31 Ocak 2013 Perşembe

Balyoz sanıklarına kırmızı bülten

Balyoz davasında 21 Eylül 2012 tarihinde verilen kararla birlikte, savunmaları alınamadığı için dosyaları ayrdılan 3 sanıktan Kurmay Binbaşı Ahmet Rahtuvan Göknak ile Yüzbaşı Ali Göznek'in kırmızı bülten ile aranmasına karar verildi.

İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nde 21 Eylül 2012 tarihli karar duruşmasında, savunmaları alınamadığı için dosyaları ayrılan emekli Tuğgeneral Levent Ersöz, Kurmay Albay Ahmet Gökhan Rahtuvan ve Yüzbaşı Ali Göznek hakkında ayrıca yürütülen yargılamanın ilk duruşması bugün yapıldı.

Balyoz ana davasında tutuklu sanıklar emekli Orgeneral Çetin Doğan, emekli Oramiral Özden Örnek ve emekli Orgeneral Halil İbrahim Fırtına'nın 20'şer yıl ağır hapis cezası ile cezalandırılmasının ardından, dosyaları ayrılan 3 sanık hakkında bugün görülen duruşmaya Ersöz, Rahtuvan ve Göznek ile avukatlarından katılan olmadı.

Mahkeme Başkanı Ömer Diken, davanın açılmasından bu yana kendilerine ulaşılamadığı ve savunmaları alınamadığı için firari durumunda bulunan sanıklar Rahtuvan ile Göznek'in, yurtdışına çıktıklarına ilişkin İstanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından mahkemeye bilgi verildiğini açıkladı. Emniyet Müdürlüğü yazısında Rahtuvan'ın 26 Şubat 2009, Göznek'in de 18 Eylül 2011 tarihinde Ankara Esenboğa havalimanından yurtdışına çıktıkları belirtildi. Mahkeme Başkanı Ömer Diken, bu iki sanığın yurt dışına çıktıklarının bildirildiğinden haklarında kırmızı bülten çıkartılarak aranmasına karar verdiklerini kaydetti.

Ayrıca Başkan Diken, sağlık sorunları nedeniyle diğer sanık Levent Ersöz'ün de İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültdesi Hastanesi'nde tedavisinin sürdüğü yönünde mahkemeye yazı ulaştığını bildirdi. Bu nedenlerle de Ersöz'ün sağlık durumunun elvermesi halinde duruşmada hazır edilmesi için İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Hastanesine yazı yazılmasına karar verildi.

Balyoz ana davasıyla ilgili gerekçeli kararın hazırlandığı ve Yargıtay'a gönderilme aşamasında olduğu belirtilerek gerekçeli karardan da bir suretinin alınarak bu dava dosyasına konulmasına karar verildi. Kırmızı bülten ile aranmalarına karar verilen Ahmet Gökhan Rahtuvan ve Ali Göznek'in yakalanmasının beklenmesine ve sanıkların avukatlarının duruymada hazır bulunmaları için kendilerine davetiye çıkarılmalarına karar verildi. Duruşma, bu nedenlenlerle 11 Nisan 2013 tarihine ertelendi.

TSK'da 3 bin TL maaşlı iş fırsatı!

TSK yeni alacağı sözleşmeli erlere 3 bin TL'lik maaş vereceğini açıkladı

Doğubayazıt ve Hakkari'de görev yapacak sözleşmeli erlerin maaşları 2 bin 900- 3 bin lira, diğer illerde görev yapacak sözleşmeli erlerin maaşları ise bin 600- bin 700 lira olacak.

Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nın internet sitesinde yapılan açıklamaya göre sözleşmeli er alımı için 1 Ocak 2013 tarihinde başlayan aday ön başvuruları, halen Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nın internet sitesinden alınmaya devam ediliyor.

Bugüne kadar temin edilen sözleşmeli erler Hakkari'de görev yaparken, 2013 yılında Hakkari'ye ilave olarak Ağrı, Ardahan, Bitlis, Bingöl, Erzincan, Erzurum, Iğdır, Kars, Muş, Tunceli ve Van'da de görev yapmak üzere sözleşmeli er temin edilecek.

İSTİHDAM EDİLECEK SINIFLAR
Branşlar; Piyade, Bakım, Aşçı, İş Makinesi İşletmeni, Hafif/Ağır Araç Sürücüsü, Elektrik ve Güç Kaynakları Operatörü, Ekmek Pişirici, Sıhhiye Elemanı, Köpek Eğiticisi, Sıhhi Tesisatçı, Kaloriferci, Bilgisayar İşletmeni olacak şekilde genişletildi.

İŞTE MAAŞLAR
Sözleşmeli er olarak istihdam edilecek olan personelin yaklaşık olarak maaşları, görev yapacakları il ve görev yerlerine bağlı olarak değişecek.

Buna göre Piyade, Aşçı, Elektrik ve Güç Kaynakları Operatörü, Hafif Araç Sürücüsü, Ekmek Pişirici, Bilgisayar İşletmeni, Sıhhiye Elemanı, Köpek Eğiticisi, Sıhhi Tesisatçı, Kaloriferci branşlarında Doğubayazıt (Ağrı) ve Hakkâri'de görev yapacak sözleşmeli erler 2 bin 900-3 bin lira maaş alacak.
Aynı branşlarda Kars ve Ardahan'da görev yapan sözleşmeli erler ise bin 600- bin 700 TL maaş alacak. Erzincan, Erzurum, Muş, Ağrı, Bitlis, Van, Bingöl, Muş, Tunceli, Erzurum ve Kars'ta görev yapacak sözleşmeli erlerin maaşları ise bin 600-bin 650 TL olacak. Sözleşmeli erlerin tazminatları 3. yılın sonunda 24 bin 500- 25 bin, 4. yılın sonunda 30 bin- 31 bin, 5. yılın sonunda 36 bin- 37 bin, 6. yılın sonunda 42 bin 700- 42 bin 800, 7. yılın sonunda 60 bin- 61 bin TL olacak.

BATIDA DA GÖREV YAPABİLECEKLER İÇİN

Açıklamaya göre 2011 ve 2012 yıllarında temin edilen sözleşmeli erler de dahil olmak üzere bundan sonra temin edilecek sözleşmeli er adayları, sözleşmeli er statüsünde tertip edildikleri birliklerden (illerden) K.K.K.lığınca belirlenecek süre sonunda istekli olmaları halinde, idare tarafından uygun görülen garnizonlardaki (batı garnizonları dahil) benzer kadro görevlerine atanabilecekler.

Adaylar, sınıf/branş ve il tercihlerini seçim aşaması sınavları için Kara Kuvvetleri Personel Temin Merkezi Komutanlığı'na (Cebeci/Ankara) geldiklerinde (yapılacak olan ayrıntılı açıklamalardan sonra) ilave yetenekleri de dikkate alınarak “tercih dilekçesi doldurmak suretiyle” yapacaklar.

1 Ocak 2013 tarihinden bugüne kadar ön başvuru esnasında sınıf/branş tercihi yapmış olan sözleşmeli er adayları da yeni sınıf/branş ve il tercihlerini, seçim aşaması sınavları için Kara Kuvvetleri Personel Temin Merkezi Komutanlığı'na geldiklerinde “tercih dilekçesi doldurmak suretiyle” yapacaklar.
Adaylar, seçim aşaması sınavlarına gelirken, yapacakları sınıf/branş tercihlerine esas olacak şekilde sahip oldukları tüm diploma, bonservis, sertifika, kurs belgesi gibi belgelerin asıllarını ve birer suret fotokopilerini yanlarında getirecekler.

MALİ OPERASYONUNUN DESTEKÇİLERİ?

Asker, Afrika Birliği'nden; para Japonya'dan... Fransa'nın Mali'de başlattığı askeri operasyona kim neden destek veriyor.

