Geçmiş yıllarda, özellikle de askerlerin güçlü olduğu dönemlerde, kamu
vicdanını en çok yaralayan şey denetimsizlikti. Askeri ihalelerin nasıl
yürütüldüğünü, neye göre karar verildiğini bilemezdik.
Ordunun
kullandığı bütçeler, Meclis’te neredeyse hiç tartışılmadan kabul
edilir, neyin nereye harcandığından hiç haberdar olamazdık. Bazı yüksek
bürokrasinin harcamaları, OYAK gibi askeri iktisadi teşebbüslere
sağlanan imtiyazlar, kamu vicdanını bir hayli rahatsız ederdi.
On yıllarca imtiyazlı sınıfların denetlenmeden, sorgulanmadan zenginleştirilmesi, bunlara kaynak aktarılması içimizi sızlatırdı. Herhangi bir gerekçe bularak ülkeyi karıştıran ve şartları olgunlaştıranlar, ekonomik zenginliği de hep belli yerlere akıtıyordu. Türkiye’deki İslami anlayış işte böyle şartlarda gelişip taraftar buldu. İslam ahlakıyla yetişmiş insanların, yönetici konumlara gelince adalet, hak ve en önemlisi hukuk getireceğine inandık. Kamu malını yetim malı bilecek ve ötekilerin yaptığı gibi ‘biraz da biz yiyelim’ demeyecek insanlar yönetime geldiğinde de, ülkede herkesin uymak zorunda olacağı bir hukuk düzeni ortaya çıkacaktı. Öyle ya Allah Habibim dediği Hz. Peygamber’e (a.s.m) bile uyması gereken bir ölçü vermiş, O’nun ve ümmetinin nasıl hareket edeceğini Kur’an-ı Kerim ile belirlemişti.
Kamu İhale Kurumu Başkanı Mahmut Gürses’in dün Akşam Gazetesi’ne verdiği röportajı okuyunca insan ister istemez, “Kamu harcamalarının denetimsizliği endişe verici bir boyuta mı geldi?” diye soruyor kendi kendine... Gürses diyor ki: “Her 100 ihaleden sadece 4’ü bize geliyor. 60 kamu kurumunun yaptığı ihalelere muafiyet getirildi. Daha önce 6 tane olan KİK’in denetiminden muaf olan kurum sayısı 60’a çıkartıldı.”
Hatırlanacağı gibi 28 Şubat sürecinde kamu ihalelerindeki yolsuzlukların ekonomiyi felç etmesi üzerine çıkartılan bir yasa ile devletin ihaleleri KİK’in denetimine verilmiş 6 kurum bundan muaf tutulmuştu. Düzenleme, 2002 yılının başında Kemal Derviş’in ekonomiyi idare ettiği dönemde yapılmıştı. Kamu İhale Kurumu Başkanı Gürses, ‘Fatih Projesi kapsamındaki alımlar, Marmaray, Tarihi Köşkler, demiryolları, 3.köprü ve hızlı tren ihaleleri, BOTAŞ alımları, MİT, MASAK ve spor federasyonları ile kömür dağıtımı için yapılacak ihalelerin KİK denetiminin kapsamı dışında tutulduğunu’ söylüyor.
Yeni Sayıştay Kanunu’yla da Dışişleri Bakanlığı, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, MİT, Milli Savunma Bakanlığı ve Jandarma Genel Komutanlığı gibi kurumlar ‘yükümlü oldukları hizmetlerin hassasiyeti’ nedeniyle hedef ve göstergeden de muaf tutuluyor. Sadece Emniyet Genel Müdürlüğü bu muafiyetin dışına çıkarılıyor.
Devlet yönetimi tabii ki belirli hassasiyetlerle, belirli dengelerle yürütülür. Seçilmişlerin belirli inisiyatifleri tabii ki olacaktır. Bunları kimse yok saymıyor ancak kamu harcamalarının denetlenebilir bir çerçevede yapılması, bu harcamaların bir başka göz tarafından incelenmesi, kamu vicdanının rahat etmesi açısından hayati önem taşıyor. Demokrasilerde kamu vicdanı bazen her şey demektir.
