Donanma
Komutanı Oramiral Nusret Güner istifa etti.
Haber önemli zira Deniz Kuvvetleri
komutanlığı'nda oramiral sayısı 1'e düşmüş oldu. Bu durumda sadece oramirallik
rütbesi gerektiren donanma komutanlığı vekaleten bir koramiral tarafından
yürütülmekle kalmayacak. Aynı zamanda, Ağustos ayında yaş haddinden emekliye
ayrılacak Deniz Kuvvetleri Komutanının yerine atanacak oramiral de
bulunamayacak. Çünkü orduda oramiral kalmamış olacak.Askeri düzen açısından
sorun önemlidir, şüphe yok.Ancak siyasi açıdan da bu sorunun işaret ettiği
nokta oldukça derindir.Gerek istifa nedeni, gerekse istifanın yol açtığı devlet
içi denge tablosunun açık göndermeleri ortada.Kuvvet komutanı olacak bir askerin,
bunu kabul etmeyip istifayı tercih etmesi, bunu istifanın yaratacağı boşluğu ve
sarsıntıyı bilerek yapması bu göndermeleri daha kuvvetli kılıyor.Son olarak
2011 yılında Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner ve üç kuvvet komutanı benzer
nedenlerle, benzer bir durum yaratarak istifa etmişlerdi.Benzer durum ordu
mensuplarının, özellikle generallerin darbe ve benzeri gerekçelerle karşı
karşıya kaldığı soruşturma ve kovuşturmalardır.
Donanma Komutanı Oramiral Nusret
Güner'in istifasının, casusluk soruşturmasıyla ilgili iddianamede, kızının
odasına kamera yerleştirildiği bilgisinin yer almasından kaynaklandığı
belirtiliyor.Bu özel nedenin ötesinde, askere yönelik kovuşturmaların askeri
bünyede yarattığı ciddi sorun ve rahatsızlık malum.Nitekim bu rahatsızlık bir
süre önce Çankaya'da yapılan üçlü toplantıda Genelkurmay Başkanı tarafından
Cumhurbaşkanı ve Başbakana tekrar iletilmiş olmalı ki, Tayyip Erdoğan bir kaç
gün önce şunları söylüyordu:'Şu anda içerde 400'e yakın emekli, muvazzaf subay,
astsubayımız var. Bunların ağırlıklı kısmı tutuklu. Bu arada da yine mağdur
veya şüpheli şeklinde zaman zaman çağrılanlar oluyor. Tabii bazılarında bir ara
ajan meselesi ortaya çıktı biliyorsunuz. Hele hele bana göre de çok daha ağır
olanı örgüt kurmak, örgüt elemanı olmak... Böyle bir şeyin delili kesinse ver
hükmünü işi bitir. Ancak elinde senin kesin hükümler yok da yüzlerce subayı,
astsubayı örgüt elemanı olarak veya örgüt kuran olarak, hele hele
Genelkurmay Başkanı'nı kalkıp da bu şekilde değerlendirirsen, burası gerçekten
Silahlı Kuvvetlerin kendi içindeki bütün moral değerlerini altüst eder.
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nda fırkateynlere ve gemilere gönderilecek
subayların neredeyse kalmadı…
'Dönüp dolaşıp aynı gerçeklerle, çelişkilerle
karşılaşıyoruz.Şöyle:
1.Türkiye çok önemli bir 'sivilleşme süreci'nden geçiyor.
Orduya ilişkin yasal değişiklikler, idari tasarruflar, (darbeci tutuma ilişkin)
hukuki yaptırımlar bir üçlü olarak son derece etkili ve çalışıyor. Yerinde
bir şekilde bir yapı ve bir zihniyet tasfiye ediliyor.
2.Ancak bu temizlik
ve değişim süreci kendi içinde ciddi sorunlar barındırıyor. Doğru hukuki işin
yanında eğri işler de oluyor. Askerlere yönelik uzun tutukluluk halleri, adi ve
siyasi suçları birleştiren şişmiş dosyalar, zaman zaman kuşkulu deliller, zaman
zaman keyfi hükümler ortalıkta dolaşıyor. Bunlar hem hak ve hukuk
ihlallerine yol açıyor, hem bu değişim sürecini haketmediği şekilde kırılgan
hale getiriyor, hem orduyu sürekli tuş pozisyonunda tutan ama tuş etmekten kaçınan
bir kuvvet mücadelesinin aşırılıklarını içeriyor.
3.Değişim sürecinin bu çarpık
niteliği, sivilleşmenin adli soruşturma ayağını adeta daimi bir siyasi hale
dönüştürerek, ordu açısından yeniden yapılanmaya da izin vermiyor.Açıktır ki,
pek çok ülkede olduğu gibi, sivilleşme süreçlerinde, her temizlik hamlesini bir
yeniden yapılanma aşamasını takip eder.Bizdeki tablo, temizlik sürecinin ordu
içinde bir yeniden yapılanma hamlesiyle karşılanmasını engelliyor. Eski
geleneğin ve eski aktörlerin tasfiyesi ordu eliyle yapılamıyor. Ordu direnen
bir kurum görüntüsünü aşacak bir karargah politikası izleyemiyor.
Türkiye hızla
bu safhayı aşmalıdır.
Rehber bellidir: Hukuk ve kararlılık…
Sivilleşme
gereğinden, yargı sürecinden taviz vermeden, ancak bunların hukuki niteliğini
derinleştirerek, hızlandırarak ve adil kılarak yol almalıyız