Fransa'nın Mali'de başlattığı askeri operasyon devam ediyor. Fransız birlikleri ve Mali ordusu, radikal İslamcıların son kalesi olarak görülen Kidal kentini de ele geçirdi. Mali'deki askeri operasyona en büyük maddi yardımı sağlayan ise, Çin'i rakip olarak gören Japonya.
Fransız özel kuvvetleri ve Afrika Birliği askerlerinin Mali'deki askeri operasyonunda radikal İslamcılara önemli bir darbe daha indirildi. Radikal İslamcıların, Cezayir sınırındaki son kalesi Kidal kasabası da ele geçirildi. Fransız askerleri ve Mali ordusu Kidal kentine girerken, radikal İslamcı militanların dağlara doğru kaçtığı iddia edildi.
Fransız askerlerinin Kidal kentine girdiğini belirten Malili yetkili Haminy Maiga, "Fransız askerler havaalanını ele geçirdikten sonra kente giriş yaptı. Kentte şu anda çatışma yok. Fransız askerler kentin içine dağıldı ve iki helikopter havadan kenti gözetliyor" dedi.
Fransa Savunma Bakanı Jean-Yves Drian, kum fırtınası nedeniyle Fransız askerlerin havaalanında beklediğini ve kente giriş yapmadıklarını açıklamıştı.
Fransa ve Afrika askeri birliklerinin müdahalesi devam ederken, Mali ordusuna ait askeri zırhlı araçlar konvoy halinde başkent Bamako'da geçiş yaptı.
Olağanüstü halin devam ettiği ülkede, şehir merkezinde trafiğin aktığı bir yoldan geçiş yapan çok sayıda askeri birliğe, halkın tepkisiz kaldığı dikkat çekti.

EN BÜYÜK YARDIM JAPONYA'DAN
Mali'de Fransa ve Afrika Birliği öncülüğünde askeri operasyonu yürüten koalisyona en büyük mali destek ise Japonya'dan geliyor. Japonya, Mali'deki askeri operasyonlara 120 milyon dolar maddi yardımla ilk sırada yer alırken, ikinci sırada 96 milyon dolarla ABD bulunuyor. Almanya öncülüğündeki Avrupa Birliği'nin mali yardımı ise 67 milyon dolar.

malibagis.png

Afrika Birliği, Mali'deki askeri operasyon için 700 milyon dolara ihtiyaç olduğunu açıkladı.
Japonya'nın Mali'deki askeri operasyona en büyük mali desteği vermesinin altında, Çin'in Afrika'daki nüfuzunu her geçen gün arttırması gösteriliyor.

700 MİLYON DOLARA İHTİYAÇ VAR
Afrika Birliği, Mali'de radikal İslamcılara yönelik operasyonun daha hızlı ve başarılı bir şekilde yürütülmesi için acilen 700 milyon dolara ihtiyaç duyulduğunu açıkladı.

Fransız askerleri, Timbuktu havaalanında konuşlandı



 




  Mali’nin kuzeyindeki Timbuktu (Tombouctou) isyancı gruplardan geri alan Fransa ordusu, şehirde konuşlanarak, çevresindeki güvenliği üst seviyede tutuyor. Fransa askerleri ayrıca havaalanı yakınından geçen Timbuktu - Dountza(Duenza) yolu girişini de kontrol altında bulunduruyor.

Şehre giren çok sayıda Fransız askeri, Fransa ordusuna ait askeri araç ve nakliye uçakları Timbuktu havaalanında konuşlanmış durumda. Cihan Haber Ajansı (Cihan), Timbuktu havaalanında bulunan Fransa birliğini görüntüledi.

Timbuktu şehir merkezinde varlıkları pek hissedilmeyen Fransız askeri birliği, havaalanı tarafına yerleşmiş durumda. Çevredeki yollarda devriye gezen ve kontrol noktaları oluşturan Fransız askerleri, Timbuktu havaalanını ise tamamen kontrolleri altında bulunduruyor. Sivil uçuşlara kapalı olan havaalanında askeri nakliye uçakları ile çok sayıda askeri araç bulunuyor.

Bu arada askerlerini aralıklarla ziyaret eden komutanlar, onlara moral vermeye çalışıyor. Havaalanında yerleşen askerler, ortamı kendilerine daha uygun hale getirmeye çalışıyor. Fransa ordusuna ait askeri araçlar ise çevrede durmadan devriye turları yapıyor.

Vicdanın işaret fişeği / Metehan Demir

Vicdanın işaret fişeği

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın bir süreden beri dile getirdiği ancak özellikle son bir haftadır daha da gündeme gelen tutuklu askerlerle ilgili çıkışları ve yaptığı çağrılar gerçekten büyük önem taşıyor.

Bugün ortada kimi ister kabul etsin ister etmesin, ya da sevsin sevmesin bir gerçek var. O da Başbakan Erdoğan’ın ülkenin en güçlü ismi olduğu. Birçok sürecin yürümesi sorunsuz işlemesi ya da tıkanıklığın giderilmesi için onun işaret vermesi gerekiyor.

EN AZINDAN BİR UMUT

Başbakan’ın bu yaptığı vicdanın işaret fişeğini atmaktır. Bu bazı durumlarda işaret fişeği bile olsa hayati rol oynayabiliyor. Tıpkı tutuklu askerlerle ilgili verdiği sinyallerin en azından yarattığı umut gibi. Tutuklu askerlerin aileleri ve kendilerinde “acaba mağduriyetimiz için bir şeyler mi yapılacak” beklentisini ortaya çıkardı.
Ancak dün, Erdoğan’ın açıklamaları yeni ve kritik bir boyuta daha ulaştı.

Evet, Başbakan gerçi tutuklu askerlere dair yeni bir düzenleme düşünmediklerini, üçüncü yargı paketinde tutuksuz yargılamayı mümkün hale getirdiklerini ve bu nedenle de dördüncü pakette yeni düzenlemeye gerek olmadığını söyledi. Ama, Başbakan’ın bir cümlesi daha vardı. O da, “...Hala bu sürece yönelik de bazı yeni adımlar şu anda planlanıyor” ifadesi.

POPÜLİZM YAPMAYALIM

Bu cümle paragrafın içinden çıkarıldığında oldukça ilginç bir görüntü arz ediyor. Yine de popülist gazetecilik numarası yapmayalım. Ve gelin, dün akşam Başbakan’ın bu cümlenin de içinde geçtiği tüm paragrafı bir daha gözümüzün önüne getirelim:

“Temenni ederim ki yargı bu süreci daha da hızlandırsın, bir an önce bu adımlar atılsın. Zira bunların içinde emekli olan paşalarımız hepsi bu davetlere uydular, geldiler, ifadelerini verdiler ve sonra da tabi tutuklandılar. Ama tutuksuz olarak da bunlar yargılanabilirdi. 400’ü buluyor bunlar şuanda içeride. Hala bu sürece yönelik de bazı yeni adımlar şu anda planlanıyor. Kararı elbette yargı verecektir.”

ÇOK DİKKATLİ SEÇER

Bu paragrafın tamamını okuduğumuzda çok umut dolu bir süreç olmayabilir. Ama Başbakan, kullandığı her cümleyi çok dikkatli seçer. Bu nedenle, “Hala bu sürece yönelik de bazı yeni adımlar şu anda planlanıyor” yönündeki bu sözleri tutuklu askerler ve aileleri için yeni bir umudun şifreleri mi, yoksa yeni bir pragmatik ve pratik bir uygulama mı gelecek orası belli olmaz. Başbakan Erdoğan, yargıya saygısı olduğunu sürekli yineliyor, ama ağır işleyen bir süreci, aynı zamanda yapılan düzenlemelere rağmen tutuksuz yargılama konusunda da çok adil bir mekanizmanın işlemediğini de açıkça söylemekten çekinmiyor.

