuş, Batı Çalışma Grubu tarafından hazırlanan bu brifinglerde irticaî tehdide karşı uyanık olmaları istenmiştir. Bu süreçte açıkça Anayasa suçu işlenmiş, Anayasa’nın 138. maddesi ‘Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez, genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz.’ hükmü çiğnenmiş, askerler açıkça hâkimlere talimat vermiş, tavsiye ve telkinde bulunmuştur.”
Peki, talimatı alan yargıçlar ne yapmış? Raporu okumaya devam edelim. Komisyon aynı bölümde “1995’te Refah-Yol Hükümeti’nin kurulmasından sonra basın, askerin yeni silahı olarak işlev görmeye başlamıştır.” tespitini yapıyor. Raporda verilen örneklere bakarak askerler medyayı silah olarak kullandılarsa bunun barutunu sağlayan da yargı demek mümkün. Şükrü Karatepe, Şevki Yılmaz, Hasan Hüseyin Ceylan gibi onlarca ismin önce medya tarafından gündeme getirilmesi, hemen ardından yargının ağır iddianamelerle devreye girip ilgili şahısları etkisiz kılması, 28 Şubat darbesinin yargı eliyle sonuç aldığını gösteren örneklerden sadece birkaçı.
TBMM’nin raporunda hukuk tarihine kara leke olarak geçecek örnekler var. Bunlardan biri, hazırladığı iddianameyi canlı yayınla duyuran dönemin Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş’ın Refah Partisi ile ilgili kapatma istemli talebi. İktidar partisine duyduğu kini ‘habis ur’, ‘kan emici vampirler gibi’ hakaret sözcükleriyle ifade eden Savaş’ın iddianamesi için Meclis Komisyonu şu tespitlerde bulunuyor: “İddianamede dikkat çeken bir diğer nokta, iddianamenin düzenlenmesinden yaklaşık yirmi gün sonra, 10 Haziran 1997’de Genelkurmay Başkanlığı’nca yüksek yargı organlarının başkanları ve üyeleri için verilen brifingde yer alan ifadelerle özdeş olmasıdır. Nitekim  iddianamede yer alan ifadelerle brifingde yer alan bazı ifadelerin neredeyse bire bir olmaları, Genelkurmay ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasındaki etkileşim, aşağıdaki tabloda gösterilmiştir. Refah Partisi’nin kapatılmasına ilişkin iddianamede yer verilen olayların bazılarının, Genelkurmay tarafından 17 Ocak 1997’de Cumhurbaşkanına verilen brifingde de yer aldığı görülmektedir.”
Raporda yer alan iki sayfada, brifingde anlatılanlarla iddianamede yer alan ifadeler kıyaslanarak sözün bittiği yer gösteriliyor. Komisyonun raporuna gazeteci Hasan Cemal’in, “Türkiye’nin Asker Sorunu” isimli kitabından küçük bir hatırlatma ile katkı yapalım. Kitapta Hüsamettin Cindoruk’un Vural Savaş’ın iddianameyi Coşkun Kırca ile birlikte hazırladığını söylediği ve iddianame yazıldıktan sonra gazetelerin Genelkurmay tarafından aranıp haberlerin büyütülmesinin istendiği belirtiliyor.

Vural Savaş
28 Şubat soruşturması, illegal bir yapılanma olan Batı Çalışma Grubu (BÇG) üzerinden yürüyor. Hatırlamakta fayda var. Kadir Sarmusak tarafından deşifre edilen illegal BÇG’nin çalışmaları, kapatma davasını görüşen Anayasa Mahkemesi üyelerinin her birine tek tek gönderilmişti. Hürriyet ve Sabah’ın manşetten duyurduğu haberde Vural Savaş, illegal bir yapıdan gelen belgeleri, ek dosya olarak Anayasa Mahkemesi’ne göndermişti. Anayasa Mahkemesi üzerinde kurulan bu baskılar sonuç vermiş ve 16 Ocak 1998’de Refah Partisi’nin kapatılmasına karar verilmişti.
Bu anlatılanların 15 yıl önce yaşanıp bittiği zannedilmemeli. Darbeci zihniyet boş durmuyor. 2007’de Google davası diye bilinen kapatma kararı unutulmamalı. Genelkurmay’da kurulan kara propaganda sitelerinden aldığı bazı haberlerle iktidar partisini kapatmaya çalışan Abdurrahman Yalçınkaya’nın, iddianamesinden sonuç almak için Anayasa Mahkemesi Başkanvekili ile Genelkurmay’da yapılan gizli görüşmeleri de öğrendi Türkiye. Başta söylediğimiz gibi gerçeğin er ya da geç ortaya çıkma gibi kötü bir huyu var.
 KOMİSYON RAPORUNDAN: “10 Haziran 1997 tarihinde Genelkurmay Başkanlığı’nda yüksek yargı organlarının başkanları ve üyeleri için düzenlenen birinci yargı brifinginde yer alan bazı ifadeler, neredeyse bire bir olarak Refah Partisi Kapatma Davası İddianamesi’nde yer alan ifadelerle özdeştir.” Yandaki tabloda bu durum gözler önüne seriliyor.