Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Mehmet Erten’e, 28 Kasım'da Karargâh’ta madalya verilmesiyle ilgili haberleri birkaç gündür Taraf’ta okuyorsunuz. “Uludere’deki katliam ve Türk jetinin Suriye’de düşmesi”yle ilgili eleştirilen bir isme madalya verilmesi kamuoyunda tartışılıyor. Hükümet ve Genelkurmay Başkanlığı’nın haberler üzerine suskunluğa bürünmesi ise ayrı bir konu.
Bugün, Taraf’ın yaptığı bu haberin ardından kamuoyunda oluşan bir algıya “şerh” düşmek için bu yazıyı kaleme alma ihtiyacı hissettim. Her ne kadar Taraf, yaptığı haberlerle bu algıyı yaratmak istemese de gördüğüm manzara Uludere katliamının tek sorumlusunun Orgeneral Erten’miş gibi bir noktaya gitmesi. Bu algının yavaş yavaş oluşmaya başlaması.
Buna itirazım var. Gerekçem de çok basit.
Hatırlarsanız, Orgeneral Bilgin Balanlı’nın tutuklanması, Hava Kuvvetleri Komutanı’nın eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner’le birlikte istifa etmesi üzerine Erten, korgenerallikten orgeneralliğe terfi ettirilip, deyim yerindeyse “durumu kurtarmak” için bu makama getirildi. Lojistik Başkanlığı’ndan, Hava Kuvvetleri Komutanlığı makamına atanma kendisi açısından da sürpriz olmuştu.
Erten, hükümet, Karargâh ve Kuvvet Komutanlıkları nezdinde hep “etkisiz” kişi olarak algılandı. Göreve getiriliş zorunluluğu da bu algıda etkili oldu. Suriye’de düşen uçağın ardından, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’le yaptığı bilgilendirme toplantısında da “yetersizliği” bizzat Gül tarafından Köşk koridorlarında görüşme sonrası dile getirildi.
Birilerinin “Erten, Uludere’nin tek sorumlusu” algısını yaratmasına şerh düşmek istedim. Hatırlarsanız Uludere katliamının ardından hükümete yakın kaynaklar ve medyadaki bazı isimler gerçek sorumluların üstüne örtmek için önce 2. Hava Taktik Komutanı’nın ismini gündeme atmış, bu olmayınca tek sorumlu olarak Erten ismi dolaşıma sokulmuştu.
Yaratılmak istenen bu algıya o gün de karşı çıktım. Sekiz ay önce
dolaşıma sokulmak istenen bu operasyon o günlerde başarılı olamadı.
Görüyorum ki bugün aynı operasyon Ankara’da tekrar gündemde. Taraf’ın
son günlerdeki bu haberini de operasyonlarına alet etmek için
kullanıyorlar.
Peki amaçları ne?
Bunun nedeni aslında çok basit. Gerçek sorumluları gizlemek. Gözardı
edip, en zayıf halkanın kellesiyle bu işi kapatmak. Uludere katliamının
yıl dönümünün yaklaştığı bugünlerde, söyleyecek sözü olmayanların bu
algı üzerinde profesyonelce çalışmaları da bunun bir göstergesi.
Tartışma Erten üzerine kaydırılıp, olay unutturulmak isteniyor.
Katliamın ilk yapıldığı gün, Uludere’yle ilgili istihbarat
raporlarının MİT’ten gittiğini belgeleriyle yayımlamıştım. İlk gün olay
yalanlanmaya çalışılmış ancak sonraki günlerde gerçekler çuvala
sığmamıştı. Konuyla ilgili Meclis’te oluşturulan komisyon üyeleri, istihbaratın MİT’ten
gittiğini, kendilerine verilmeyen ancak okunan belgelerde gördüklerini,
bilgilerin yazdıklarımla aynı olduğunu medyayla paylaşmışlardı.
Sonrasında yaşananları herkes hatırlıyordur. MİT’in peşime adam
takması, yakalanmaları ve komisyonun AK Partili vekillerinin
“Raporumuzda istihbaratın kimden gittiği, bombalama emrini kimin verdiği
bilgisi olmayacak” söylemleri. Başbakan Erdoğan ve yetkililer
tarafından “soruşturma sonuna kadar gidecek ve sorumlular bulunacak”
denmesine rağmen, bugünlerde kapatılmak zorunda kalması.
İşte bu noktada bazı sorular aklımdan bir türlü çıkmıyor. Bahoz Erdal
vurulacak diye istihbarat raporları gitmesine rağmen, köylülerin
vurulduğu ortaya çıkınca birileri durumdan endişe etmeye mi başladı?
Gerçekten Bahoz Erdal’ın öldürüleceğine inanılıp, buna
göre bir planlama mı yapıldı? Bombalamada Bahoz ölseydi, hükümet başarı
olarak bunu basın toplantısıyla kamuoyuyla mı paylaşacaktı? Buna mı
hazırlanıyorlardı? Son yıllarda MİT’in yayın organı hâline gelen Sabah gazetesinin katliamdan önce “Bahoz Erdal” haberleri
yapması bunun bir parçası mıydı? Hata yapılıp, köylülerin öldürüldüğü
anlaşılınca, sorumlular olayı kapatmak için bir günah keçisi mi aramaya
başladılar? Orgeneral Erten bu isimlerden biri mi?
Aylardır bu ve buna benzer soruların cevabını bulmaya çalışıyorum.
Olayın kapatılması, üzerine gidilmemesi de bombalama emrinin devletin en
önemli üst düzey mercilerinden gittiği, bazı gerçeklerin de bundan
dolayı kamuoyundan saklandığı şüphesini bende doğuruyor.
Umarım bu şüphemde yanılırım. Ve umarım, Uludere yıldönümünün yaklaştığı bugünlerde AK Parti,
yıldönümünden önce istihbaratın kimden gittiğini itiraf eder. Bombalama
emrini kimin verdiğini açıklar. Gerçek sorumlulardan hesap sorar.
Zor gibi görünüyor ama umudumu kaybetmek istemiyorum.