KAVGALARINA RAĞMEN KARŞI ÇIKTI

Zamanında İlker Başbuğ’un cezaevine gönderilmesine çok net bir şekilde tepki gösterdiğini bilenler bilir. TSK ile zamanında en sert kavgaları eden bir siyasi olmasına rağmen bu kadar çok general ve amiralin hapiste tutularak yargılandığını gösteren tabloya da yine kendi karşı çıktı. Şimdi toplumun kendisine muhalif kesimi, “İyi polis-kötü polisi oynuyor. Tutuklatan da o’ydu, serbest bırakan da o olabilecekken bunu yapmıyor. Yerine duygu sömürüsü yapıyor” diye Başbakan’ı eleştiriyor. Ama durum böyle değil. Öyle olsaydı MİT Müsteşarı’nın şüpheli sıfatıyla ifadeye çağırılması krizinde olaylar kendisine de uzanabilecek şekilde gelişmezdi. Yargı o nedenle bu süreçte tamamen Erdoğan’dan bağımsız hareket etti. Peki şimdi ne olur. 400’den fazla muvazzaf asker tutuklu olarak yargılanıyor.

PEKİ ŞİMDİ NE OLUR

Yani hapiste. Görevlerinin başında değiller. Doğrudur, içerideki asker orduda görev zafiyeti yaratmaz, mutlaka yerleri doldurulur. Ama o psikolojik boşluk, yaralı vicdanlar, davalardaki süreçlerde boşta kalan yanıt arayan sorular zamanla havayı ağırlaştırıyor. Şimdi öncelikli iş yargının sadece Başbakan’ın çağrılarıyla değil genel toplum vicdanına da bakarak öncelikle yaş ve sağlık koşulları kritik olan personele biraz daha merhametle bakması. Sonrasında o hassas terazide herkesin durumunun bir kez daha gözden geçirilmesi. Çünkü yasalar bu inisiyatifi artık olumlu almaya müsait. Bu noktada Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel’e de “hiçbir tutuklu ailenin dramıyla ilgilenmiyor” eleştirilerine de katılmadığımı söylemek istiyorum. Çünkü Necdet Özel Paşa bu işin şovunu yapmasa da her fırsatta sivil otoriteye TSK’nın bu konudaki rahatsızlığını üzüntüsünü ve taleplerini ısrarlı ve medeni bir şekilde dile getiriyor.

LÜTFEN GEÇ OLMADAN

Bu “darbecileri hapisten kurtarma planı” değil. Bu kimseye kıyak da değil. Bu sadece insani, vicdani bir adım. Takdir yargının ama gerçekten birkaç olumlu adım gelirse psikolojik olarak şu gergin toplumsal ortamda bile hissedilir bir rahatlama sağlanır. Tabii ki suçu sabit olan, delillerle suçu kesinleşen kim olursa olsun cezasının da en ağır şekilde verilmesinin sonuna kadar yanındayım. Ama lütfen karar geç olmadan ve adil bir şekilde gelsin. Çünkü hala olmadığı bir toplantıda neden yargılandığını bilmeyen ve 18 yıl hapis cezasıyla karşı karşıya olanların sorduğu ve yanıt bekleyen sorular da var.

Ya yargının morali? / Gülay GÖKTÜRK

TSK'nın şu anki komuta kademesinin eski silah arkadaşlarının başına gelenlere duyarsız kalamamasını anlayabiliriz.

Onların iktidara bu yönde taleplerde bulunmakta olduklarını da tahmin edebiliriz. Ama komuta kademesini rahatlatmak ya da kışlanın "rahatsızlığını" biraz olsun gidermek uğruna Türkiye tarihinde bir ilk olan darbe davalarının yıpranmasının göze alınmasını anlamamız mümkün değil.

"Komutan kalmadı"

Yoğun tutuklamalar yüzünden terörle mücadelenin zaafa uğradığı, terör bölgesine gönderecek komutan kalmadığı iddiası üzerine çok söylenecek şey var.

Benim bildiğim TSK'da zaten general şişmesi yok muydu? 362 generalden 68 tanesinin tutuklu olduğu söyleniyor. Geri kalanlar ne güne duruyor?

Biliyoruz ki bu ordu daha önce bundan çok daha geniş tasfiyeler yaşadı.

Şu anda emeklisiyle, muvazzafıyla, tutuklusuyla, tutuksuzuyla toplam 400 subaydan bahsediyoruz. Oysa 27 Mayıs darbesinden sonra 235 general, 5 bine yakın subay tasfiye edilmişti. 12 Eylül darbesinden sonra ihraç edilen subay sayısı 397, astsubay sayısı 176'ydı. 28 Şubat döneminde 1996-2003 arasında YAŞ Kararı ile 900 subay ve astsubay sorgusuz sualsiz ordudan atıldı. Hem de herhangi bir mahkeme kararı olmadan!

Bu tasfiyelerin hiçbirinde TSK'nın savaş gücünün zayıfladığından, ordunun moralinin bozulduğundan söz edilmemişti.

Acaba asıl moralleri bozan şey, eski köye yeni adet gelmesi; ilk defa darbeci bir klik tarafından değil de doğrudan halkın iradesiyle tasfiye edilmek olmasın?

Terörle nasıl mücadele ettiklerini de gördük

Kaldı ki, biz bu subayların terörle nasıl mücadele ettiklerini de gördük.

Işık Koşaner'in "Her yere kontrolsüz mayın döşedik, emir komuta birliğini sağlayamıyoruz. Çatışma anında tim komutanlarımız mevziye silahını bırakıp kaçıyor" sözlerini unutmamız mümkün mü?

2004'te PKK'nın silah bırakmasını istemeyenler, Öcalan'la İmralı'da yaptıkları görüşmelerde 'Silahlarınızla sınır dışına gidin ama 500 kişi kalsın, lazım olur" diyenler bunlar değil miydi?

On yıllarca terörle mücadele ediyoruz diye hukuku bölge dışına süren; faili meçhullerle, köy baskınlarıyla bölge halkına kan kusturup PKK'yı palazlandıran; terör bitmesin, Olağanüstü Hal de uyuşturucu rantı da bizim iktidarımız da devam etsin diye derin ilişkiler içine giren bunlar değil miydi?

30 yıldır bir türlü bitirilemeyen terörün doğru bir mücadele tarzıyla iki yılda bal gibi kontrol altına alınabildiğini en iyi bilenler, nasıl olur da "içeridekiler" yüzünden terör mücadelesinin zaafa uğradığını söyleyebilirler?

"Uzun tutukluluk" teranesi

Bir de şu bitmek bilmeyen "uzun tutukluluk" teranesi var... Bence herkes bu koroya katılmadan önce, benzer büyüklükte ve kapsamda davaların dünyanın diğer ülkelerinde kaç yıl sürdüğüne şöyle bir bakmalı. Ayrıca "delil varsa bir an önce bitirilsin" denilen davalardan birinin zaten Yargıtay aşamasına geldiğini, diğerinin de gelmek üzere olduğunu düşünmeli.

Son olarak vurgulamak isterim ki, askerin morali önemliyse, yargının morali de önemlidir. Eğer başımızdan geçen bunca darbe ve darbe teşebbüsüne rağmen, bir kere bile harekete geçemeyen yargı bu defa harekete geçmeye cesaret ettiyse, bunun sebebi siyasi iradeyi arkasında hissetmesidir.

Bu irade yok olursa, bu davaların çökmesi de, derin devletin yeniden başını kaldırması da yıllar değil aylar meselesidir.

Kayıp F-16'ya ait karbon bulundu

İtalya Ravenna yakınlarında geçtiğimiz pazartesi ABD'ye ait bir F-16 savaş uçağı kaybolmuştu. İtalyan arama-kurtarma ekiplerinin gece boyunca Adriyatik Denizi'ndeki çalışmaları sonucu uçağa ait olduğu düşünülen bazı karbon parçalarının bulunduğu bildirildi. ABD'li yetkililer uçağın silah taşımadığını bildirdi. İtalyan ajansı ANSA, kayıp ABD uçağının arama-kurtarma çalışmalarının pazartesi gece boyunca sürdüğünü, salı sabah 04.00 sularında bir balıkçı teknesinin Ravenna kentinin açıklarında, denizde bazı karbon parçaları bulduğunu kaydetti. Aramalara Aviano'da konuşlu Amerikan 31'inci Jet Filosu'nun yanı sıra İtalya Güvenlik Kuvvetleri'ne ait uçak ve tekneler de katılıyor. Yetkililer uçakta beklenmedik şekilde gelişen ciddi sorunun, pilotun kendisini uçaktan fırlatacak zamanı bulamamış olmasından endişe ediyor.