Biz geçmiş dönemlerde kızdıklarımız hatta öfkelendiklerimiz gibi olamayız. Biliyoruz ki, hayatlarında dini referans alanlar için kul hakkı, çok önemli bir konudur. Dini, hayatına referans alanların, kul hakkına azami dikkat edenlerin denetlenmekten bir çekincesi zaten olamaz.
Unutmamak gerekir ki; demokrasi, devleti yönetenlerin hesap verebilir halde olmasıdır aynı zamanda...
On yıllarca imtiyazlı sınıfların denetlenmeden, sorgulanmadan zenginleştirilmesi, bunlara kaynak aktarılması içimizi sızlatırdı. Herhangi bir gerekçe bularak ülkeyi karıştıran ve şartları olgunlaştıranlar, ekonomik zenginliği de hep belli yerlere akıtıyordu. Türkiye’deki İslami anlayış işte böyle şartlarda gelişip taraftar buldu. İslam ahlakıyla yetişmiş insanların, yönetici konumlara gelince adalet, hak ve en önemlisi hukuk getireceğine inandık. Kamu malını yetim malı bilecek ve ötekilerin yaptığı gibi ‘biraz da biz yiyelim’ demeyecek insanlar yönetime geldiğinde de, ülkede herkesin uymak zorunda olacağı bir hukuk düzeni ortaya çıkacaktı. Öyle ya Allah Habibim dediği Hz. Peygamber’e (a.s.m) bile uyması gereken bir ölçü vermiş, O’nun ve ümmetinin nasıl hareket edeceğini Kur’an-ı Kerim ile belirlemişti.
Kamu İhale Kurumu Başkanı Mahmut Gürses’in dün Akşam Gazetesi’ne verdiği röportajı okuyunca insan ister istemez, “Kamu harcamalarının denetimsizliği endişe verici bir boyuta mı geldi?” diye soruyor kendi kendine... Gürses diyor ki: “Her 100 ihaleden sadece 4’ü bize geliyor. 60 kamu kurumunun yaptığı ihalelere muafiyet getirildi. Daha önce 6 tane olan KİK’in denetiminden muaf olan kurum sayısı 60’a çıkartıldı.”
Hatırlanacağı gibi 28 Şubat sürecinde kamu ihalelerindeki yolsuzlukların ekonomiyi felç etmesi üzerine çıkartılan bir yasa ile devletin ihaleleri KİK’in denetimine verilmiş 6 kurum bundan muaf tutulmuştu. Düzenleme, 2002 yılının başında Kemal Derviş’in ekonomiyi idare ettiği dönemde yapılmıştı. Kamu İhale Kurumu Başkanı Gürses, ‘Fatih Projesi kapsamındaki alımlar, Marmaray, Tarihi Köşkler, demiryolları, 3.köprü ve hızlı tren ihaleleri, BOTAŞ alımları, MİT, MASAK ve spor federasyonları ile kömür dağıtımı için yapılacak ihalelerin KİK denetiminin kapsamı dışında tutulduğunu’ söylüyor.
Yeni Sayıştay Kanunu’yla da Dışişleri Bakanlığı, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, MİT, Milli Savunma Bakanlığı ve Jandarma Genel Komutanlığı gibi kurumlar ‘yükümlü oldukları hizmetlerin hassasiyeti’ nedeniyle hedef ve göstergeden de muaf tutuluyor. Sadece Emniyet Genel Müdürlüğü bu muafiyetin dışına çıkarılıyor.
Devlet yönetimi tabii ki belirli hassasiyetlerle, belirli dengelerle yürütülür. Seçilmişlerin belirli inisiyatifleri tabii ki olacaktır. Bunları kimse yok saymıyor ancak kamu harcamalarının denetlenebilir bir çerçevede yapılması, bu harcamaların bir başka göz tarafından incelenmesi, kamu vicdanının rahat etmesi açısından hayati önem taşıyor. Demokrasilerde kamu vicdanı bazen her şey demektir.
Biz geçmiş dönemlerde kızdıklarımız hatta öfkelendiklerimiz gibi olamayız. Biliyoruz ki, hayatlarında dini referans alanlar için kul hakkı, çok önemli bir konudur. Dini, hayatına referans alanların, kul hakkına azami dikkat edenlerin denetlenmekten bir çekincesi zaten olamaz.
Unutmamak gerekir ki; demokrasi, devleti yönetenlerin hesap verebilir halde olmasıdır aynı zamanda...