İsrail Suriye Lübnan sınırına saldırdı

İsrail savaş uçaklarının, Lübnan-Suriye sınırındaki bir konvoyu bombaladığı bildirildi. Haber hem Arap hem de İsrail medyasında son dakika gelişmesi olarak yayınlandı.

İsrail dün Suriye yönetimine ait kimyasal silahların, Hizbulllah tarafından Lübnan'a götürüldüğünü iddia ederek, böyle bir gelişmenin kendileri için kırmızı çizgi olacağını açıklamıştı. İsrail yönetiminin kimyasal silah açıklamasının üzerinden 24 saat geçmeden, 12 İsrail savaş uçağının, Lübnan-Suriye sınırında uçuş yaptığı ve ardından 3 ayrı noktanın savaş uçakları tarafından bombalandığı iddia edildi.
Lübnan Ordusu gece yarısından sonra 4 İsrail jetinin, Lübnan hava sahasına girdiğini duyurdu. Bombardmanda 3 noktanın hedef alındığı bunlardan birinin sınırdan geçen ve silah taşıdığı iddia edilen bir konvoy olduğu öğrenildi. İsrail savaş uçaklarının bombardmanında ayrıca sınırdaki Nakura ve Ramish köyleri yakınlarının vurulduğu iddia edildi.
nırında bir konvoya saldırı düzenledi.

İsrail Şam'ı vurdu

Suriye yönetimi, İsrail savaş uçaklarının Şam'ın banliyösü Cemraya'da bulunan bir askeri araştırma merkezini bombaladığını açıkladı. İsrail saldırısında 2 kişinin öldüğü, 5 kişinin de yaralandığı bildirildi
İsrail'e ait savaş uçaklarının, Suriye'nin başkenti Şam'daki bir askeri araştırma merkezine saldırdığı bildirildi. Suriye ordusundan yapılan açıklamada, İsrail savaş uçaklarının, dün sabah, kuzeydeki Cebel Şeyh tepeleri üzerinden Şam'ın banliyösü Cemraya bölgesindeki askeri araştırma merkezine doğrudan saldırı düzenlediği ileri sürüldü. Söz konusu merkezde savunmayı güçlendirme amaçlı çalışmalar yapıldığına değinilen açıklamada, "Saldırıda iki görevli öldü, 5 kişi yaralandı. Ciddi maddi zarar gerçekleşti. İsrail uçakları aynı yolu takip ederek hava sahamızı terk etti" ifadesi kullanıldı.

'KONVOY DEĞİL MERKEZ'
Açıklamada, basında yer alan, "İsrail uçaklarının Lübnan'a giden askeri konvoya saldırı düzenlediğine" ilişkin iddianın gerçeği yansıtmadığı ifade edilerek, "İsrail uluslararası hukuku ihlal ederek böyle bir saldırı düzenlemiştir" denildi. Ordunun açıklamasında Suriye'deki muhalifler, İsrail ile hareket etmekle suçlandı. Türkiye ve Katar'ın da eleştirildiği açıklamada, muhaliflerin aylarca ele geçiremediği merkezin İsrail tarafından vurulduğu dile getirildi. Özgür Suriye Ordusu'ndan ise konuyla ilgili açıklama yapılmadı. Öte yandan, Lübnan'daki BM Barış Gücü UNIFIL'in sözcüsü Andrea Tinanti, İsrail'in Lübnan'ın güneyindeki UNIFIL bölgesinde herhangi bir askeri operasyon yapmadığını ancak Lübnan hava sahasının ihlal edildiğini belirtti.

'İffetsiz'le evlenen ordudan atılacak

Meclis'te yapılan görüşmenin ardından, TSK Disiplin Kanunu Tasarısı kabul edilerek yasalaştı. DİSKO'ların kaldırılmasını öngören yeni yasa ile bir askerin 'aşırı borçlanmaya meyilli olması' ve 'iffetsiz kimse ile evlenmesi' de TSK'dan ayırma sebebi olacak.


Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) Disiplin Kanunu Tasarısı, TBMM Genel Kurulu'nda kabul edildi.
Kanuna göre, aşırı derecede borçlanma ve borçlarını ödeyememe, ahlaki zayıflık, ideolojik veya siyasi amaçlı faaliyetlere karışmak, iffetsiz kimseyle evlenmek veya yaşamak, gayri tabii mukarenette bulunmak, TSK'dan ayırma sebebi sayılacak.
'DİSKO'LAR KALDIRILIYOR Yeni kanunla birlikte, DİSKO diye tabir edilen oda hapsi cezası, tek istisna haricinde, barış zamanında kaldırılıyor.

Bu cezanın barış zamanında verilmesine yönelik tek istisna, karasuları dışında bulunan gemilerde işlenen disiplinsizlik halleri olarak belirlendi.


'BEDELLİ'DE YENİ HAK TSK Disiplin Kanunu'nda ayrıca bedelli askerlik hizmetiyle ilgili bir düzenleme de bulunuyor.
Kanuna göre, bedelli askerlikte belirlenen bedelin yarısını ödeyerek başvurusu kabul edilenlerden ikinci taksit için öngörülen 6 aylık süreyi geçirenler veya ilk taksitini geri alanlar ile şartları taşıdığı halde 15 Haziran 2012 tarihine kadar başvuruda bulunmayanlara, bedelli askerlik için yeni bir hak tanınacak.

Başbakan'a tam destek


Genelkurmay Eski Başkanı Hilmi Özkök'ten Başbakan'a tam destek...

Eski Genelkurmay Başkanı Emekli Orgeneral Hilmi Özkök, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın tutuklu askerlerin durumuna ilişkin yaptığı açıklamayı desteklediğini belirterek yasama, yürütme ve yargının bir araya gelerek bu üzüntüyü ortadan kaldırması gerektiği
Eski Genelkurmay Başkanı Emekli Orgeneral Hilmi Özkök, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın tutuklu askerlerin durumuna ilişkin yaptığı açıklamayı desteklediğini belirterek yasama, yürütme ve yargının bir araya gelerek bu üzüntüyü ortadan kaldırması gerektiğini söyledi.

Özkök, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın tutuklu askerlerin durumuyla ilgili, “Böyle bir şeyin delili kesinse ver hükmünü işi bitir. Ancak elinde senin kesin hükümler yok da yüzlerce subayı, astsubayı örgüt elemanı olarak veya örgüt kuran olarak, hele hele Genelkurmay Başkanı'nı kalkıp da bu şekilde değerlendirirsen burası gerçekten Silahlı Kuvvetler'in kendi içindeki bütün moral değerlerini altüst eder” şeklindeki değerlendirmesine ilişkin sorularını yanıtladı.

Böyle bir durumda insanın içindeki sıkıntıları ifade etmek istediğini kaydeden Özkök, şöyle devam etti:

“Esasen tüm TSK değil tüm ulus, bu sıkıntıları seslendirme arzusuyla doludur. Sayın Başbakanımızın söylediklerini tüm kalbimle destekliyorum. Bu aynı  zamanda tüm Türk ulusunun isteklerini ifade eden bir anlatım tarzıdır. TSK, silahlı bir örgüttür ama TSK'yı terörizmle ilişkilendirdiğiniz zaman işler o kadar değişiyor ve konu o kadar acıklı ve yakıcı bir hale geliyor ki bundan sadece sıkıntı, üzüntü değil şimdi ifade edemeyeceğim çok daha acı şeyler hissediyoruz.TSK'yı terörizmle ilişkilendirmek çok yakıcı olmuştur. Bu nereden kaynaklanmaktadır bilemiyorum. Kanundan mı kaynaklanıyor yoksa bir ifade yanlışlığı mıdır? Bu tabi hepimizi çok çok üzmüştür. Hele hele TSK'nın en yüksek makamını işgal eden bir arkadaşımıza, Genelkurmay Başkanımıza bu gibi bir suçlamada bulunurken çok düşünmek gerekirdi.”

YASAMA, YÜRÜTME, YARGI BİR ARAYA GELMELİ

Durumun en kısa sürede düzeltilmesi gerektiğini, bunu tek bir erkten beklemenin mümkün olmadığını savunan Özkök, “yasama, yürütme ve yargının bir araya gelerek hızla, koordineli bir çalışma yapması gerektiğini, bu büyük üzüntünün ancak bu yolla ortadan kaldırılabileceğini” kaydetti.

Yargılamaların, uzun tutukluluk süreleriyle bir araya geldiğinde çok büyük acılar yarattığını ifade eden Özkök, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Özellikle genç subay ve astsubayların, iddia edildiği gibi hiç bu işe karışmamış olanların bile uzun sürelerle tutuklu olarak kalması onlara birçok hakkını kaybettirmiştir. Kimisi kurmaylık hakkını kaybetmiş, kimisi terfi hakkını kaybetmiş, kimisi ileride kendisine büyük imkanlar sağlayacak olan beklentilerini kaybetmiştir. Sevinçlerini kaybetmişlerdir. İş bununla kalsa mesele değil, bütün ailesi ve bütün ulus bunlardan büyük üzüntü duymaktadır. Ben yürekten inanıyorum ki daha önce de defalarca ifade ettiğim gibi büyük bir çoğunun hiçbir günahı, suçu yoktur. Dava konusu olan büyük yanlışların yapıldığına şahsen inanmıyorum. Bunu defalarca da söyledim ama tabi yargıya hürmet ediyoruz, yargının elinde neler vardır bunları bilmemiz mümkün değil. Ama dediğim gibi çok büyük acıların giderilmesi için zaman geçmektedir. Bir an evvel bunlar sona erdirilmeli ve adalet yerini bulmalı ve kaybedilen hakların telafisi için de her türlü çalışma yapılmalıdır.”

30 Ocak 2013 Çarşamba

Mehmetçik Dağlıca’dan helikopterle aldı

Hakkari'nin Yüksekova ilçesine bağlı Dağlıca köyünde görev yapan ve yolun kapalı olması nedeniyle tatile gidemeyen iki öğretmen helikopterle köyden ilçeye getirildi.
İlçe merkezine yaklaşık 60 kilometre uzaklıktaki Dağlıca Köyü İlköğretim Okulu'nda görevli öğretmenler Habip ve Secde Eniş, köy yolunun yaklaşık bir aydır kar yağışı sonucu kapalı olması nedeniyle yarı yıl tatilinde memleketlerine gidemedi.
Konunun askeri yetkililere bildirilmesi üzerine, havalanan helikopter, kısa sürede köye giderek öğretmenleri aldı ve ilçe merkezine getirdi.

Siftah askerden bereketi barıştan

Şırnak esnafı barış sürecine destek vermek için askere sürpriz teklifte bulundu: "Biz kepenk kapatmayalım, siz de alışverişinizi bizden yapın." Asker de esnaftan gelen teklife sıcak bakıyor

Terörün çözüm sürecine destek verecek sürpriz gelişme Güneydoğu Anadolu'dan geldi. Şırnak'ta esnaf ekonomik açıdan zor duruma sokan "kepenk kapama" eylemlerini sona erdirecek formülün hayata geçirilmek için adım attı. Asker ile esnaf temsilcilerinin buluşmasından "kepenklerin açık tutulması" formülü üzerinde görüş birliğine vardı. Şırnak esnafından bir grup temsilci askeri yetkililere hem bölgenin ticari hareketlenmesini sağlayacak hem de barış sürecine destek verecek bir teklifte bulundu. Esnaf askere, "Biz bundan böyle terör örgütünün kepenk kapatma baskılarına karşı kepenklerimizi açık tutalım. Sizde alışverişinizi kışlada değil çarşıya inip bizde yapın" dedi. Şırnak esnafınhdan gelen bu süpriz teklife askerde sıcak bakıyor. Bölge esnafı uzun zamandır askerin kışladan çıkıp alışverişini şehir merkezinde yapması için talepte bulunuyordu. Esnaf kepenk kapama eylemlerinin sona ermesinin hem ticaretin canlanması sağlayacağını hem de bunun barış sürecine katkı sağlayacağı görüşünde. Şırnak esnafının başlattığı bu hareketin diğer illerde de yaşanacağı belirtildi.

HASSAS BİR SÜREÇ
Daha önce uzun süreli kepenk kapama eylemleri artık bir günden daha kısa sürelere düştü. Asker ile esnafın buluşmasının bölgede önemli sosyal sonuçlar doğuracağı belirtiliyor. Esnafın çözüm sürecine dahil olması ve kepenk kapatmaların sona ermesi için atılan adımın karşılıksız kalmaması için hassas bir süreç yürütüldüğü öğrenildi. Öncelikle örgüt baskısının daha az hissedildiği yerlerde asker alışverişini bölge esnafından yapacak.

'SÜRECE KATKI SAĞLAYACAK'
"Kepenkler açık tutulsun, ticaret canlansın" formülünü SABAH'a değerlendiren Şırnak Ticaret Odası Başkanı Osman Geliş, "Esnaf ve askerin kaynaşması gerek. Bu ancak bir araya gelerek olur. Bu kaynaşma herkesin amaçladığı sürece çok önemli katkı sağlayacaktır. Esnaf uzun zamandır askerin şehre gelmesini istiyor. Elbette ki bu tek taraflı değil, iki tarafın da sorumluluk almasının gerektiği bir durum" dedi.

TERÖRLE MÜCADELEDE TARİHİ BAŞARININ SIRRI?

“Vur” emrini vermeyenler, mehmetçiğin moralini çökertenler, sonra da teröristlere yem edenler şimdi yoklar. Kimi içerde, kimi de emekliliğini isteyip çekip gitti.

TSK'nın terörle mücadele tarihinde en başarılı dönemini yaşadığına dikkat çeken Yeni Akit'ten Yener Dönmez, PKK'nın sözde final yılında perişan edilebilmesinin nedenlerini sıraladı.
Teröristler görüldüğü halde askere 'Vur' emri vermeyen, 'Kedidir kedi' diyerek astsubayını geçiştiren, TSK'nın gücünü teröre karşı değil seçilmiş hükümetlere ve halka karşı kullanan komutanların kiminin içeride olduğunu kiminin emekliliğini isteyip gittiğini, 'Gölge Karargah'ın dağıtıldığını hatırlatan Dönmez, böylece TSK’nın moral değerlerini yerle bir eden durumların ortadan kalktığını ifade etti.
Dönmez, "Şimdi “vur” emri verecek, göbeğinden başka yerlere bağlı olmayan cengaver komutanlar var ki bölgede, PKK final yılında 1600 kayıp verip perişan oldu." dedi.
Yazısında, "Bugün TSK’nın enerjisi asli işine harcanabiliyorsa Fenerbahçe’de konuşlu “Gölge Karargah”ın dağıtılması, Encümen-i Daniş’in bitirilmesi sayesindedir." tespitine de yer veren Dönmez, TSK'da komutan kalmadığı söylemlerine ilişkin olarak da görevi layıkıyla yapacak pek çok komutanın bulunduğunu ifade etti.
İşte Dönmez'in analizi:

Türk Silahlı Kuvvetleri, terörle mücadele tarihinin en başarılı dönemini yaşıyor.
Evet geçmişte çok büyük çaplı sınır ötesi ve sınır içi operasyonlar oldu ama bunlarda büyük kayıplar da verildi. Bu dönemi “en başarılı dönem” kılan şey, çok az şehit verilmesi, güvenlik güçlerinin riske atılmaması, örgüte karşı psikolojik üstünlüğün kurulabilmesi ve tekniğin en üst düzeyde kullanılmasıdır.

Bu başarı bölgede görev yapan Silahlı Kuvvetler personelinin moralini son derece yükseltmiştir. Dağlıca, Aktütün gibi baskınlara maruz kalmak, Silvan gibi sıcak çatışmalarda onlarca şehit vermek TSK’nın moral değerlerini yerle bir eden durumlardı.

Final yılı, bayrak dikme, bölgeden devleti enterne etme gibi hedeflerle örgütün topyekun, bütün gücüyle saldırdığı bir yıldan bahsediyoruz üstelik.
TSK, Jandarma ve Emniyet Güçleri bu sınavı başarıyla geçtiler ve hem bölge halkına güven verdiler hem kendileri özgüvenlerini perçinlemiş olarak önümüzdeki döneme bakıyorlar.

Peki bu günlere nasıl gelindi?
Uzun uzun anlatmama gerek yok. Dağlıca baskınında 13 arkadaşıyla beraber şehit düşen Asteğmen Mehmet Bozkuş’un geride kalan günlüğünden okuyalım:

“Bu gün var ya… Bu terörün bitmeyeceğine bir kere daha şahit oldum. Gözümüzün önünden on katır on kişi geçiyor, ‘gidelim öldürelim’ diyoruz göndermiyorlar. Helikopter çağırıyoruz yollamıyorlar. Bi de bunun üzerine adamları telsizlerinden de dinliyoruz. Hâlâ elimizi kolumuzu bağlı tutuyorlar, çıldırıyoruz. Adamlar resmen önümüzden geçiyor. Biz de öyle salak saçma dağ başında bekliyoruz, neye kime hizmet ettiğimizi bilmiyoruz, ilk defa burada bulunuşumuzun boş olduğunu anladım.”

Birkaç gün sonra yazılmış bir başka bölüm:
“O sabah sana demiştim ya terörist ve dolu katırlar gördük bir şey yapamadık diye, şerefsizler ellerini kollarını sallaya sallaya gittiler yüklerini boşaltıp geri döndüler ve biz gene bir şey yapamadık. Emir vermedi üstlerimiz. Gene ‘gidelim’ dedik ‘bırakın gitsinler’ dediler. Başlarım böyle işe dedik, elimizi kolumuzu bağladık. Ne kadar saçma bir şey. Çıldırdık çaresizlikten. On tane adam vardı, parçalardık şerefsizleri. Manyak gibi durduk yerimizde.”
İşte cephede terörle mücadele edenlerin morali böyle çökertilir.

Terörle Mücadelede Başarının Sırrı
O “vur” emrini vermeyenler, okuduğunuz satırlardaki uygulamalarla Mehmetçiğin moralini çökertenler, sonra da teröristlere yem edenler şimdi yoklar. Kimi içerde, kimi de emekliliğini isteyip çekip gitti.
Şimdi “vur” emri verecek, göbeğinden başka yerlere bağlı olmayan cengaver komutanlar var ki bölgede, PKK final yılında 1600 kayıp verip perişan oldu.

Gölge Karargah Dağıtıldı TSK Asli İşine Döndü
Evet TSK güçlü. Ama bugüne dek “vur emri vermeyen” komutanlar tarafından o güç PKK’ya karşı değil, seçilmiş hükümetlere ve halka karşı kullandırtıldı.
Bugün TSK’nın enerjisi asli işine harcanabiliyorsa Fenerbahçe’de konuşlu “Gölge Karargah”ın dağıtılması, Encümen-i Daniş’in bitirilmesi sayesindedir.
Bugün TSK’nın zirvesinin rahat çalışabilmesinin garantisi başta İlker Başbuğ olmak üzere Fenerbahçe Karargahı’nın darmadağın edilmesi sayesindedir.
İskenderun semalarında İsrail Heronu’nu tespit edip vurmak için yalvaran Hawk bataryasındaki astsubaya “kedidir kedi” diyerek radarı kapattıran komutanlarla olmaz bu iş.

TSK'da Görevini Yapacak Çok Komutan Var
Bakmayın TSK üzerinden yaygara kopartılmasına. Deniz Kuvvetleri’nde pek çok pırıl pırıl amiral var. Onlar da görevleri layıkıyla yapar. Omuzlarında oramiral rütbesi olması şart değil.
Deniz Kuvvetleri’nde tutuklularla ilgili rakam oyunlarına karnımız tok.

Akit’in günlerce manşetine taşıdığı “Gay Tayfa” haberini hatırlayın. Deniz Harp Okulu’ndaki rezalet ve çürümüşlüğü hep beraber gördük o haberlerde ve fotoğraflarda. O okuldan çıkanların fahişeye denizci elbisesi giydirip, donanma içinde fotoğraf çektirmelerine şaşırmıyorum o yüzden. Donanmamız bu halde oldukça İsrail daha çok Mavi Marmara’mızı basar.

Sadullah Ergin geçen ekranda açıkça “28 Şubat’ın merkezi Deniz Kuvvetleri’ndeydi unutmayın” dedi. Unutmuyoruz elbet. Denizci üniforması bize Barbaros Hayrettin Paşa’dan emanettir. Onu fahişenin üzerine giydirenlerin rütbeleri sökülmedikçe ve üniformaları alınmadıkça da unutmayacağız.

Sözleşmeli askere süper maaş

Profesyonel orduya geçişin ilk adımı olarak başlatılan sözleşmeli er uygulamasında yeterli sayıya ulaşılamayınca, yüzde 50’ye varan maaş artışı, sağlık hizmetlerinde düzeltme ve görevden ayrıldıktan sonra kamuda işe başlamada öncelik olanakları sağlayacak düzenleme hazırlandı.

Hükümetin profesyonel orduya geçişin ilk adımı olarak geçen yıl uygulamaya koyduğu sözleşmeli er projesine, teşvik getiriliyor. TSK bünyesinde sözleşmeli er olarak çalışacak mensuplarının maaşları artırılıyor. Ayrıca sağlık kriterleri de yumuşatılıyor. Yeni düzenleme ile sözleşmeli erlerin operasyon tazminatı ile alacakları ücretin 3 bin liraya geçmesi mümkün olacak.

Star gazetesinden Hüseyin Özay'ın haberine göre; geçen yıl gerçekleştirilen sözleşmeli er alımlarına yaklaşık 30 bin adayın ön başvuru yapmasına rağmen, bunun sadece bin 517'si sözleşmeli er olabildi. Söz konusu adayların da bir kısmı eğitimler sırasında elendi. Ve sözleşmeli er sayısı bin 200'lere geriledi. Hükümet ile TSK sözleşmeli er sayısını arttırmak ve sözleşmeli er statüsüne olan ilgiyi yükseltmek için yeni bir düzenleme yapmayı kararlaştırdı.

MAAŞLAR 3 BİN LİRAYI GEÇECEK

Söz konusu yasa tasarısı önceki gün yapılan Bakanlar Kurulu'nda imzaya açıldı. Kısa süre içinde Meclis'e sunularak yasalaşması öngörülen tasarıda, sözleşmeli erlerin özlük haklarında, sosyal haklarında önemli iyileştirmeler yapılıyor. 2011 yılında çıkarılan yasada, sözleşmeli erlerin maaşları bin 634 lira olarak belirlendi. Zamlarla birlikte söz konusu maaşlar 2 bin lira seviyesine çıktı. Yeni yapılacak düzenleme maaşlarda yeniden artışa gidiliyor. Ekonomi bürokratlarından edinilen bilgiye göre, operasyon tazminatı ile birlikte sözleşmeli erlerin eline geçecek maaş tutarı 3 bin lirayı geçecek. Bu da, 7 yıl görev yapacak olan sözleşmeli erlerin alacakları tazminatların daha da yükselmesini sağlayacak.

KRİTERLER DE YUMUŞATILACAK

Düzenlemede sözleşmeli er olabilmek için aranan boy, kilo ve sağlık gibi kriterlerde değişikliğe gidilecek. Komando statüsünde görev yapan sözleşmeli erler ile geri hizmette görev yapar erlerin kriterleri farklı olacak. Düzenlemelerden halen görev yapan sözleşmeli erler de yararlanacak. Görev bitiminde kamuya geçmede özel hak tanınacak.

29 Ocak 2013 Salı

Kızının ismi yüzünden ordudan atılmış

Karayel, mağdurları dinledikçe, ellerine belgeler geldikçe utandıklarını ve yüzlerinin kızardığını ifade ederek, “Bir sivil memurun, kızının isminin çağ dışı olması, kıyafetlerinin uzun olması, eşinin kapalı olması nedeniyle ordudan atıldığına şahit olduk. Böyle bir şey olamaz.” dedi.

Yaşar Karayel, Darbe ve Muhtıraları Araştırma 28 Şubat Alt Komisyonu olarak, gelen belgeleri ve dinledikleri mağdurların hikayeleri nedeniyle büyük şaşkınlık ve üzüntü içinde olduklarını anlattı. Birçok belgeden halkın bile haberi olmadığını ifade eden Karayel, “Maalesef, ordu içindeki iç genelgelerden milletin haberi yok. İç genelgelerde 'Bulut' diye bir proje üretilmiş. Bu projenin, Hava Kuvvetleri Komutanlığı tarafından hazırlanarak uygulandığını gördük. Projede, irticai faaliyetlerde bulunan ya da eğilimde olunan, ordu içindeki subay ve sivil memurların belirlenerek bildirilmesi istenmiş. Ancak iş ayyuka çıkmış ki fişlenmemiş ve şikayet edilmemiş hiçbir personel kalmayınca genelgenin değiştirmek zorunda kaldığını öğrendik.” diye konuştu.
Yaşar Karayel, Bulut Projesi çerçevesinde personele yapılan baskılar ve ordudan atılmaya kadar varan olaylara da şahit olduklarını dile getirdi. Karayel, Bulut Projesi içerisinde İstanbul’da bir sivil memurun evine baskın yapıldığına dair mağdur dinledikleri gibi belgelerin de kendilerine ulaştığını ifade etti. Karayel, yabancı bir üniversitede eğitim almış olan sivil memur, Hava Kuvvetleri Komutanlığı'na, askerlere dini bilgiler, dünya dinleri ile ilgili bilgiler, dinler arasındaki farklılıklar ve buna benzer konularda eğitim verilmek üzere alınan bir personel olduğunu aktardı.

KIZININ İSMİ ''RÜVEYDA'' DİYE ORDUDAN ATILMIŞ
Karayel, 28 Şubat ve sonrasında yaşanan darbe girişimlerinin, insanları fişleme amacıyla neler yapıldığına komisyonda şahit olduklarını belirterek, bu sivil memurun evine bir albay, binbaşı ve astsubay tarafından yapılan baskının sonuçlarını anlattı. Eşinin başını açması konusunda uyarılarda bulunulduğu, bütün telkinlere rağmen resmi yazıda ifade edildiği gibi eşinin çağdaş kıyafete bürünmediği ve çağdaş kıyafeti reddettiği bilgilerinin olduğunu söyledi. Evde yapılan aramada bulunan 1 adet Kur’an-ı Kerim, Ömer Nasuhi Bilmen’in ilmihali ve duvarda asılı 1947 yılında el yazısıyla yazılmış Allah lafzı levhasının belirlenerek el konulduğunu öğrendiklerini anlattı.
“Bunlar her ne kadar yasak olmasa da irticacı faaliyetlerin birer göstergesi olduğu için el konulmasına” ibaresiyle karşılaştıklarını anlatan Karayel, devamında şu bilgileri paylaştı: “O kadar ileriye gidiliyor ki sivil memurun kızının isminin “Rüveyda” olması, bu ismin çağdaş bir isim olmadığı dile getiriliyor. Gardolabında çocuğa ait elbiselerin boyları ölçülerek, bu kıyafetlerin çağdaş olmadığı, eşinin bütün telkinlere uymadığı için askeriyeden atılması kararı veriliyor. Sonuçta ordudan atılıyor. Bizler bu tür bilgi ve belgeler geldikçe insan olarak utanıyoruz. Yüzümüz kızarıyor.”

 BİR AVUÇ CUNTACI KURUMA ZARAR VERİYOR
Yaşar Kareyel, insanın, kendi ülkesinde, kendi ordusunda böyle olayların yaşanıyor olmasının ibretlik olduğunu da ifade ederek, “Oysa ki ordumuza biz peygamber ocağı olarak bakıyoruz. Ellerine kına yakarak gönderiyoruz çocuklarımızı. Ama orada kendini bilmez bir avuç cuntacı ya da karşı zihniyetin yaptıkları ordumuza, milletin anlayışına ve kuruma zarar veriyor. Ordu da bunları kendi içinde temizleyememiş. Neden. Üst komuta kademesinde bu insanlar çöreklenmişler. Bu çöreklenmeler sayesinde Bulut gibi projeler geliştirilmiş. Balyoz gibi darbe planları yapılmış.” diye ifade etti.

Donanmada istifa iddiasına yalanlama

Donanma Komutanı Oramiral Nusret Güner'in emekliliğini istemesinin ardından Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nda görevli bazı amirallerin de emeklilik dilekçelerini verdiklerine ilişkin iddialar Genelkurmay Başkanlığı tarafından yalanlandı.



Bazı gazetelerde Donanma Komutanı Oramiral Nusret Güner'in ardından Tersane Komutanı Tuğamiraller Şevki Şekerefeli ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Denetleme ve Değerlendirme Daire Başkanı Gündüz Alp Demirus'un da emekliliklerini istedikleri yönünde haberler yer almıştı.
Genelkurmay Başkanlığı internet sitesi aracılığıyla yaptığı açıklamada "Bazı basın yayın organlarında; isimleri ve görev yerleri de belirtilerek, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nda görevli bazı amirallerin istifa ettiğine yönelik iddialara yer verilmektedir. Söz konusu iddialar gerçek dışıdır" denildi.

Hortumbank Ortada Kaldı

28 Şubat'ın aktörlerinin yönetim kurulu üyesi ve danışman olarak görev yaptıkları bankalarda meydana gelen görev zararları dudak uçuklattı.  Paşalara hortumlanan bankalarla ilgili hiç hesap sorulmadığı ortaya çıktı.  Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF), 28 Şubat'ta hortumlanan bankalarda görev yapan askerlerin de karıştığı zararları Meclis Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonuna bildirdi. 'Gizli' ibareli raporda, İnterbank, Sümerbank, Kentbank, Bayındırbank davalarında asker kökenli yönetim kurulu üyeleri ve danışmanlarla ilgili bilgi verildi.

KOMAN'A 57 MİLYONLUK DAVA
TMSF'nin komisyona gönderdiği raporda; İnterbank davasında eski MİT Müsteşarı ve Jandarma Genel Komutanı Teoman Koman hakkında İstanbul 30. Asliye Ceza Mahkemesinde mali sorumluluk davasının açıldığı belirtildi. Koman hakkında açılan davada banka nezdinde tespit edilen 57 milyon 296 bin 756 Dolar ve 1 milyar 383 milyon 495 bin 980 lira mali sorumluluk davası açıldığı, davanın bilirkişi incelemesinin sürdüğü kaydedildi. İnterbank ile ilgili davanın bir başka asker sorumlusu ise emekli Korg. Çetin Ersarı olduğu ifade edildi. Ersarı'nın da Koman ile ilgili suçlamalarla yargılandığı belirtilen raporda Ersarı'nın ayrıca 210 milyon 864 bin 204 Liralık mali sorumluluk davasının Fon ile Çukurova Grubu arasında 15 Mayıs 2009 tarihinde yapılan protokol gereği durdurulduğu bilgisi yer aldı.

PATRONLAR KURTARDI
TMSF tarafından gönderilen raporda Sümerbank davasında emekli orgeneral Muhittin Fisunoğlu hakkında İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesinde 2008/271E sayılı şahsi iflas davası kapsamında dava açıldığı ancak davanın mahkemece reddedildiği belirtilirken Fonun mahkeme kararını temyiz ettiği ifade edildi. Sümerbank'ın devir zararı ile ilgili olarak aralarında Muhittin Fisunoğlu'nun da bulunduğu banka yöneticileri hakkında açılan davanın ise Garipoğlu ve TMSF arasında imzalanan protokol kapsamında Fonun başvurusuyla yargılamanın durduruluğu kaydedildi.

"Mirasçılarına dava açıldı
Kentbank davasında ise Ahmet Doğan Beyazıt hakkında açılan davalar Bayazıt'ın öllmesi nedeniyle yasal mirasçıları olan çocukları hakkında açıldığı, Fonun Süzer Grubu ile yaptığı protokol gereği bu davaların dondurulduğu belirtildi.

Her bankada en az 1 emekli general
Darbe Komisyonu'na ulaşan raporda, kamu bankalarında ve Fon'a devredilen bankalarda görev almış asker kökenli kişiler ve görev aldıkları dönemler şöyle sıralandı:
Orgeneral Hüsnü Çelenkler 1990-1991 yıllarında Halkbank Danışma Kurulu üyeliği
Orgeneral Doğan Bayazıt Kentbank'ta 1996-1999 öneminde,
Oramiral Feyzi Aysun Bayındırbank'ta 1991-1993 döneminde,
Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu Bayındırbank'ta 1996 yılında,
Koramiral Çetin Ersarı İnterbank'ta 1996-1999 döneminde,
Orgeneral Teoman Koman İnterbank'ta 1997-1999 döneminde
Koramiral Işık Biren Egebank'ta 1989-1991
Oramiral Vural Bayazıt Etibank'ta 1999-2000
Emekli Orgeneral Muhittin Fisunoğlu Sümerbank'ta 1998-1999
Oramiral Zahit Atakan Impexbank'ta 1989-1991'de
Koramiral Ekmel Totrakan Etibank'ta 1997'de,
Korgeneral Alaettin Güven Etibank'ta 1998'de ve Aydın Aksan Etibank'ta 1994'te görev aldı.


Kuvvet komutanının istifasına nasıl bakmalı? / Ali Bayramoğlu

Donanma Komutanı Oramiral Nusret Güner istifa etti.
Haber önemli zira Deniz Kuvvetleri komutanlığı'nda oramiral sayısı 1'e düşmüş oldu. Bu durumda sadece oramirallik rütbesi gerektiren donanma komutanlığı vekaleten bir koramiral tarafından yürütülmekle kalmayacak. Aynı zamanda, Ağustos ayında yaş haddinden emekliye ayrılacak Deniz Kuvvetleri Komutanının yerine atanacak oramiral de bulunamayacak. Çünkü orduda oramiral kalmamış olacak.Askeri düzen açısından sorun önemlidir, şüphe yok.Ancak siyasi açıdan da bu sorunun işaret ettiği nokta oldukça derindir.Gerek istifa nedeni, gerekse istifanın yol açtığı devlet içi denge tablosunun açık göndermeleri ortada.Kuvvet komutanı olacak bir askerin, bunu kabul etmeyip istifayı tercih etmesi, bunu istifanın yaratacağı boşluğu ve sarsıntıyı bilerek yapması bu göndermeleri daha kuvvetli kılıyor.Son olarak 2011 yılında Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner ve üç kuvvet komutanı benzer nedenlerle, benzer bir durum yaratarak istifa etmişlerdi.Benzer durum ordu mensuplarının, özellikle generallerin darbe ve benzeri gerekçelerle karşı karşıya kaldığı soruşturma ve kovuşturmalardır.

Donanma Komutanı Oramiral Nusret Güner'in istifasının, casusluk soruşturmasıyla ilgili iddianamede, kızının odasına kamera yerleştirildiği bilgisinin yer almasından kaynaklandığı belirtiliyor.Bu özel nedenin ötesinde, askere yönelik kovuşturmaların askeri bünyede yarattığı ciddi sorun ve rahatsızlık malum.Nitekim bu rahatsızlık bir süre önce Çankaya'da yapılan üçlü toplantıda Genelkurmay Başkanı tarafından Cumhurbaşkanı ve Başbakana tekrar iletilmiş olmalı ki, Tayyip Erdoğan bir kaç gün önce şunları söylüyordu:'Şu anda içerde 400'e yakın emekli, muvazzaf subay, astsubayımız var. Bunların ağırlıklı kısmı tutuklu. Bu arada da yine mağdur veya şüpheli şeklinde zaman zaman çağrılanlar oluyor. Tabii bazılarında bir ara ajan meselesi ortaya çıktı biliyorsunuz. Hele hele bana göre de çok daha ağır olanı örgüt kurmak, örgüt elemanı olmak... Böyle bir şeyin delili kesinse ver hükmünü işi bitir. Ancak elinde senin kesin hükümler yok da yüzlerce subayı, astsubayı örgüt elemanı olarak veya örgüt kuran  olarak, hele hele Genelkurmay Başkanı'nı kalkıp da bu şekilde değerlendirirsen, burası gerçekten Silahlı Kuvvetlerin kendi içindeki bütün moral değerlerini altüst eder. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nda fırkateynlere ve gemilere gönderilecek subayların neredeyse kalmadı…

'Dönüp dolaşıp aynı gerçeklerle, çelişkilerle karşılaşıyoruz.Şöyle:
1.Türkiye çok önemli bir 'sivilleşme süreci'nden geçiyor. Orduya ilişkin yasal değişiklikler, idari tasarruflar, (darbeci tutuma ilişkin) hukuki yaptırımlar bir üçlü olarak son derece etkili ve çalışıyor. Yerinde bir  şekilde bir yapı ve bir zihniyet tasfiye ediliyor.

2.Ancak bu temizlik ve değişim süreci kendi içinde ciddi sorunlar barındırıyor. Doğru hukuki işin yanında eğri işler de oluyor. Askerlere yönelik uzun tutukluluk halleri, adi ve siyasi suçları birleştiren şişmiş dosyalar, zaman zaman kuşkulu deliller, zaman zaman keyfi hükümler ortalıkta dolaşıyor.  Bunlar hem hak ve hukuk ihlallerine yol açıyor, hem bu değişim sürecini haketmediği şekilde kırılgan hale getiriyor, hem orduyu sürekli tuş pozisyonunda tutan ama tuş etmekten kaçınan bir kuvvet mücadelesinin aşırılıklarını içeriyor.

3.Değişim sürecinin bu çarpık niteliği, sivilleşmenin adli soruşturma ayağını adeta daimi bir siyasi hale dönüştürerek, ordu açısından yeniden yapılanmaya da izin vermiyor.Açıktır ki, pek çok ülkede olduğu gibi, sivilleşme süreçlerinde, her temizlik hamlesini bir yeniden yapılanma aşamasını takip eder.Bizdeki tablo, temizlik sürecinin ordu içinde bir yeniden yapılanma hamlesiyle karşılanmasını engelliyor. Eski geleneğin ve eski aktörlerin tasfiyesi ordu eliyle yapılamıyor. Ordu direnen bir kurum görüntüsünü aşacak bir karargah politikası izleyemiyor. 

Türkiye hızla bu safhayı aşmalıdır.
Rehber bellidir: Hukuk ve kararlılık…
Sivilleşme gereğinden, yargı sürecinden taviz vermeden, ancak bunların hukuki niteliğini derinleştirerek, hızlandırarak ve adil kılarak yol almalıyız